Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Buket Afkan

Ekonomi yönetimi şekillenirken

Mehmet Şimşek’in Hazine ve Maliye Bakanı olacağı kesinleştiğinden beri Merkez Bankası Başkanlığı için adı telaffuz edilen Hafize Gaye Erkan, Resmi Gazete’de yayımlanan kararla göreve atandı. ABD’de yaşayan ve First Republic Bank Eş CEO’su olarak görev yapan Hafize Gaye Erkan, Bakan Şimşek’in talebi doğrultusunda bu göreve getirildi.

Bu zaten beklenen bir karardı, o yüzden şaşırtmadı. Beni şaşırtan ve asıl üzerinde durulması gereken Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından Naci Ağbal’ın yerine MB Başkanı olarak atanan Prof. Dr. Şahap Kavcıoğlu’nun bu görevden alınıp Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu (BDDK) Başkanlığına getirilmesi.

2021 yılında faiz artırmaya kalkan Naci Ağbal’a kürsüden “Nass var, sana bana ne oluyor” diye çıkışan ve bir süre sonra Ağbal’ı görevden alan Erdoğan, Yeni Şafak’taki köşesinde faizin indirilmesini savunan Şahap Kavcıoğlu’nu alıp Merkez Bankası’nın başına getirmişti. Kavcıoğlu da gereğini yapmış ve kademeli olarak faizi indirmişti.

Yazılarında yüksek faizin enflasyona yol açtığını, bu sebeple düşürülmesi gerektiğini savunan Kavcıoğlu göreve gelmeden kısa bir süre önce yayımlanan ‘Enflasyon, faiz ve döviz kuru’ başlıklı yazısında “…Dolayısıyla, Merkez Bankası’nın yüksek faiz politikasında ısrar etmemesi gerekir. Dünyada faizler sıfıra yakınken bizde faiz artışına gitmek ekonomik sorunları çözmeyecektir. Aksine, ilerleyen dönemlerde sorunları daha da derinleştirecektir. Çünkü, faiz artışları dolaylı olarak enflasyonun artmasına yol açacaktır” ifadelerini kullanmıştı.

Yani Kavcıoğlu da Erdoğan gibi “Faiz sebep enflasyon sonuç” iddiasını dile getiriyordu. Kavcıoğlu göreve geldiğinde yüzde 16 seviyesinde olan enflasyon onun görev süresi içinde yüzde 83’ü aştı. Yani Kavcıoğlu’nun iddiası yanlış çıktı. Peki Erdoğan, eğer samimiyetle ekonomide bir yeniden yapılanmaya gidiyorsa neden başarısız olan bir ismi BDDK gibi önemli bir kurumun başına geçiriyor?

Bir yanda uluslararası itibarı nedeniyle Dubai’den getirilen Mehmet Şimşek; işinin ehli, “Müthiş Türk kızı” olarak bilinen ve taa ABD’den getirilen Hafize Gaye Erkan; bir yanda başarısızlığı tescilli Şahap Kavcıoğlu. Bu biraz yamalı bohça görüntüsü vermiyor mu? Bu durum iktidarın ekonomiyi kurtarmak için atacağı adımlara şimdiden gölge düşürmüyor mu? Ekonomide güven duygusu bu kadar önemliyken, BDDK gibi özerk olması gereken bir kurumun başına, bugüne kadar iktidara tam biat göstermiş bir ismin getirilmesi ne kadar doğru?

Mesela, Erdoğan’a şiir yazan ASELSAN Başkanı Haluk Görgün de dün Savunma Sanayi Başkanlığına atandı. Görgün, 28 Mayıs 2023’te Cumhurbaşkanlığı seçiminin 2. tur sonuçları açıklandıktan sonra sosyal medya hesabından “şiir gibi” bir şey paylaşmıştı: “Bir adam ki uykuya hasret / Bir adam ki vatana sevdalı / Bir adam ki millete aşık / Bir adam ki dünyaya bedel / Bir adam ki gençlere ilham / Bir adam ki mazlumlara umut / Bir adam ki bir üzülür milyonlar üzülür / Bir adam ki bir sevinir milyonlar sevinir.”

Belki yeni görevini bu şiire değil, liyakatine borçludur Görgün, ama ne gerek var bu türden görüntüler vermeye? Neden bürokratlar, siyasilerle arasına devlet ciddiyetinin gerektirdiği mesafe koyabilen isimlerden seçilmez?

Geldiğimiz noktada, ekonomide rasyonel politikalara dönülmesine karar verilmiş, ekonominin başına Mehmet Şimşek getirilmiş. Şimşek de vatandaştan “sabır ve zaman” istemiş. Yanlış ekonomi politikalarında ısrar edilmesinin neticesinde ortaya çıkan ekonomik krizin faturasını enflasyon, pahalılık ve işsizlik olarak ödemeye, acı ilacı içmeye razı gelmemiz beklenmiş. Peki, ama bizim de devleti yönetenlerden beklentilerimiz olmayacak mı?

“MUHALEFET İLE SEÇMEN ARASINDAKİ TOKSİK İLİŞKİ”

YouTube’ta yayın yapan Medyascope’ta bu başlıkla bir röportaj haber yayımlandı. Psikiyatrist ve siyaset bilimci görüşü alınarak seçim yenilgisinin ardından ortadan kaybolan muhalefet partileri ile ortada bırakılan seçmen arasındaki ilişki toksik aşk ilişkilerine benzetilmiş. Seçim kampanyası sürecince sevgi dili kullanan, seçmenin karşısına kalp işaretleriyle çıkan, gülücükler dağıtan muhalefetin bu tavrı aşk ilişkilerinin başında karşı tarafın “love bombing”e (aşk bombalaması) maruz bırakılmasına; seçim yenilgisinin ardından muhalefet partilerinin hiçbir açıklama yapmadan ortadan kaybolması ise “ghosting”e (hayalet olma) uğratılmasına benzetiliyor.

Özellikle sosyal medyada yaşanan ilişkilerde görülen birden “yükselme” ve birden ortadan kaybolma tarzı ilişkiler o kadar yaygınlaştı ki, kimsenin ilişkilere güveni kalmadı. Bu tarz bir güvensizliğin seçmenle siyasi partiler-liderler arasında derinleşmesi çok büyük tehlikelere işaret ediyor. 21 yıllık iktidara rağmen, bugüne kadar dinamizmini kaybetmemiş muhalif toplum kesimlerini siyasete küstürme tehlikesi ile karşı karşıyayız. Seçim kaybetmekten çok daha büyük bir umutsuzluğa neden oluyorlar bu tavırlarıyla. Muhalefet partileri bir an önce aklını başına almalı. Yoksa bir dahaki sefere sandığa çağıracakları seçmen bulmaları zor olabilir.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER