Allah zulmetmeyi yasaklamıştır
Yüce dinimiz İslam, yeryüzünde adaleti hâkim kılmayı hedeflermiş, zulmün ve haksızlığın her çeşidinide yasaklamıştır.
Zulüm genelde; bir şeyi kendine mahsus yerinden başka bir yere koymak, bir şeyin gereğini değil de zıddını yapmak, sınırı aşmak, doğru yoldan sapmak, adaletsizlik yapmak, hakkını vermemek olarak tarif edilmektedir.Zulüm, adaletin zıddıdır. Adalet bir fazilet, zulüm ise haysiyetsizliktir. Haksızlık, adaletsizlik, zorbalık, baskı ve işkence, başkasının canına kıymak, malını almak, namusuna göz dikmek gibi büyük küçük her türlü günah, isyan ve itaatsizlik zulümdür. En büyük zulüm ise şirktir.(Lokmân, 31/13)
Zulüm üç kısımdır: 1- İnsan ile Allah arasında vuku bulan zulüm. Bu şirk, küfür, nifak ve isyandır. 2- Kişi ile insanlar arasındaki zulüm. Haksızlık, hırsızlık, öldürme, iftira vb. günahlar. 3- Kişi ile nefsi arasında zulüm. Bu, Allah'a karşı görevlerini yapmayan ve insanlara zulmeden kimse neticede nefsine zulmetmiş olmasıdır. (Dini kavramlar Sözlüğü)
Zulüm ve haksızlık yapan kimse zalim olarak adlandırılır. Mazlum ise, kendisine zulüm ve haksızlık yapılan, baskı ve işkenceye maruz kalan kimse demektir. İslam'a göre, zulmün yasak olması bakımından hangi din ve inançtan olursa olsun insanlar arasında bir ayrım yoktur.Çünkü bütün yaratılmışlara karşı merhametli olmak mü'minlerin en başta gelen özellikleridir.
Zulmün Cezası
Dinimize göre zulüm büyük günahlardandır, çünkü zulümde, insanların can, mal, inanç gibi en tabii haklarının ihlali söz konusudur.Bu yüzden Allah, zalimleri kıyamette en ağır şekilde cezalandıracaktır.Fakat bunu başkalarına ibret olması için bazen dünyada yerine getirir. Zalimleri ve onlara yardım eden, destek olan kimseleri yaşadıkları şehirler ve kasabalarla birlikte çeşitli afetler göndererek helâk eder. Kur'an-ı Kerim'de zulümleri sebebiyle helâk olan milletlerin ibretlik hikayeleri anlatılır. Nuh (a.s.)'ın kavmi, Âd ve Semûd'un, Lût kavminin, Medyen'in, Firavun'un ve onun peşinden gidenlerin acı akıbetlerinden geniş bir şekilde bahsedilir.
Resûlullah(s.a.s.) şöyle buyurdu:"Hiç şüphesiz Allah zalime mühlet verir. Onu yakalayınca da kaçmasına fırsat vermez." Sonra şu ayet-i kerimeyi okudu:"Rabbin, zalim bir kasaba halkını yakalarken işte böyle yakalar. O'nun yakalaması gerçekten çok acı ve çetindir."(Hûd, 11/102) [Buhârî, Tefsîrusûre, 11; Müslim, Birr, 61)
Allah Teâlâ, suçluları cezalandırmada acele davranmaz. Onların suçlarından, zulümlerinden ve kötülüklerinden pişmanlık duyup tövbeye yönelmeleri için kendilerine mühlet verir; onlara süre tanır. Kâfirler, küfürden imana; zalimler, zulümden adâlete, âsiler isyandan ibadete; günahkârlar, günahtan tövbeye; sapıklar, dalâletten hidayete yönelebilirler. Bu sebeple Allah Teâlâ cezaları tehir eder, hatta birçoğunu ahirete bırakır.
Bu hadis, dünyada mazlumlar için bir teselli kaynağıdır. Kendilerine verilen fırsat ve mühlete kapılıp aldanmasınlar diye, zalimler için de ciddi bir tehdit teşkil eder. Allah Teâlâ, bu gerçeği şöyle beyan etmektedir:"Sakın zalimlerin yaptığından Allah'ı gafil sanma! O, sadece onları, gözlerin dehşetten donup kalacağı, bir noktaya dikilip bakacağı bir güne erteliyor." (İbrahim, 14/42)[Riyâzü's-SâlihînTerc. Erkam Yay. C. 2, Sh.140-141]
Zulümden Sakınmak
Hz. Peygamber (s.a.s.) mü'minleri ısrarla büyük bir vebal olan zulüm ve haksızlıktan sakındırmaya çalışmıştır. Bir hadis-i şerifinde şöyle buyurmuştur: "Zulümden sakınıp kaçınınız. Çünkü zulüm, kıyamet gününde zalime zifiri karanlık olacaktır..."(Müslim, Birr, 56)Hz. Peygamber (s.a.s.) bu hadisinde dünyada zayıf ve güçsüz insanlara zulmederek onların hayatlarını karartanzalimlerin,mazlumlara yaptıklarının karşılığı olarak hesap gününde şiddetli bir azapla karşılaşacaklarını haber vermiştir.
Zalimlerin hesap günü gelmeden önce üzerlerindeki ağır vebalden kurtulmaları gerekir.Bunun için zulüm ve haksızlık yapmış olan bir kimse tövbe etmeli ve kendilerine haksızlık ettiği kişilerle mutlaka helâlleşmelidir.Aksi takdirde ilâhî adaletin gereği olarak azaba çarptırılacaklardır. Bir hadiste şöyle buyrulur: "Kimin üzerinde din kardeşinin ırzı, namusu veya malıyla ilgili bir zulüm varsa altın ve gümüşün bulunmayacağı kıyamet günü gelmeden önce o kimseyle helalleşsin..." (Buharî, Mezâlim, 10)
Zulme Mani Olmak
Kur'an'a göreMüslümanlar, ne kimseye zulmederler, ne de zulme boyun eğerler. (Bakara, 2/279) Çünkü zulme razı olmak zillettir. Müslüman ister kendisine isterse tanımadığı kimselere karşı olsun, nerede bir zulüm ve haksızlık görse hemen ona karşı çıkmalı ve onu önlemeye çalışmalıdır. Zira zulüm ve kötülüklere mani olmak Allah ve Resûlü'nün emridir.
Hz. Peygamber (s.a.s.), bir defasında İsrailoğulları arasında dinden sapmanın birbirlerini kötülükten sakındırmayıp zulüm ve haksızlıklara karşı tavır almamaları üzerine başladığını haber verdikten sonra şu ayeti okudu:"İsrail oğullarından inkar edenler, Davud ve Meryemoğlu İsa diliyle lanetlendi. Bu, onların isyan etmeleri ve hadlerini aşıyor olmalarından ötürüydü. İşledikleri herhangi bir kötülükten birbirlerini vazgeçirmeye çalışmazlardı. Yapmakta oldukları ne kötüydü!" (Mâide, 5/78-79)
Hz. Peygamber (s.a.s.) devamla şöyle buyurdu:"Hayır, Allah'a yemin ederim ki, ya iyiliği emreder, kötülükten sakındırır, zalimin elini tutup zulmüne mani olur, onu hakka döndürür ve hak üzerinde tutarsınız; ya da Allahu Teâlâ kalplerinizi birbirine benzetir, sonra da İsrail oğullarına lanet ettiği gibi size de lanet eder." (Ebu Dâvûd, Melâhim, 17)
Zulme göz yummak zalimin zulmüne ortak olmak demektir. Zalimle dost olmak,onun zulmüne engel olmamakda bir çeşit zulümdür.Zulme karşı koymak ve zalimle mücadeleetmek yalnızca mazlumların görevi değildir. Zaten onların bunu tek başlarına yerine getirmeleri mümkün değildir. Bu durumda bütün insanlık âlemizulümlerin önlenmesi ve zalimlerin cezalandırılması konusunda mücadele etmek zorundadır. Çünkü zalimler, tüm insanî değerler ve dünya barışı için amansız bir tehdittir.Bu manada yüce dinimiz, zulmün önlenmesi ve zalimlerin bertaraf edilmesi konusunda mü'minlere önemli görevler yüklemektedir.
Kur'an'da, kendilerine haksız yere zulme uğrayan ve sırf"Rabbimiz Allah'tır" demelerinden dolayı yurtlarından çıkarılan Müslümanlara zalimlerle cihadetmeleri için izin verildiği belirtilerek (Hac, 22/39-40), kendilerini savunmak ve haklarını korumak için mücadele etmeleri emredilmiştir. Diğer bir ayette ise mazlumların imdadına koşmayan kimseler ikaz edilmiştir: "Size ne oluyor da, Allah yolunda ve "Ey Rabbimiz! Bizleri halkı zalim olan şu memleketten çıkar, katından bize bir dost ver, bize katından bir yardımcı ver" diye yalvarıp duran zayıf ve zavallı erkekler, kadınlar ve çocukların uğrunda savaşa çıkmıyorsunuz?"(Nisâ, 4/75)
Müslümanlar, zalimden hesap sorulup mazlumların hakları alınıncaya ve yeryüzünde zulüm son buluncaya kadar mücadele etmekle emrolunmuşlardır. Zalimler ya tövbe edip zulümlerinden vazgeçmeli ve hak sahiplerine haklarını vermeli ya da en uygun şekilde cezalandırılmalıdırlar.Zulmedenler için bundan başka bir kurtuluş yoktur. Zaten onları ahirette de büyük bir ceza beklemektedir.
Haksızlığa ve saldırıya maruz kalan kimselerin meşru müdafaa ölçüleri içinde karşılık verme, kendilerini savunma ve zalimi cezalandırma hakları bulunmaktadır. Nitekim "Ancak iman edip salih amel işleyen, Allah'ı çok anan ve haksızlığa uğratıldıktan sonra öçlerini alanlar başka. Zulmedenler hangi akıbete uğrayacaklarını göreceklerdir"(Şuara, 26/227﴿ve "Zulme uğradıktan sonra, kendini savunup hakkını alan kimseye (ceza vermek için) bir yol yoktur"(Şûrâ, 42/41)ayetleribuna işaret etmektedir. "Bir kötülüğün karşılığı, onun gibi bir kötülüktür (ona denk bir cezadır)..."(Şûrâ, 42/40) ayetinde de zalimlere verilecek cezanın kötülüğe denk bir misilleme olması ve aşırılıktan sakınılması emredilmektedir.