Bu vaatler ekonomiyi batıracak
Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi kurulurken büyük bir öngörüsüzlük yapıldı. Bu öngörüsüzlüğün bedelini de en çok Cumhurbaşkanı Erdoğan ödüyor. Bütün devlet gücü elinde olmasına, medyanın neredeyse tamamı kendisini desteklemesine rağmen Erdoğan, 14 Mayıs’ta 50 artı 1’e ulaşmak için meydan meydan, açılış açılış, televizyon televizyon koşturmak zorunda kaldı. Sonunda da rahatsızlandı.
Erdoğan, dünkü programlarını iptal etmişti. Bugün de Akkuyu Nükleer Güç Santrali’nin açılışına canlı bağlantıyla katılabilecekmiş. Oysa bu proje iktidar için çok önemliydi. Rusya Devlet Başkanı Putin’in de açılışa gelmesi için epey uğraşmışlardı. Şimdi her ikisi de canlı bağlantıyla yapacak açılışı.
Erdoğan’ın bugünkü Mersin mitingi ve akşam katılacağı ortak televizyon yayını da ertelenmiş. Çok açık ki bünyesi bu kadar koşturmayı kaldıramadı.
Yaptıkları hata şu oldu: Kimlikler üzerinden kutuplaşmış siyasi yapının, her zaman kendileri lehine sonuç üreteceğine inanmak. Muhafazakar AK Parti ve milliyetçi MHP’nin oluşturduğu bloğun karşısında seküler, sosyal demokrat CHP ve Kürt partisi HDP kaybetmeye mahkumdu. Oyunu MHP’den kopan, başta Meral Akşener olmak üzere ülkücüler bozdu. CHP ve Milli Görüş’ün temsilcisi Saadet Partisi bir araya gelebildi. AK Parti’den kopanların kurduğu partiler de ortak masaya oturunca iktidarın bütün hesapları bozuldu.
“Benzemezler”i bir araya getiren şey, Türkiye’nin beğenmesek de, zayıf bulsak da, varlığını inkar edemeyeceğimiz demokrasi geleneğidir. Türkiye toplumu oyunun dışında kalmayı kabul edebilecek bir halk değil. Bu millet, seçimlerle iktidarları değiştirebilme imkanının kendi çıkarına olduğunu çok kere deneyimleyerek görmüştür. Bu avantajı kaybetmek istemez. İşte iktidarın 2017’de referanduma giderken göremediği şey buydu.
50 artı 1 sadece Erdoğan’ı ve rakiplerini de zorlamıyor, Türkiye’ye de büyük enerji ve zaman kaybettiriyor. Bugün yaşadığımız yoksullaşmanın ana nedeni bu sistemdir. Bunu sadece tüm gücün tek adamda toplanmasına, güçler ayrılığının zayıflamasına, denetim mekanizmalarının işlevini kaybetmesine de bağlayamayız. 50 artı 1 çıtası, Türkiye’yi seçim ekonomisine sürükleyerek de büyük zarar verdi.
2018’e kadar seçim ekonomisinden uzak duran AK Parti iktidarı, o seçimde muslukları ilk kez açmıştı. Tüketime dayalı büyüme ve ne pahasına olursa olsun istihdamı artırmaya yönelik politikaların olumsuz sonuçlarını biz 2018’de yaşamaya başladık. 2019’da yapılan yerel seçimlerde de seçim ekonomisi uygulandı. İktidarın İstanbul ve Ankara’yı kaybetmesini engelleyemeyen ekonomik kararlar, Türkiye’ye enflasyon, pahalılık, yoksulluk olarak geri döndü.
Şimdi 2023’te Erdoğan en zor seçimine gidiyor. Başta ekonomik sorunlar olmak üzere, eğitimde, sağlıkta, hukukta yaşanan kötü gidişatı durdurmak isteyen büyük kitleler, bu kez iktidarı değiştirebilir. Gidişatı görüp bir yandan kimlik siyasetinin gazına basan Erdoğan, bir yandan da ekonomiyi kaldıramayacağı yüklerin altına sokan kararlar ve vaatlerle kaybettiği seçmenleri kazanmaya çalışıyor. EYT gibi “Asla” dediği şeyleri yapıyor Erdoğan.
Karşı taraf da masum değil elbette. Millet İttifakı’nın adayı Kılıçdaroğlu da Erdoğan’la yarışıyor. Vaatler havada uçuşuyor. Kılıçdaroğlu vaat ettikçe Erdoğan iktidarda olmanın avantajını kullanarak şak diye yapıyor. O yaptıkça Kılıçdaroğlu el yükseltiyor. Aktörleri bu yarışa mevcut seçim sitemi zorluyor.
Son olarak “Kentsel Dönüşümde Yarısı Bizden Kampanyası” açıkladı iktidar. Deprem bölgesinde on binlerce konutun “bedava” yapılması kesmedi, şimdi de İstanbul gibi dünya markası bir kentin de aralarında bulunduğu illerde kentsel dönüşüme girecek on binlerce konutun yarısını devlet yapıyor! Size ne kadar inandırıcı geldi bilmem ama hesap makinesi kullanmayı bilen herhangi bir insanın devlette böyle bir para olmadığını bilmesi gerekir.
Sosyal devlet başka bir şey, irrasyonel devlet başka bir şey. Bu sistem değişmeden Türkiye ekonomisinin normalleşmesi mümkün değil