Muhalefet önce Erdoğan’a, sonra Kılıçdaroğlu’na yenildi

Seçim yenilgisinin ardından üç ay süren derin bir sessizliğe bürünen İYİ Parti lideri Meral Akşener, Afyon’da yaptığı konuşmanın ardından eteğindeki taşları dökmeye başladı. O konuşmada hedefine isim vermeden CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ile İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu ve ABB Başkanı Mansur Yavaş’ı koyan Akşener, daha sonra çeşitli vesilelerle Altılı Masa’dan neden ve nasıl kalktığını, neden geri dönmek zorunda kaldığını anlattı.

Anlattıkları seçmeni ne kadar ikna etti orası tartışılır, benim asıl ilgimi çeken Akşener’in konuşmak için bu kadar uzun süre beklemesi. Yerel seçimde 81 ilde aday çıkarma kararı alarak CHP ile yolları ayıran, seçim yenilgisinin tüm faturasını Kılıçdaroğlu ve çevresine kesen Akşener, neden seçimden hemen sonra, seçmen öfkeyle faturayı çıkaracak birini ararken susmayı tercih etti? O zaman konuşsaydı, “Beni dinleseydiniz, Kılıçdaroğlu aday yapılmasaydı bu yenilgi yaşanmayacaktı” deseydi, çok daha etkili olmaz mıydı? “Ben demiştim” demenin tam zamanıyken, Akşener neden uzun bir sessizliğe gömüldü?

Belki de Akşener’in birinci planı CHP ile ipleri koparmak değildi. Seçimden sonra İmamoğlu öncülüğünde başlayan değişim tartışmasının ne yöne evrileceğini görmek istedi. Eğer İmamoğlu öncülüğünde bir değişim gerçekleşebilseydi, yeni CHP yönetimi ile yeniden ittifak kurulacaktı. Oysa geldiğimiz noktada bırakın İmamoğlu’nun CHP’de bir değişimin önünü açmasını, kendi adaylığını bile tehlikeye atmış oldu.

Son günlerde yaşanan bazı gelişmeler, İmamoğlu’nun Kılıçdaroğlu tarafından açık açık dışlandığını gösterdi. İmamoğlu, CHP’nin 100. yıl etkinliklerine davet edilmedi. Bu da yetmedi, Kılıçdaroğlu partisinin İstanbul ilçe başkanları ile yaptığı toplantıya da İmamoğlu’nun katılmasını istemedi. Eğer İmamoğlu İstanbul adayı yapılacaksa, ilçe başkanlarının İmamoğlu’nun kazanmasını sağlamaktan daha önemli bir işi olamaz herhalde.

Değişim talebinin fitilini yaktığı için İmamoğlu cezalandırılabilir. Hakkındaki siyasi yasak bahane edilerek aday yapılmazsa, hiç şaşırtıcı olmayacaktır. Kılıçdaroğlu, parti elitleri ve CHP medyası o fitili söndürmeye kararlı. Ama karşılarındakiler de basiretsizlik ve cesaretsizlikleri ile siyasette varlık gösteremeyeceklerini ispat ettiler. Genel başkanlığa aday olan Özgür Özel mesela, bugüne kadar seçmeni sarsacak, kendine getirecek, değişim arzusunu alevlendirecek, harekete geçirecek ne söyledi? Dostlar alışverişte görsün adaylığı!

Türk siyasetinde karnından konuşma üslup haline geldi. Sadece CHP içinde değil, ittifak partileri de birbirleri hakkında konuşurken açık açık meramını anlatamıyor. Dün ilk kez bir İYİ Parti kurmayının isim vererek açık ve net bir eleştirisini gördük. Ekonomi politikaları başkanı Bilge Yılmaz sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada "Kılıçdaroğlu ve etrafındaki çıkar grupları, kendi geleceklerini milletimizin menfaatlerinin önüne koyarak kendi çarklarını döndürecek şekilde ittifakı tasarladılar" ifadelerini kullanmaya cesaret(!) edebildi.

Biz bu ülkede Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın adım adım nasıl eleştirilemez, sorgulanamaz bir konuma getirildiğini yaşayarak gördük ama Kılıçdaroğlu ve CHP’nin bu dokunulmazlık zırhına ne zaman ve nasıl kavuştuğunu görememişiz. CHP medyası ve trolleri tarafından dizayn edilmiş bir oyun alanı kurulmuş. Tüm adımlar orada tezgahlanıp yönetiliyor. Aksi yönde davranmaya, konuşmaya cüret edenler ihanete varan suçlamalarla, linç kampanyaları ile sindiriliyor.

İmamoğlu muhalefete öncülük etme ve toparlama şansını kaçırdı. İYİ Parti de sözde “üçüncü yol” argümanıyla kendini bu CHP’den ayrıştırmak zorunda kaldı. Türkiye’de muhalefetin yapması gereken ilkelerde birleşmek ve doğru bir adayla seçimi kazanmaktı. Bunu başaramadılar. Türkiye siyasetinde bu konjonktürde üçüncü bir yolun şansı olduğunu hiç sanmıyorum. Bir İYİ Parti yöneticisinin söylediği “ayrışa ayrışa kazanacağız” lafı fıkradan öte gidemez.

Muhalefet seçimde Erdoğan’ı, seçimden sonra da Kılıçdaroğlu’nu yenemedi. Bundan sonra hiçbir şeyi yenemez.

SON DAKİKA HABERLERİ

Buket Afkan Diğer Yazıları