Toplumsal itibarsızlaşma

Bu gidiş gidiş değil. Bu gidiş iyi bir gidiş değil.

Kendi kurumsal, sosyal, siyasal, kültürel, inançsal yapılarını kaybeden. Eğitim, sağlık, güvenlik, hukuk ve adalet ile örf, adet, gelenek ve göreneklerini yitirenleri görüyoruz.

Değerli dostlarım;

Bu hafta sizlere herkesin ve hepimizin şikayet ettiği fakat bir türlü çözemediği bu konumdan dolayı yanlızlaştığı, pasifleştiği, bütün umut ve hayallerinin tükenme noktasına geldiği.

Bu konunun yanlız resmi kurumlarda değil, evde, işte, sosyal ve siyasal alanda, sivil dünyada hatta yuvalarımızda çözülemez bir noktaya gelen toplumsal bir sorun hakkında yazmak istedim.

Bu haftaki konum;

İTİBARSIZLAŞMA

İtibarsızlaşma anlam olarak DEĞERİNİ VE SAYGINLIĞINI YİTİRMEK olarak karşımıza çıkıyor.

Peki günümüzde kim, hangi meslek, hangi birey, hangi kurum, hangi insan saygınlığını koruyabiliyor.

Size bir kaç örnekle konuyu anlatmak istiyorum.

1970 ile 1980 li yıllarda doğan veya okul okuyan insanlar sizlere hikayelerini anlatırken öğretmenlerinden nasıl korktuklarını anlatırlar. Hatta şahsım adına bende öğretmenimi gördüğüm zaman yolumu değiştiren bir öğrenciydim.

Ben askerde de korkardım, polisten de, savcı hakim demeyin zaten cümlesinin kurulmasından korkardım. Doktor, hemşire, gazeteci, siyasetçi say say bitmez. Korku mu? saygı mı? arasında bir olgu.

Anlattıklarım her ne kadar korku üzerine olsada bazı kurumlar vardı ki saygınlığı yüksek.

Bu kurumlarda ne kadar eksiklik olsada itibarlarını kişiler değil kurumların özellikleri tarafından koruma altına almış olunurdu.

Türk Silahlı Kuvvetleri denilince ASKER, Emniyet Teşkilatı denilince POLİS, Eğitim denilince ÖĞRETMEN, İnanç denilince İMAM, Hukuk ve Adalet denilince HÂKİM - SAVCI, Sağlık denilince DOKTOR -EBE-HEMŞİRE inanılmaz itibar ve saygı gören kurum, kuruluş ve kişilerdi.

Bunun gibi onlarca meslek grubu inanılmaz saygınlığı olan hataları kişileştirilmeyen, eksiği ve zaafiyeti olanların kurum içinde barınamadığı, toplumsal bakış açısında güven veren, istikrarlı ve güvenilir bireyler ve kurumlar izlenimi vardı.

Vardı diyorum çünkü artık kurumlarında, kurumlarda görev yapanların da hiç bir güvenilirliği, hürmeti, sevgisi ve saygısı maalesef ki kalmadı.

Başta da yazdığım üzere korku ile saygı arasında ince bir çizgi var. Biz korkulardan kaçarken saygınlığımızı yitirdik galiba.

Okulda öğrencinin öğretmenine, mahkumun hakime veya savcıya, vatandaşın polise, hastanın koskoca profesör 'e saygısı yok.

İşçinin patrona,patronun işçiye, gencin yaşlıya, yaşlının çocuğa, cemaatin hocaya, dolmuşcunun, bankacının, sağlıkçının, marketcinin, siyasetçinin, yöneticinin, amirin, memurun, ast'ının, üst'ünü kimsenin kimseye saygıda yok,sevgiside yok hürmeti de yok.

Evet güçlü bir ülkeyiz. Küllerimizden yeniden doğmayı biliriz. Kendimize geliriz. Ama çok şey de kaybedebiliriz.

Bu konu siyasi algılanmasın çünkü siyasi politika hatası ise hükümet veya muhalefet hep birlikte siyasete veya siyasetçiye de saygı duyulmuyor. Duyulsada korku veya çıkar nedeniyle yapmacık bir saygı gösteriliyor. Arkadan neler neler konuşuluyor.

Bu deformasyon ve dejenerasyon iyi değil.

Devlet politikalarımız bu konuda hassas olmalı.

Bazı kurumlarımızın saygınlığı yeniden kazanılmalı.

Eğitim, Adalet, Emniyet, Sağlık, İnanç, Hukuk, Güvenlik konuları Milli konular. Bu konularda hassas davranılmalı.

Yiyip giden zaman, telafisi olmayan. Kurumların itibarı kişiler ile anılmamalı.

Kişiler ölümlüdür fakat kurumlar milli değerler ekseninde ölümsüz olacak şekilde inşa edilmeli.

Şimdi birazda siz düşünün, çalıştığınız kurum, temsil ettiğiniz makam, yaptığınız iş, verdiğiniz emek ne kadar saygı görüyor hak ettiği itibarı ne kadar kazanıyor ve koruyabiliyor.

Evet sizce de bir kendimize gelmemiz gerekmiyor mu?

En derin saygı ve sevgilerimle.

SON DAKİKA HABERLERİ

Adem Yaman Diğer Yazıları