AHSEN-İ TAKVİM
AHSEN-İ TAKVİM: İnsana Allah CC tarafından verilen en güzel ve en mükemmel biçim.
“Ahsen-i takvîm” ifadesi, “Andolsun ki biz insanı en güzel şekilde yarattık” (et-Tîn 95/4) meâlindeki âyette geçmektedir.
İnsanın ise, gelişmeye namzet yetenekleri önünde hemen hemen hiçbir sınır yok gibidir. Yürümeyi kendi çabasıyla, düşe kalka ancak öğrenen bu varlık, bir de bakmışsınız, milyonlarca yıldır yeryüzü semasında kanat çırpmakta olan kuşları birkaç asır içinde geride bırakmış, semânın hiç çıkılmayan yüksekliklerine ulaşmış, uzayın derinliklerinde uçup gitmiştir.
Canlıların her birine bir san'at hediye eden terbiye fiili, insan üzerinde sınırsız bir cömertlik sergilemiş ve ona bir değil, bütün san'atların ufkunu açmıştır. İnsan, kendi çabasını harcayarak öğreneceği bu san'atlarda meleke kazanacak, gittikçe daha çok şey öğrenecek, öğrendiklerini birbirine ekleyecek, birbirine aktaracak, fert ve topluluklar halinde eserler vücuda getirecek, yeryüzünün her köşesini kendi planladığı bu eserlerle donatacaktır.
Her biri farklı bir san'atta üstünlük gösteren varlıklara karşılık, insan işte böyle bir özelliğiyle tartışılmaz üstünlüğünü ortaya koymaktadır. Bu da insanın dünya üzerinde ne aradığı sorusunun cevabına bizi yaklaştırıyor.
İnsanın, bu özel yetenekleri ve san'atlarıyla bir de peşine düştüğü şey var ki, kainattaki terbiye fiillerinin en göz kamaştırıcısıyla bizi karşı karşıya getirmektedir. O da, güzelliktir.
İnsan, bütün duyu ve yetenekleriyle, bir güzelliği her türlü şart altında ve her kılıkta tanıyabilecek bir yapıya sahip kılınmıştır. O göklerde ve yerde, meftun olduğu güzelliği arar. Onu bazan teleskopla, bazan mikroskopla, bazan sözüyle, bazan sazıyla, bazan gözüyle arar. Nerede olsa, o güzelliği bulur, çıkarır insan. Hangi şekle girse, onu tanır.
Bulduklarından bir şeyler öğrenir, bir şeyler anlar, bir şeyler anlatır. Sonra eserler ortaya koyar, gelip geçtiği bu dünyanın maddesinde ve manasında kendi izini bırakır. Açıkça anlaşılır ki, onun maddi ve manevi yapısı, duyu ve yetenekleri, hayal ve tutkuları, her şeyiyle bir iz bırakacak şekilde düzenlenmiştir.
İnsanın bu gelişmesini ve başardıklarını takip eden birisi, onun yaratılış ve yaşayışının inceden inceye planlanmış şekilde gerçekleştiğini görecek ve bu işte bir terbiye fiilinin çok daha kapsamlı eserlerini gözleyecektir.
Burada, insanın düşünce ve duygu dünyasına geliyoruz ki, başka hiçbir varlıkla kıyas edilemeyecek bir zenginlik ve derinlikle karşı karşıya kalıyoruz. Belki onun başında taşıdığı göz, kartalınkiyle kıyaslandığında daha zayıf düşebilir.
Fakat o bir çift gözün insan önüne serdiği manzaralar, bir kartalınkiyle kıyas edilemeyecek kadar renkli ve anlamlıdır. İşitme ve tatma gibi, onun diğer canlılarla paylaştığı duyular da, duygu ve düşünce dünyasının bir parçası haline geldiğinde, yine kıyas kabul etmez bir zenginlik ortaya çıkarıyor. İşte, insanın var oluşunun anlam ve hedefi de işte tam burada yatıyor. (1)
⦁ Ben ve O, Ümit Şimşek, Zafer Yayınları, Sayfa 60-62, Istanbul 2000.
Mahlukatın en seçkini olarak seçilip bu dünyaya gönderilen insanın mahiyeti hakkındaki duygularımızı biz de aşağıdaki dizelerle ifadeye çalıştık;
(İnsan ahsen-i takvimde yaratıldığı ve ona gayet câmi’ bir istidad verildiği için; esfel-i safilînden tâ a’lâ-yı illiyyîne, ferşten tâ arşa, zerreden tâ şemse kadar…… nihayetsiz sukut ve suuda giden iki yol onun önünde açılmış bir mu’cize-i kudret ve netice-i hilkat ve acube-i san’at olarak şu dünyaya gönderilmiştir….23. Söz..)
AHSEN-İ TAKVİM
Derk eyle kıymetini beni Âdem ül insan
Ahsen-i takvim üzre halk olmuşsun hususan..
Fıtratında bahşolmuş çok câmî bir istidâd
Sukut ve suûduna konulmamış hiçbir had..
Esfel-i safilînden a’lâ-yı illiyyîne
Sınır yok maniâ yok kesb-i meratîbine
Önünde binbir türlü tekâmül-ü derecât
Veya tedenni için ma-teessüf derekât..
Ey insan! önündedir bir meydân-ı imtihan
Kesb-i hasenât eyler insan olan bir insan..
Şükrünü müdrik ol ki netice-i hilkat’sin
Bir acib sun-u bedî eser-i hakikat’sin..
A’lâ-yı illiyyîne sevk eder nûr-u iman
Derecât ve hasenât kesbeder böyle insan..
Hem de Cennet’e lâyık bir âli kıymet alır
Defter-i hasenât’ta bir hüsn-ü kayıt kalır..
Esfel-i sâfilîne düşürür küfr-ü zulmet
Cehennem için ehil ne elim bir vaziyyet..
Rabb-i Rahim nezdinde iman büyük intisab
San’at-ı İlahi’nin tezâhürüne nisâb..
Küfür, o intisâb’ı keser yazık kat’eder
İnsan’ı şekâvet’le perişan bedbaht eder..
Bu kat ile gizlenir San’at-ı Rabbaniye
Hak’tan udûl edenler fâniye ve zâile..
İnsan elbet nümûne Rabbâni bir san’at’a
Bir misal-i musaggar asâr-ı kâinat’a
İnsan bütün esmanın cilvelerine mazhar
Üzerinde işlenmiş bin nukûş-u manidar..
Manidar nakışları okutur îman nuru
Nukûşu vâzıh okur mü’minler’in şuûru..
Ehl-i îman üstünde cilve-i Samedâni
Böyle tezahür eder hem san’at-ı Rabbani..
İnsanı insan eder Mevla’ya teabbud’u
İntisab-ı iman’la ne yüksektir suud’u..
Mahlukât’ın fevkinde insan’ın i’tilâsı
Hulk’unu tezyin eder iz’ân’ı ve ihlâsı..
İnsan bu kemalât’la Cennet’e ehil elyâk
Emr-i bil ma’ruf için gayreti pür iştiyâk..
İnsanı tenvir eder iman parlak bir nurdur
Mektûbat-ı Rabbâni bu nur ile okunur..
Şu kitâb-ı kainat şu nur’la ziya bulur
Mâzi ile müstakbel zulümattan kurtulur..
Elbet iman hem nurdur hem kuvvet-i manevi
Nûr-u iman’la meşbû mü’minler’in can evi..
Sâhib-ül iman kişi ref eder zulümât’ı
Def eder iman ile savlet-i hücumât’ı
Mü’min’in lisanında “Tevekkeltü alallah”
İltisâk-ı iman’la cümle bulurlar felah..
Mü’minler emvâl’ini Hakk’a emanet eder
Hayat sefinesinde emniyetle seyreder..
Pek çok menzilden geçer uzun bir yolda insan
Ferah ü eman verir elbet şuûr-u iman..
Kabirde ve berzahta iman’dır ışık veren
Bu nur Dâr-ı Beka’ya suhûletle gönderen..
İman nûru tevhide teslim’e ışık saçar
Teslim tevekkül ile Cennet’e bir yol açar..
LÜGATÇE:
Derk eyle : Farkına var idrakine var.
Ahsen-i takvim: İnsana Allah CC tarafından verilen en güzel ve en mükemmel biçim.
Fıtrat: yaradılış özelliği,
Bahş olmuş: Verilmiş bağışlanmış
Câmî: Geniş kapsamlı, geniş spektrumlu,
İstidâd: Kabiliyet, yetenek
Sukut : Alçalma, değer yitirme, değer kaybetme,
Suûd:Yükselme, yüksek derecelere çıkma, ahlaken yüksek konuma geleme,
Had: Sınır, limit, kapasite
Esfel-i safilîn: İnsanın ahlaken ve moral değerler olarak en aşağı dereceye düşmesi. A’lâ-yı illiyyîn: İnsanın ahlaken ve moral değerler olarak en yukarı en üst mertebeye çıkması, cennette çok yüksek bir makama ulaşma,
Maniâ: Engel, sınır, mani
Kesb-i meratîb: Yüksek mertebeler kazanmak, yüksek derecelere ulaşmak, Tekâmül-ü derecât :Yüksek derecelere ulaşma yeteneği kazanma,
Tedenni: Gerileme, alçalma, seviye kaybetme,
Ma-teessüf : Çok yazık, ne yazık,..
Derekât: Aşağı seviyeler, alt mertebeler, düşük seviyeler,..
Kesb-i hasenât: Hayırlı ameller kazanmak, güzel ve faydalı işler başarmak,
Şükrünü müdrik: Bir işin değerini bilmek, eldeki bir nimete şükretmeyi bilmek, Cenab-ı Hakk’ın verdiği nimetlerin şükrünü idrak etmek,
Netice-i hilkat: Kur’anı Kerim’de insanın yaratılışı ile ilgili ayetlerde vurgulandığı gibi yaratılış sebeplerinin sonucunun insanın bu dünyaya gönderilmesi oluşu, tasavvufa göre insanın tür olarak yaratılışta öncelikle gözetilmiş olması. Acib: Hayranlık verecek bir durumda olma ,
Sun-u bedî : En güzel bir şekil ve surette yaratılmış olan,…
Eser-i hakikat:Gerçek amacına uygun olarak ortaya çıkma, dünyaya gönderilme.
Derecât: Dereceler, mertebeler ,
Hasenât: hayırlar, güzellikler,..
Kesb eder: Kazanır, elde eder,
Âli: Yüksek, yüce,..
Defter-i hasenât: Hasenelerin, sevapların, güzel amellerin kayıt edildiği defter, Hüsn-ü kayıt: Güzel bir kayıt, insanın lehinde şahitlik edecek insanın güzel amellerini gösterecek kayıt. Küfr-ü zulmet: Küfrün inkârın elem verici karanlığı,
Cehennem için ehil: Cehenneme girmeyi, ceza görmeyi hak etme,
Elim bir vaziyyet: acıklı bir durum, insanı büyük üzüntüye sevkeden bir durum.
İntisab: Bir makama baş vurma, birinin himayesine girme, kul olduğunu idrak ederek Cenab-ı Hakk’ın rahmet ve şefkatine sığınma,…
San’at-ı İlahi: Cenab-ı Hakk’ın bu dünyada binlerce tezahürü binlerce örneği olan san’at eserleri, Tezâhürüne nisâb: İman duygusunun Cenab-ı Hakk’ın san’at eserlerini takdir etmeyi sağlayan ölçüler mertebeler kazandırması
Kat’eder: Bağlantısını koparır, keser,..
Şekâvet: Bela musibet, insanı üzen perişan eden haller,….
Bedbaht : acı sonuçlara maruz kalan, üzüntü ve bela içine düşen,
Hak’tan udûl edenler: Hak yoldan ayrılanlar, Udûl:Ayrılma, sapma,… Fâniye: Fenalık ve yokluk içine düşme, hedefinden sapma, gelip geçici olma,..
Zâile: Ömürde yapılan işlerin boşa gitmesi, faydasız yere geçip gidip kaybolması,…
Nümûne:örnek,
Rabbâni bir san’at: Cenab-ı Hakk’ın sonsuz kudretiyle yarattığı san’at eserleri, Misal-i musaggar: Küçük ölçekli bir örnek, prototip,
Asâr-ı kâinat: Kainatta yaratılan mevcut olan eserler,…
Esmanın cilvelerine mazhar: Cenab-ı Hakk’ın binbir isimlerinin tecelli ve yansımalarına karşı gelme, bunlarla derece kazanma, bunlara maruz olma,
Nukûş-u manidar: Pek çok gizli anlamı olan, hayranlık uyandıracak şekilde güzel işlenmiş nakışlar,… Nukûşu vâzıh okur: Nakışları çok açık okur,
Vâzıh: Çok açık anlaşılır
Mü’minler’in şuuru:İmanlı kişilerin idraki
Ehl-i îman: İman sahipleri,…
Cilve-i Samedâni: Cenab-ı Hakk’ın binbir isimlerinin bu dünyada yansımaları,….Tezahür eder: açığa çıkar, kendisini gösterir,… Mevla’ya teabbud: Cenab-ı Hakk’a kullukta bulunma, Cenab-ı Hakk’a abd ve kul olma, İntisab-ı iman: İman derecelerini kazanarak Cenab-ı Hakk’ın rızasını kazanan kullar kafilesine dahil olma, iman gücü ve kuvveti ile Cenab-ı Hakk’ın rızasına nail olma,…
Suud: Yüksek dereceler kazanma, yükselme, ahlaken çok üst mertebelere çıkma,…. Mahlukât’ın fevkinde: Cenab-ı Hakk’ın yarattığı bütün canlıların üzerinde,… İnsan’ın i’tilâsı: İnsanın yükselmesi, ahlaken üst mertebelere çıkması,….Hulk’unu tezyin eder: ahlakını süsler, ahlakını güzelleştirir,..
İz’ân: Yaptığı her işte Cenab-ı Hakk’ın rızasını kazanmayı amaçlama ,
İhlâs: Büyük bir samimiyetle ameller işleme, adeta Cenab-ı Hakk’ı görür gibi ibadet etme, davranma, düşünme,… Kemalât: Güzellikler, hayırlı ameller, olgun davranışlar,…
Cennet’e ehil : Cennet’e girmeyi hak etmiş,
Elyâk: layık, uygun, münasip,…
Emr-i bil ma’ruf: Temel islam inancına göre bütün mü’minlerin kendisine emredilen farz olan ibadetleri en iyi şekilde yerine getirmeye gayret etmesi,…
Pür iştiyâk: Bir işi tam bir şevk arzu ve hevesle yerine getirme duygusu,….
Tenvir eder: Aydınlatır, ışıklandırır,…
Mektûbat-ı Rabbâni: Kainatta Cenab-ı Hakk’ın eseri olduğunu gösteren bütün san’at eserleri, iman nuru ile okunabilecek ilahi satırlar, yazılar, mektuplar,…
Kitâb-ı kainat: Bir kitap gibi özenle dikkatle mükemmellikle yazılmış gibi görünen kainat içindeki bütün canlı ve cansız varlıklar,…
Mâzi ile müstakbel zulümattan kurtulur: Geçmiş ve gelecek zamanlar ve bunlar içinde yaşanalar iman nuru ile karanlıktan kurtulur, aydınlığa kavuşur….
Meşbû: Dopdolu, doldurulmuş, doygunluğa erişmiş,…..
Sâhib-ül iman kişi: İman sahibi kişi,
Ref eder zulümât’ı: Karanlığı kaldırıp aydınlığı getirir.
Def eder : savuşturur, uzaklaştırır,…
Savlet-i hücumât’:İslam düşmanlarından, şeytanlardan, şerli kişilerden gelen ağır ve tehlikeli hücumlar… Mü’min’in lisanında “Tevekkeltü alallah”: Mü’minlerin dilinde işlerinde yapılacak her türlü tedbiri aldıktan sonra neticeyi ve başarıyı Allah (CC)dan beklemeyi gerektiren tam bir teslimiyet ifadesi. Yapılan gayretlerden sonra neticeyi Allah’dan CC ummak. İltisâk-ı iman’: İman gücüne dayanarak, kaynağını iman nurundan alarak,… Cümle bulurlar felah: Hepsi kurtuluşa selamete ererler.
Emvâl’: Maddi manevi sahip olunan bütün varlıklar,… Hayat sefinesinde emniyetle seyreder: Hayat gemisinde güvenle emniyetle seyahat eder… Menzil: Durak, konaklama yeri,…
Ferah ü eman: İç huzuru ile tam bir güven duygusu
Şûur-u iman.:İmanın kazandırdığı şuur, imanla kazanılan iç huzuru
Berzah: İnsanın ölümünden sonra haşirde diriltilene kadar geçen uzun zamanda uğradığı maddi gözle görülemeyen konaklama yeri, yerleri…
Dâr-ı Beka’: Ebedi Alem, bu dünya hayatından sonra sonsuza kadar bütün insanların kalmak üzere gönderileceği ebedi alem. Suhûlet: Kolaylık, hafiflik,
Tevhid: Allah’ın birliğine inanma duygusu
Teslim: Tevhid inancına tam sahip olarak kaderini Cenab-ı Hakk’ın kudret eline bırakma, Kayıtsız şartsız büyük samimiyetle Cenab-ı Hakk’ın tedbirine inanma, teslim olma.
Teslim tevekkül ile Cennet’e bir yol açar: Teslim ve tevekkül duygularına sahip olarak Cennet’e ulaşmaya hak kazanma,…