Muhalefet dejavu yaşatıyor

Muhalefetin seçim hezimetinin ardından ortaya çıkan değişim talebi, büyük bir kurnazlıkla sönümlendiriliyor.

Bir ordu düşünün, her seferinde aynı komutanla meydana çıkıp yenilgiyle dönüyor ve ne zaman “Komutanı mı değiştirsek artık” sesleri yükselse “savaş sanatı” üzerine felsefi tartışmalara davet eden bir elitler sınıfı ortaya çıkıyor.

Daha adı anılır anılmaz “değişim” bir eylem olmaktan çıkarılıp bir kavrama dönüştürülüyor. “Tartışalım” deniyor, “nedir değişimden anladığınız?” Parti elitleri, akademisyenler, gazeteciler toplumun talebini ağzına tıkıyor. Toplum sizinle felsefe tartışamaz ama neyin değişmesi gerektiğini görür.

Seçimin ardından “değişim” ihtiyacını ilk dile getiren İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu oldu. Ama İmamoğlu CHP’deki kemikleşmiş yapıyı, hizipleşmeyi, delege ağalığı sistemini iyi bildiği için doğrudan genel başkanı karşısına alamadı. İmamoğlu’nun söylemindeki bu muğlaklık statüko yanlılarının ekmeğine yağ sürdü. Bir şeyler gevelenip duruyordu ama bir şey de söylenmiyordu. Önce dikkatle İmamoğlu’na kulak kabartan seçmen, orada da kendi sesini duyamayınca, seçim yenilgisiyle çekildiği konfor alanına iyice gömüldü.

CHP’de birkaç çatlak ses daha çıktıysa da, adını koymadan söylenen söz göze batmaz misali, öyle bir çekingendi ki hiç çıkmasaydı da olurdu.

Savaşta ordusu dağılan CHP komutanı Kılıçdaroğlu’nun seçimden sonra ağzından çıkan tek mantıklı cümle ise “Olur yani, hayat devam ediyor” oldu. Gerçekten de muhalif seçmen için, şairin dediği gibi “Ölüm gibi bir şey oldu ama kimse ölmedi.”

İki gün önce, partisinden kesin ihraç talebiyle disiplin kuruluna sevk edilen Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan’ı “Adalet ve Değişim” yürüyüşünün ardından CHP Genel Merkezi önünde karşılayan kalabalık grup, ilk kez “değişim” talebinin adını koyarak dile getirme cesareti gösterdi. “11 kayıp yetmedi mi” diye sorarak komutanın emekliye ayrılmasını istediler.

Komutan ise o sırada seçimi birlikte kaybetmeyi başardığı eski ortağı İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’i ziyaret etmeye hazırlanıyormuş. Anladı ki, birkaç büyükşehir belediyesinin rantını paylaşmadan yerel seçimlerde beklentilerini karşılayamayacak. Ülkeyi kaybetti, belediyeleri kaptırmama derdine düştü.

Seçimden sonra yapılan kurultayda “kuyruk siyaseti”ne veda ettiğini açıklayan Akşener’e ne demeli? Müstakil olarak seçmenin teveccühünü kazanamayanlar, kuyruk siyasetini bırakır pazarlık ve rant siyasetine başlar.

Başından beri “kazanacak aday” iddiasıyla Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanı adaylığına karşı çıkan, hatta Altılı Masa’dan kalkarak dayatmayla karşı karşıya kaldıklarını sert bir biçimde ifşa eden Akşener’in, tam da CHP’de bir değişim talebi ortaya çıkmışken Kılıçdaroğlu’nu kabul etmesini nasıl açıklayabiliriz? CHP’nin kazanması kesin olan birkaç belediyeyi İYİ Parti’ye vermesi karşılığında olabilir mi?

2018’de İYİ Parti’ye seçime katılabilmesi için 15 vekil veren CHP’ye yeterince “diyet” ödediğine karar veren Akşener, şimdi oy kaybettiren “kuyruk siyaseti”nin diyetini CHP’ye ödetecek. Muhalif seçmen de onlar kentlerinde hangi partiden aday çıkarırsa “tıpış tıpış” gidip ona oy verecek. Ne o, seçim yapılmış olacak!

Türkiye’de uzun yıllardır seçim yapılmıyor, “kimlik sayımı” yapılıyor. İktidarın çoğunluk kimliği üzerinden kurduğu bu oyunu bozmayı başaramıyor muhalefet. Hiçbir şey yapılmıyor değil, ama becerilemiyor. İç Anadolu’ya, Karadeniz’e gidip vatandaşa “Neden muhalefetin adayına oy vermediniz” diye sormak gerekiyor. O zaman değişime nereden başlamak gerektiği öyle ayan beyan ortaya çıkar ki, “değişim” üzerine siyaset felsefesi yapmanın anlamsızlığı buz gibi yüzümüze vurur.

SON DAKİKA HABERLERİ

Buket Afkan Diğer Yazıları