Tatil yapamadığımız tatiller
Bilinen ilk kaynaklara göre, insanlık tarihinde turizm, MÖ 3000 yılına kadar geri götürülebiliyor. Aslında insanlar yerleşik hayata geçtiklerinden beri seyahat etme ihtiyacı içinde olmuş. Bugünkü Irak, Suriye ve Anadolu’nun bazı bölgelerini içine alan Mezopotamya coğrafyasında kurulmuş Sümer, Akad, Babil ve Asur devletleri döneminde insanlar dini yapıları ziyaret etmek için turizm faaliyetine başladılar. Özellikle Sümerlerin tapınakları ve diğer dini yapıları turist akınına neden oluyordu.
Aynı şekilde Mısır, özellikle de Nil nehri kıyıları turistlerin gözdesiydi. Bereketli topraklarda yetişen ürünlerle hazırlanmış lezzetli yemekler ve görkemli tapınaklar bugün olduğu gibi Antik Çağ’da da insanları yollara düşürüyordu.
Roma İmparatorluğu döneminde ise meşhur termal banyolar ve gladyatör oyunları turistlerin gözdesi olmuştu.
Orta Çağ’da turistlerin Kabe’si Kudüs’tü. Hıristiyanlar akın akın kutsal toprakları ziyaret ediyordu. Avrupa içinde de yine kaplıcalar, ünlü kaleler, katedraller gezilip görülecek yerlerdi.
Osmanlı döneminde de Müslümanlar Kudüs, Mekke ve Medine’yi hac ve umre için ziyaret ediyordu. Özellikle İstanbul’da bulunan saraylar, camiler gibi mimari yapılar merak uyandırıyordu. Yine kaplıcalar, özellikle Bursa’da bulunanlar revaçtaydı.
Avrupa’da zenginleşmenin artmasıyla “Grand Tour” adı verilen uzun süreli seyahatler başladı. Ekonomik gelişmenin sonucu olarak gezmeye ayıracak parası ve boş vakti olan insanlar 17. Yüzyıldan itibaren İngiltere’den başlayıp Fransa, İtalya ve diğer Avrupa ülkelerini kapsayan rotaları tercih ettiler.
Aynı dönemde Osmanlı’nın ünlü bir seyyahı vardı. Evliya Çelebi, “Seyahatname” isimli eserinde başta İstanbul olmak üzere Osmanlı şehirleri hakkında detaylı bilgiler verdi.
Modern anlamda turizm ise, 19’uncu yüzyılda ortaya çıkıp 20’nci yüzyılda hızla gelişti. Sanayi Devrimi ve demiryolu ulaşımının gelişmesiyle insanlar çok daha uzak ülkelere ve farklı coğrafyalara seyahat etmeye başladı.
20’inci yüzyılın başında İstanbul’u ziyaret edip anılarını yazan ünlü Avrupalılar arasında Fransız yazarlar Pierre Loti, Gustave Flaubert ve İtalyan yazar Edmondo De Amicis bulunur. Onların hatıraları bugün özellikle İstanbul çalışan tarihçilerin temel kaynaklarından biridir.
Türkiye’de modern anlamda turizm Cumhuriyet döneminde başladı. 1924 yılında ilk turizm örgütü Türkiye Turizm Cemiyeti kuruldu. Yabancı turistleri çekmek için Türkiye’yi tanıtıcı faaliyetler de başlamış oldu. 50 ve 60’lı yıllarda ülkemizde turizm önemli bir büyüme yaşadı. Tarihi ve kültürel zenginliği, doğal güzellikleri, güneşli sahilleri ile Türkiye bir cazibe merkezi oldu. Böylece 80’lerden itibaren turizm Türkiye’nin en önemli gelir kaynaklarından biri haline geldi. 2000’li yıllardan itibaren Türkiye sağlık turizminde de bir atak yaptı ve dünyanın her yerinden hastalar tedavi için ülkemizi tercih etmeye başladı.
Bugün Dünya Turizm Örgütü (UNWTO) verilerine göre, turizm sektörü dünya genelinde gayri safi yurtiçi hasılanın (GSYİH) yaklaşık olarak yüzde 10’unu oluşturuyor.
Görüyoruz ki, turizm insanlık tarihi kadar eski ve geldiğimiz noktada da en önemli insani faaliyetlerden biri. Dini sebeplerle başlayan seyahat etme davranışı, bugün dinlenme ve stres azaltma, rutinden kaçış ve keşfetme, eğlence, sosyal ilişkiler kurma ve yeni insanlar tanıma, kültürel deneyimler edinme, öğrenme, doğayla bağlantı kurma, özgürleşme ve yenilenme gibi çok temel insani ihtiyaçlarımızı karşılıyor.
Türkiye dokuz günlük bir resmi tatilin içinde. Acaba kaçımız bu günleri seyahat ederek geçirebiliyoruz? Başka ülkeleri görmek ya da Türkiye’nin eşsiz güzellikteki turizm merkezlerini ziyaret etmek kaçımızın yerine getirebildiği bir faaliyet?
İki kişilik yurt içi ortalama bir tatilin maliyeti minimum 100 bin liraya ulaşmış durumda. Türkiye’de halihazırda ortalama aylık ücret 12 bin TL civarında. Aylarca çalışacaksınız ki 52 haftanın bir haftasında tatil yapacaksınız.
Bütün bir yıl karın tokluğuna çalışırken, bir haftalık tatilin hayalini bile kuramaz hale getirildi çoğumuz. İnsanlık tarihi kadar eski ve temel bir insan hakkı olan seyahat etme özgürlüğümüzü kaybettik. Bu şartlar altında milyonlarca insan neden çalıştığını da bilmiyor artık. İşte görüyoruz, Z kuşağı çalışma hayatına girmeye direniyor. Çalışmayı, para kazanmayı anlamlı kılacak bir sebep bulamıyor.
Yeni nesiller ne çalışmayı, ne evlenmeyi, ne çocuk sahibi olmayı hayal edebiliyor. LGBTİ’ler değil soyumuzu tehdit eden, geleceğimizi tehdit eden bu ekonomik düzen. Ucuz iş gücü haline getirilmiş, modern kölelere dönüştürülmüş milyonlarla seçim kazanabilirsiniz ama geleceğinizi kazanmanız imkansız.
İyi bayramlar...