Sanayi Devrimini Göz Ardı Ettik, Dijital Dünyada Kaybolduk: Gençliğimiz elimizden mi gidiyor?

Teknolojik gelişmelerin hızı göz önüne alındığında, insanlık olarak büyük bir dönüşümün eşiğindeyiz. Bugün son “normal” insan jenerasyonu olduğumuz düşüncesi ürkütücü olabilir, ancak bu sadece bir başlangıç.

Teknolojik gelişmelerin hızı göz önüne alındığında, insanlık olarak büyük bir dönüşümün eşiğindeyiz. Bugün son “normal” insan jenerasyonu olduğumuz düşüncesi ürkütücü olabilir, ancak bu sadece bir başlangıç. Önümüzdeki 15 yıl içinde, insanların bağımsız olarak yaşamalarının mümkün olmadığı bir dünyaya adım atacağız gibi görünüyor. Küçük bir elit grubun, insanlığı ve hatta ülkeleri veri, yapay zeka ve biyoteknoloji üzerinden kontrol edeceği bir düzenin temelleri atılıyor.

Bağımsız düşünceleri olmayan, dijital bir kölelik düzenine doğru ilerleyen bir insanlık…

Tarih boyunca imparatorluklar toprak ile ölçülürdü; sanayi devrimi ile makine sahipleri insanları yönetti. Şimdi ise yeni bir devrimle karşı karşıyayız: Verinin sahipleri, çok küçük bir elit grup, dünyayı yöneten güçler olacak. Bu, endüstriyel devrimlerden çok daha hızlı ilerleyen bir süreç. Bu küçük grup, verinin sahibi olacak ve geri kalan insanlar da yönetilenler… Eskiden buharlı makinelerin egemenliği vardı; şimdi ise yapay zekanın, kuantum bilgisayarların ve biyokimyasal işlemcilerin hüküm sürdüğü bir dünya.

Beyinlerimiz Hackleniyor

İnsanların verileri hacklenmekle kalmıyor, yavaş yavaş zihinlerimiz de hacklenmeye başlandı. Beyin dalgalarının biyometrik sensörlerle ölçülmesi ve elektrik akımlarına dönüştürülerek analiz edilmesi, düşündüğümüz, hissedeceğimiz ve tepki vereceğimiz şeylerin önceden tahmin edilebilmesini sağlıyor.

Artık biyokimyasal işlemciler var ve bu teknoloji ile beynimize veri gönderilmesi de an meselesi. Bu işlem sadece alınan veriyi analiz etmekle kalmayacak, aynı zamanda beynimize veri iletimi de yapılacak. Bunun için DNA çipleri, nanobotlar ve benzeri teknolojiler kullanılıyor. İnsan DNA’sının veri depolama sınırını aşan bu sistem, ters transkripsiyon RNA ile depo DNA sentezleyerek büyük bir atılım yaptı. Ünlü doktor Dr. Chris Shoemaker’ın dediği gibi, mRNA teknolojisi ile DNA’nın kendini kopyalayarak yıllarca vücutta çalışabilmesi hedefleniyor. (Araştırmaya ait tezi okumak isterseniz tıklayın.) Bu, insan biyolojisine yapılan müdahalelerin ne denli ileriye gittiğinin bir göstergesi.

Dört milyar yıldır evrim geçiren insanlık, şimdi ise doğal kanunlarla değil, biyoteknolojik sahipler tarafından şekillendiriliyor. Bu teknolojiler, insan, hayvan ve doğanın genlerini değiştirme gücüne sahip. Bu değişiklikler, iklim değişikliğine uyum sağlama bahanesiyle insanlara sunulacak. Gıdamızdan yaşam biçimimize kadar her şey biyoteknoloji sahiplerinin kontrolünde olacak. Bugün artık biyometrik izlemelerle tüm varlıkların 24 saat boyunca kontrol altında tutulabildiği bir dünyadayız.

Bunun en büyük örneğini her mahallesinde bir teknoloji girişim barındıran katil devlet İsrail her gün bizim yüzümüze vuruyor..

Profesör Yuval Noah Harari’nin de belirttiği gibi, İsrail, Batı Şeria’da her canlıyı tarihte görülmemiş bir şekilde izliyor. (Kişisel web sitesini ziyaret etmenizi öneririm: Yuval Noah Harari Blog) Bu gözetim teknolojisinin en önemli örneklerinden biri, Google ve İsrail’in ortak çalışması olan Nimbus projesidir. Eminim bir çoğunuz ilk kez duydu, peki nedir bu Nimbus projesi? Kısaca bahsetmem gerekirse Nimbus, geniş veri analizi ve yapay zeka kullanarak, insanların hareketlerini ve davranışlarını detaylı bir şekilde izlemekte ve analiz ediyor.

San Francisco'daki Google önünde toplanan protestocular, 'Project Nimbus' için yapılan eylemden bir kare..

Julian Assange’ın uyarıları ise bu durumu daha da çarpıcı hale getiriyor. Assange, İsrail’in yapay zeka ve gözetim teknolojilerini kullanarak, dijital bir distopya yaratma çabalarını dile getirmiştir. Onun sözleri, bu tür bir gözetim sisteminin yalnızca bireysel özgürlükleri tehdit etmekle kalmayıp, aynı zamanda toplumsal yapıları da derinlemesine etkileyebileceğini vurguluyor. İsrail’in yüzölçümünün Konya’dan daha küçük olmasına rağmen, her mahallesinden bir teknoloji girişiminin çıkması, bu alana verdikleri önemin açık bir göstergesidir. Ülke, inovasyon ve girişimcilik konularında dünya çapında tanınan bir merkez haline gelmiştir. Hükümetin, eğitim kurumlarının ve özel sektörün işbirliğiyle, bu küçük toprak parçası, yapay zeka, siber güvenlik ve veri analizi gibi alanlarda birçok yenilikçi projeye ev sahipliği yapmaktadır.

Peki, Türkiye olarak biz hangi noktadayız?

Sermaye sahiplerinin teknoloji alanındaki yatırımlarından bahsetmeme gerek yok; çünkü aslında hâlâ aynı noktadayız. Girişimlere ve girişimcilere gereken önemi vermeyen, eski tip ticari zekaya sahip patronlarla mücadele etmek zorundayız. Bu durum, yenilikçi fikirlerin hayata geçmesini zorlaştırıyor ve potansiyelimizi tam anlamıyla kullanmamıza engel oluyor. İnovasyon ve girişimcilik ruhunu desteklemek yerine, geleneksel yaklaşımlarla yola devam etmek, Türkiye’nin teknoloji alanındaki gelişimini sınırlıyor.

Bu distopik düzen karşısında bizlere "şu an için" düşen en büyük sorumluluk, ahlaki ve dini değerlerimizi gelecek nesillere aktarmaktır. Bu yeni dünyada bağımsız düşünmenin neredeyse imkânsız olduğu bir döneme girerken, çocuklarımızı bu düzene karşı hazırlamalıyız. Yöneticilerin ve ebeveynlerin çocuklarına dijital dünya hakkında bilinç kazandırması, onları tehlikelerden koruyacak en etkili yöntemlerden biri olduğunu düşünüyorum.

Türkiye olarak dijital verilere sahip çıkma konusunda maalesef başarılı bir tablo çizemiyoruz. Instagram’ın dünya genelinde 2 milyar kullanıcıya ulaşması ve Türkiye’deki 58.45 milyon aktif kullanıcı sayısı, ülkemizin en çok Instagram kullanan ilk beş ülke arasında olduğunu gösteriyor. TikTok ise 1.04 milyar aylık aktif kullanıcıya sahip ve Türkiye’de bu platform da büyük bir ilgi görüyor. En çok TikTok ve Instagram kullanılan ülkeler arasında yer almamız, verilerimizi en fazla dışarıya kaptıran ülkeler arasında olmamıza neden oluyor.

Bu noktada devlete ve yerel yöneticilere büyük bir sorumluluk düşüyor. Dijital dünyanın tehlikelerine karşı ebeveynlerin bilinçlendirilmesi ve çocukların dijital dünyada nasıl korunacağı konusunda eğitimler verilmesi gerekiyor. Geçtiğimiz günlerde discord olayını eminim hepiniz duydunuz, hepimiz üzüldük ve acı sonuçları olduğunu okuduk. Sonuç olarak gençlerimiz ne yazık ki cani bir şekilde katlediliyor. Hem de kendi insanımız tarafından.

İnsanlık, büyük bir dijital devrimden geçiyor. Bu devrimin doğasında veri, biyoteknoloji ve yapay zeka yatıyor. Eğer bizler bu teknolojilerin nereye gittiğini, nasıl kullanıldığını anlamaz ve gerekli önlemleri almazsak, geleceğin bağımsız düşünemeyen bir toplum yapısına dönüşmesi kaçınılmaz olacak. Bu yüzden, bu düzenin farkında olmalı ve çocuklarımızı, neslimizi bilinçli bir şekilde geleceğe hazırlamalıyız.

Yoksa işimiz eskisinden de zor hala gelecek ki geldi bile zaten..

SON DAKİKA HABERLERİ

Alper Tunga Akkuş Diğer Yazıları