Esma Torun Çelik: Mustafa Kemal, kaybedecek bir şeyi olmayan birisi

KOÜ Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Esma Torun Çelik, ulusal egemenlik kavramına vurgu yaparak 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’na ilişkin önemli değerlendirmelerde bulundu.

Esma Torun Çelik: Mustafa Kemal, kaybedecek bir şeyi olmayan birisi

ÖZEL HABER- MELİH CAN ŞENOL

Akademik Bakış adlı röportaj serimize konuk olan Kocaeli Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Esma Torun Çelik 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nın anlamına ilişkin önemli değerlendirmelerde bulundu. Ulusal egemenlik kavramının geri planda kaldığını belirten Torun Çelik, “1980’lerden sonra ulusal egemenlik kısmı geri planda bırakıldı ve çocukların dans ettirildiği bir hale geldi” dedi.

“MECLİSİN YETKİLERİ SON DERECE SINIRLI”

Ulus devlet ve halk egemenliği gibi kavramların tarihimizdeki konumuna değinen Torun Çelik, “Biz tarihimizde bu gibi kavramlarla daha çok İkinci Meşrutiyet döneminde karşılaşıyoruz. II. Abdülhamid dönemindeki meclis ülkenin kaderine hâkim olacak bir nitelikte değil. Meclisin yetkileri son derece sınırlı” dedi.

“OSMANLI DEVLETİ UZATMALARI OYNUYOR”

1909 yılında 31 Mart Olayı’yla II. Abdülhamid’in tahttan indirilmesinin ardından yapılan anayasa değişiklikleriyle meclisin yetkilerinin arttığını belirten Torun Çelik, “Bizim 1920 yılına kadar ki süreçte 10 yıllık bir meclis deneyimimiz var. Fakat bu 10 yıllık süreci bir meclis deneyimi olarak değerlendirmek de çok zor. 1912 yılında İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin iktidarı kısa süreliğine kaybetmesi, Halaskâr Zabitan grubu ve Balkan Savaşları’nda alınan ağır yenilgi sonrası İttihatçıların Bab-ı Âli’yi basmaları ve yönetimi mutlak olarak ele geçirmeleriyle geçen bir 10 yıldan bahsediyoruz. Yani aslında Osmanlı Devleti uzatmaları oynuyor” şeklinde ifadelerde bulundu.

“HALK EGEMENLİĞİNDEN BAHSETMEK MÜMKÜN DEĞİL”

Bu dönemlerde devlet mekanizmasının çok kırılgan bir yapıda olduğunu vurgulayan Torun Çelik, “Çok güçlü denilen hükümetlerin bile çok güçlü olmadığını açık bir şekilde görünüyor. 33 yıl tahtta duran II. Abdülhamid’in bile çok güçsüz olduğunu yalnızca koşulların onun devamına izin verdiğini; büyük ümitlerle gelen İttihatçıların da aslında çok güçlü olmadığını; ordu içinde bir grup bir bildiri yayınlayınca kolayca düştüğünü görüyoruz. Dolayısıyla aslında tüm bu olaylar yıkılmakta olan bir yapının göstergeleri. Sadece büyük devletler bir karar vermemişler ve o sürüklenmeyi yaşayan bir yönetimden bahsediyoruz. 1913 yılından itibaren de mutlak bir ittihatçı otorite var. Dolayısıyla bu dönemlerde bir ulusal egemenlikten, halk egemenliğinden bahsetmek mümkün değil” şeklinde konuştu.

“HALKIN KİM OLDUĞUNU BİLMİYORLAR”

Ulusal egemenlik kavramının o yıllarda Türkiye için muğlak bir kavram olduğuna dikkat çeken Torun Çelik, “Ben ittihatçıların da halk egemenliğinin ne olduğunu tam olarak anladıkları kanaatinde değilim. Çünkü halkın kim olduğunu bilmiyorlar. Çünkü bizim Osmanlı dediğimiz olgu esasında bir avuç İstanbullu veya Selanik gibi 3-5 tane büyük kentten ibaret. Osmanlı padişahı da Anadolu nerde başlar nerde biter bilmiyor. Hanedanlar için böyle bir vatan kavramı yok ve halkla kendilerini ilişkilendirmiyorlar. Dolayısıyla ulusal egemenlik kavramına yabancılar. İngiltere’deki Magna Carta’yı düşündüğünüzde, 10 yıllık bir deneyime deneyim denemez” ifadelerinde bulundu.

“MUSTAFA KEMAL, KAYBEDECEK BİR ŞEYİ OLMAYAN BİRİSİ”

Cumhuriyet fikrinin o yıllarda çok iddialı bir düşünce olduğunu vurgulayan Torun Çelik, “Mustafa Kemal’in başından beri ifade ettiği bir cumhuriyet düşüncesinin olduğu yadsınamaz. Savaş yıllarında dahi Osmanlı’nın sonu ile ilgili tartışmalar sırasında Mustafa Kemal Osmanlı’yı kurtaracak tek çözümün bir Türk cumhuriyeti olduğunu belirtiyor. O yıllarda bu söylem çok ciddi bir iddia olarak görülüyor. Fakat Mustafa Kemal kendisine rol biçen bir şahsiyet olarak ön plana çıkıyor. Bir de Mustafa Kemal kaybedecek bir şeyi olmayan birisi. Çünkü gerçekten hiçbir şeyi yok. Bir şeylere sahipseniz aynı zamanda o şeylere minnet borcu duyarsınız. O minnet borcu sizi birtakım devrimci adımlar atmaktan alıkoyar” dedi.

“MİLLETİN BAĞIMSIZLIĞINI YİNE MİLLETİN AZMİ VE KARARLILIĞI KURTARACAKTIR”

Amasya Genelgesi’nin yeni bir Türk devletinin kuruluşunda atılan ilk adım niteliğinde olduğunu belirten Torun Çelik, “Samsun’dan güvenlik sebebiyle Amasya’ya geliyorlar. Burada Amasya Genelgesi’ni kaleme alıyor. Bu genelgede yer alan, ‘Milletin bağımsızlığını yine milletin azim ve kararlılığı kurtaracaktır’ şeklindeki ifadesi aslında Mustafa Kemal’in kafasında ne olduğunu gösteriyor. 16 Mart 1920 yılında İstanbul’un işgal edilmesinin ardından süratle Ankara’da bir meclis açılması kararı alınıyor. Böylelikle 23 Nisan 1920 yılında meclis açılıyor. Bu meclisin açılması yeni Türk devletinin kuruluş sürücünün ikinci önemli halkası olarak karşımıza çıkıyor. İlk olarak Amasya Genelgesi’nde söylem olarak karşımıza çıkan ‘ulus egemenliği’ kavramı meclisin açılmasıyla birlikte hukuki bir zemin kazanıyor. Saltanatın ve hilafetin kaldırılması gibi gelişmeler ulus egemenliği kavramı ekseninde vukû bulmuştur. Çünkü ‘egemenlik kayıtsız şartsız milletindir ve meclisin üzerinde hiçbir güç yoktur’ dediğinizde hilafet de saltanat da doğal olarak gücünü yitiriyor” şeklinde konuştu.

“BİRİNCİ MECLİS KADAR DEMOKRATİK BİR MECLİS YOK”

Birinci mecliste milletvekillerinin özgürce görüşlerini dile getirdiğini vurgulayan Torun Çelik, “Henüz siyasi partiler olmamasına rağmen birinci meclis kadar demokratik bir meclis daha yok. Çünkü bizim gibi az gelişmiş ülkelerde siyasi partilerde lider sultaları yoğun bir baskı kurduğu için milletvekilleri özgürce seçilemiyor ve mecliste özgürce konuşamıyor. Dolayısıyla liderin parti adına aldığı kararların icracısı konumuna geliyor. Fakat birinci mecliste bu şekilde siyasi partiler olmadığı için milletvekilleri özgürce görüşlerini ifade edebiliyorlar” ifadelerinde bulundu.

“ULUSAL EGEMENLİK KISMI GERİ PLANDA BIRAKILDI”

Torun Çelik, Ulusal Egemenlik Bayramı’nın meclisin açılışından 1 yıl sonra yani 23 Nisan 1921 tarihinde kutlanmaya başladığını belirtti. 23 Nisan tarihinin aynı zamanda Çocuk Bayramı olarak kutlanmasının sebeplerine değinen Torun Çelik, “Çocuk Bayramı olarak kutlanmasının iki temel sebebi var; birincisi o yıllarda babası şehit olan çocuklara Hilal-i Ahmer ve Himaye-i Etfal Cemiyeti aracılığıyla yardım toplama faaliyetleri gerçekleştiriliyor. Bu, cephedeki askerler için son derece önemli. Çünkü cephe geriniz güçlü ve moralli olmazsa cephede savaşmanız pek mümkün değil. Bir diğer sebebi ise cumhuriyete bağlı ve ulusal egemenliğin ne demek olduğunu bilen bir nesil yetiştirmek. Fakat bizde özellikle 1980’lerden sonra ulusal egemenlik kısmı geri planda bırakıldı ve çocukların dans ettirildiği bir duruma geldi” dedi.

Kaynak: HABER MERKEZİ
Esma Torun Çelik 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı Kocaeli Üniversitesi
Henüz bu içeriğe yorum yapılmamış.
İlk yorum yapan olmak ister misiniz?
Yorum yapmak için tıklayınız