Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Buket Afkan

AK Parti: Nereden nereye?

2002 yılında, AK Parti iktidara kimlikleri aşarak gelmişti. Milli Görüş’ten kopan Erdoğan ve arkadaşları, yanlarına merkez sağı, ülkücüleri, sosyal demokratları, liberalleri, Kürtleri alarak bir kitle partisi kurmayı başarmıştı. AK Parti o dönem İslam ile demokrasiyi, İslam ile liberalizmi buluşturmuştu. Kitle partisi haline gelen AK Parti, böylece girdiği her seçimde oyunu artırmayı da başardı.

12 Haziran 2011 genel seçimlerinde AK Parti, yüzde 49,83 oy oranıyla her iki seçmenden birinin oyunu almayı başardı. Bu noktadan itibaren Erdoğan ve partisi, aşırı özgüvenin etkisiyle yavaş yavaş fabrika ayarlarına geri dönmeye başladı. Dinsel, İslami referanslı milliyetçilik diye tanımlayabileceğimiz bu anlayış, AK Parti’nin daha fazla büyüyemeyeceği anlamına geliyordu.

2013 yılında meydana gelen Gezi Parkı olayları, en temelde seküler toplumun iktidarın yeni diline ve uygulamalarına duyduğu tepkinin dışavurumuydu. Gezi olaylarına katılanlar Kemalist milliyetçiler, seküler-şehirli ülkücüler, sosyal demokratlar, sosyalistler, seküler Kürtler, liberaller, Aleviler ve demokrat Müslümanlardan oluşuyordu.

O zaman başbakan olan Erdoğan, bu kitleyle diyalog kurmayı reddederek siyasetinin temelini kutuplaşma eksenine oturttu. Giderek sağa kayan AK Parti, millet, din ve muhafazakarlık gibi Türk sağının temel politika alanlarına yöneldi.

En güçlü göründüğü 2013 yılında, aslında AK Parti’nin siyasi krizi de başlamış oldu. Kapsayıcılık ve farklı kesimlerin rızasını almaya yönelik çabanın terk edilmesi, AK Parti’nin otoriter-dışlayıcı bir politikaya savrulmasına neden oldu. Böyle bir yaklaşımın, Türkiye’yi siyasal, toplumsal ve ekonomik buhranlara sürüklememesi olanaksızdı.

2015 yılına geldiğimizde AK Parti, 2011’deki seçmeninin önemli bir bölümünü kaybetmişti. Oyu yüzde 40,87’e düşmüştü ve tek başına hükümet kuramıyordu. Muhalefette bir araya gelmesi imkansız partiler olmasaydı (MHP-HDP) AK Parti muhalefete düşecekti. AK Parti ile CHP’nin koalisyon kurması da iki tarafın isteksizliği nedeniyle gerçekleşemeyince seçimlerin tekrarlanmasına karar verildi. İki seçim arasındaki karanlık süreçte yaşanan terör olayları, AK Parti’den uzaklaşan seçmenin panikle geri dönmesine neden oldu.

2016 yılında gerçekleştirilen darbe girişiminin neden olduğu yeni korku atmosferinde, milletin önüne konulan Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi de yine çok düşünülmeden, pek de istekli olunmamasına rağmen kabul edildi.

Yeni sistem ve MHP ile girişilen koalisyon, iktidarın siyasi krizini çözmek yerine derinleştirdi. Her geçen gün biraz daha popülizme kayan, muhalefetin “tek adam yönetimi” olarak adlandırdığı yönetim biçimi, kurumları zayıflatarak iktidarı tek elde topladıkça, başta ekonomi olmak üzere, adalet, sağlık, eğitim, tarım-hayvancılık, dış politika, alt yapı gibi her alanda gerilemeye neden oldu.

2018 Cumhurbaşkanlığı seçimlerine çok adayla giren muhalefet, toplamda yüzde 47,43 oy aldı. Eğer CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun gönlünden geçtiği gibi, eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül muhalefetin ortak adayı olarak seçime girseydi, Erdoğan o seçimde kaybedebilirdi. Muhalefet bu seçimden ders çıkardı ve birlikte hareket etme yönünde bir irade ortaya koydu.

Muhalefetin birlikte hareket etmesi, 2019 yılında yapılan yerel seçimlerde zaferi getirdi. Ankara ve İstanbul başta olmak üzere birçok büyükşehirde Millet İttifakı’nın adayları kazandı. 25 yıllık yerel iktidarlar devrildi.

İki gün sonra yapılacak seçimde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın karşısına Kılıçdaroğlu ile çıkan muhalefet, iktidara çok yaklaşmış görünüyor. Bu sitemin yarattığı sorunları bir yana koysak bile, Türkiye’de demografi değişiyor. Gençlerin talepleri bu iktidarın politikaları ile örtüşmüyor. Genç seçmenlerde AK Parti’ye destek çok azalmış durumda. Yasaklar karşısında özgürlük talep eden, eğitimde ve istihdamda adalet isteyen, gelişmiş ülkelerdeki akranları gibi yaşamak isteyen yeni bir nesilden söz ediyoruz.

Seçim sonucu ne olursa olsun, toplumun eğilimleri ile mevcut iktidarın tercihleri arasındaki makas açılıyor. Türkiye değişiyor. Bu dinamiğini kabul etmeden, Türkiye’yi yönetmek artık kolay görünmüyor.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER