Normal Kavramı ve Stigma
Toplumların normal tanımı, normal tanımından eksiği olanlara sürgit eksik hissettirmeli mi? Ya da bu yavaş bile olsa, değişebilir mi?
Toplumların normal tanımı, normal tanımından eksiği olanlara sürgit eksik hissettirmeli mi? Ya da bu yavaş bile olsa, değişebilir mi?
Ayşe Zarakol'un bir sohbetine denk geldim podcast evreninde. Stigma yani Lekelilik kavramı üzerine konuşurken “Örneğin Türkiye normali erkek ve Türk olmak üzerineve bu tanımın dışında kalan herkes derece derece eksik hisseder” babında bir yorum yaptı. Bu normali daha önce böyle düşünmemiştim.
Türk ve erkek olmak, 2 çocuklu bir aile olmak, ailesiyle yaşayan bir dede ya da anneanne olmak, ev kadını olmak, ev annesi olmak ya da çalışan kadın olmak gibi normal tanımları yapabiliriz hepimiz. Türk ve erkek olma normalini Türk ve iş sahibi, çalışan erkek olmak olarak da tanımlayabiliriz. Köken üzerine olanlar da var.. Gürcü mahallesinde Gürcü olmak normal, bunun dışında kalan daha çok çabalarve buna benzeyen örnekler çoğalabilir.
Stigma kavramı üzerine yazan pek çok sosyolog var.
Erving Goffman, özellikle stigma kavramıyla ilişkilendirilen önemli bir sosyolog.. Goffman'a göre, stigma, bir bireyin toplum tarafından belirli bir şekilde damgalanmasına ve bu damganın kişinin kimlik algısı ve sosyal ilişkileri üzerindeki olumsuz etkilerine işaret eder.
Goffman, stigmayı, bir bireyin toplum tarafından normal dışı kabul edilen bir özelliğe sahip olması nedeniyle maruz kaldığı bir damga olarak tanımlıyor. Bu özellikler fiziksel engellilik, mental hastalık, cinsel yönelim, suç geçmişi gibi çeşitli biçimlerde de olabilir ama normalin dışında kalan herkeste benzer bir kimlik algısı olabiliyor.
Örneğin batı normal ise, doğuda olan her toplumu etkileyen bir kavram bu. Batı hatta kıta Avrupası'nın normal olduğu üzerine kurulu bir dünyadayız. Bu tanımın dışında kalan her toplum bu lekelilik duygusunu hissediyor diyor Goffman. Toplumlar içinde de kendi normalinin dışında olanlar iki kere eksik hissediyor bu formülle. Düşük benlik saygısı ve içsel çatışmalara yol açan bir dışlanma. Bu sosyal ilişkileri sınırlayan ve zaman zaman dışlanmaya neden olan bir kavram. Stigmaya uğrayan kişiler, diğerleri tarafından önyargıyla karşılanıyor ve ayrımcılığa maruz kalıyor. Minör de olsa, normalden sapma varsa, bu ayrımcılık var.
Stigma, eğitim, iş bulma ve sosyal statü gibi yaşam alanlarında fırsat eşitsizliğine yol açan bir virüs gibi. Toplumun belirlediği normlara uygun olmayan bireyler, Goffman'a göre, stigmanın üstesinden gelmek için kendilerini toplumun gözünde meşrulaştırmaya çalışıyor, stigmayı gizlemek uğraşı ile yoruluyor ya da yeni bir kimlik oluşturmaya çalışıyor. Ne zor ve ne kadar yaygın bir “zor” bu...
Ayşe Zarakol'un "lekelilik" kavramı, Goffman'ın "stigma" kavramıyla birçok ortak noktaya sahip. Her iki kavram da, bireylerin toplum tarafından damgalanması ve bu durumun psikolojik ve sosyal etkileri üzerine yoğunlaşmış. Her ikisinin de kitapları var okumak isterseniz.
Sizin de hissettiğiniz ve adını koyamadığınız bir şey bu muhtemelen. Ben öyle hissettim dinlerken ve araştırırken.
Yani zatedu "Batı” normlarına göre tanımlanan bir dünyada, bu normun dışında hissettirilen bir toplumda, bir de o toplumun normalinden kademe kademe eksik olmak- örneğin Türkiye’de kadın olmak, azınlık olmak vb- duygusu, içinizdeki o sürekli kendini ispatlamak için iki katı çalışmak zorunda hisseden insanı ya da sürekli savaşmak zorunluluğu ile, iç huzursuzluğu ile yaşamak gibi duyguları bir derece anlamlandırıyor.
Bu sadece bizde böyle değil elbette. Bu kavram özelinde olduğu gibi, aslen tüm toplumlar birbirlerine sosyolojik açıdan bakılınca benziyor. Benzerlikler üzerinden bakılınca başka bir ufuk görmek mümkün üstelik. Küresel Kuzey, Küresel Güney diye ayrılan bir yeni dünya düzeninde, yeni bir ufuk işimize de yarayabilir.