Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Buket Afkan

24 yıl önce bugün

24 yıl önce bugün, bu saatlerde Değirmendere’yi terk ediyordum. Otomobille yol alırken gördüğüm manzara karşısında donup kalmıştım diyebilirim. Gölcük harabeye dönmüştü. Sağlı sollu her yerde yıkık binalar vardı. Sadece binalar değildi yıkılan, sanki o güne kadar olan hayatımız yıkılmıştı. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.

Değirmendere’de depreme yalnız yaşadığım evde yakalanmıştım. Ailem ve yakınlarım tatil sezonu olduğu için şehir dışındaydı. Şu an yaşadığım apartmanda, uyuduğum odadaydım. Daha önce şiddetli deprem görmediğim için önce savaş çıktığını sanmıştım. Uçaklarla bombardımana tutulduğumuz gelmişti aklıma, uyku sersemi. Birkaç saniye içinde deprem gerçeğine uyandım. Üzerime patlayan duvarlardan tuğla parçaları yağarken merdivenleri koşarak indim ve kendimi dışarı attım. 

Caddeye çıktığımda gördüğüm manzara karşısında donakaldım. Elektrik telleri kopmuş yola saçılmıştı. Karşımdaki binalardan biri diğerinin üzerine devrilmişti. Yanımdaki altı katlı bina dümdüz olmuştu. O binadan tek bir kişinin bile sağ çıkmadığını duymuştum sonraları. Bombalanmış olsaydık böyle bir yıkım gerçekleşmezdi. Savaştan daha korkunç bir şey yaşamıştık ve bunu bize düşmanlarımız değil, kendimiz yapmıştık. 

Üzerimde kısa bir gecelik olduğu için eve gidip üstümü değiştirmek istedim ama daha binaya girer girmez artçı bir sarsıntıyla birlikte kendimi tekrar dışarı attım. Canım söz konusuydu ve kılık kıyafetle uğraşılacak zaman değildi. Oysa yanımdan geçen bir kadın öfkeyle kılığıma bakıp yanındaki adama “İşte bunlar yüzünden oldu deprem” dedi. 

Gölcük depremiyle ilgili bu çok yaygın bir söyleme dönüştü hemen. Donanma Komutanlığı’nda çalışan seküler askerler ve onların yaşam tarzı nedeniyle Allah bizi cezalandırmıştı kimilerine göre. O zamanlar sosyal medya yoktu ama bir biçimde kulağımıza geliyordu. Anadolu’da “Oh olsun” diyen bir kesim vardı ne yazık ki. 

Bir süre kaldırımda oturarak beklemiştik. Sarsıntılar bitmiyordu, ayağımızın altındaki yer durmuyordu, çalkalanıyordu. Tamamen paralize olmuştum. Hareket edemiyor, düşünemiyor, korku dışında hiçbir şey hissedemiyordum. Çevremde olanların farkında bile değildim. İnsanlar enkazlara koşuyordu muhtemelen ama benim kafamdan geçen “Sonunda yer yarılacak da içine mi gireceğiz?” sorusuydu. Sanki doğa insana karşı ayaklanmış, hepimizi yok edene kadar saldırmaya devam edecekti. 

Sonrasında TÜPRAŞ’ta yangın çıktığı, her an büyük bir patlamanın yaşanacağı söylentisi dolaşmaya başladı. Böyle bir patlama meydana gelirse Gölcük’teki mühimmatın havaya uçacağı, taş üstünde taş kalmayacağı söyleniyordu.  Şimdi depremden bile daha büyük bir tehlike belirmişti. Herkes dağlara doğru kaçmaya başladı. 

O anlarda artık zihnim iyice bulanmaya başlamıştı. Böyle travmatik anlarda hafıza problemleri yaşanması beklenecek bir şeydir. Benim de belleğimde boşluklar oluştu. Artık yaşadıklarımı belleğime kaydedemiyordum. O yüzden net anılarım yok bundan sonrasına dair. Kopuk bazı görüntüler hatırlıyorum. Değirmendere’nin sırtındaki dağa çıkmıştık ama nasıl gittik oraya, hiçbir fikrim yok. Karşımızda alevler içindeki TÜPRAŞ manzarası vardı. Korkuyla büyük patlamanın gerçekleşeceği anı bekliyorduk. 

Sabah nasıl oldu, beni ne zaman gelip aldılar, şehir dışına, ailemin yanına nasıl götürdüler, net hatırlamıyorum. Dediğim gibi son hatırladığım, Gölcük’ün harabeye dönmüş haliydi. 

Bu süreçte Değirmendere’de kalmadığım, enkaz başında bulunmadığım, hiçbir yakınımı kaybetmediğim, çadır kentlerde yaşamadığım, yardımlarla karnımı doyurmaya çalışmadığım için kendimi depremzede olarak tanımlamadım hiçbir zaman. Ama gencecik bir kadın olarak içimde büyük bir yıkım meydana geldi ve o yıkıntı hep benimle birlikte kaldı.  

Bugün aynı evde yaşıyor, aynı odada uyuyorum. Beklenen İstanbul depremine burada yakalanma ihtimalim çok yüksek. Bir kez daha aynı şeyleri yaşamayı hiç istemiyorum. Ama depreme hazırlıklı olduğumuza dair inancım pek yok. Maraş merkezli depremlerden sonra hiç inancım kalmadı diyebilirim. 

O korkunç yıkıma rağmen, 24 yılda doğaya karşı koyamayacağımızı, doğanın yasalarına tabi yaşamaktan başka bir şansımız olmadığını kavrayamadık. Doğanın gücünü felaketten felakete kabul ediyor, sonra insana özgü kibirle kendimizi Dünya’nın hakimi sanmaya devam ediyoruz. 

İnsan nisyan ile malul ne yazık ki.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER