Ahde vefa

AHDE VEFA-Sözünde durmak, sözüne sadık olmak, kendinden bekleneni zamanında tam olarak yerine getirmek anlamlarında olan ve Ayet-i Kerime ve Hadis-i Şeriflerle önemi pek çok defa vurgulanan ‘Ahde Vefa’ tabiri üzerinde aşağıdaki ibretli kıssayı okuduktan sonra yazının bitiminde bu konudaki duygularımızı şiirin dilinden ayrıca dinleyelim:
Değerli dostlarım, ibretli ve hikmetli bir hikayeyi paylaşayım bugün sizlerle.. İlgiyle okuyacağınızı umuyorum..
İslam Halifesi Hz.Ömer arkadaşlarıyla sohbet ederken, huzura, hışımla ve heyecanlı bir biçimde üç genç girer..
Gençlerden ikisi derler ki;
Ey Halife-i Mü’minin, bu aramızdaki kişi bizim babamızı öldürdü.. Allah için ne gerekiyorsa yerine getir!..
Bu söz üzerine Hz. Ömer suçlanan gence dönerek sorar;
Söyledikleri doğru mu?..
Suçlanan genç cevap verir;
Evet doğru..
Bu söz üzerine Hz Ömer yeniden sorar; anlat bakalım nasıl oldu?..
Genç adam anlatmaya başlar,,
Ben, bulunduğum kasabada hali vakti yerinde olan bir insanım.. Ailemle beraber gezmeye çıktık.. Kader bizi bu kişilerin bulunduğu yere getirdi.. Atım bu kişilerin bahçesinden meyve kopardı ve ben ne yaptıysam atımın meyveleri yemesine engel olamadım.. Bu kişilerin babası içerden kızgın bir biçimde çıktı.. Atıma bir taş attı.. Atım oracıkta öldü.. Bu durum nefsime ağır geldi.. Ben de bir taş attım.. Bu defa babaları öldü.. Kaçmak istedim, fakat bu kişiler beni yakaladı.. Durum bundan ibarettir..
Söyleyecek bir şey yok, der Hz. Ömer ve ardından ekler; “madem suçunu da kabul ettin, bu suçun cezası idam!..
Bu sözden sonra delikanlı tekrar söz ister ve başlar yine konuşmaya..
Efendim, bir özrüm var.. Ben memleketinde zengin bir insanım.. Babam, ölmeden önce bana epeyce altın bıraktı.. Gelirken kardeşim küçük olduğu için saklamak zorunda kaldım.. Şimdi siz bu cezayı infaz ederseniz yetimin hakkını zayi ettiğiniz için Allah(cc) indinde sorumlu olursunuz.. Bana üç gün izin veriniz.. Ben emaneti kardeşime teslim eder gelirim.. Bu üç gün içinde de burada yerime birini bulurum..
Hz. Ömer bir müddet düşünür.. Sonra da gence dönerek; “sen bu topluluğa yabancı birisin, yerine kalacak kimi bulabilirsin ki” der!..
Bu sözün üzerine genç adam etrafına bir göz atar ve birini işaret eder..
Bu zat benim yerime kalır, ey Halife-i Mü’minin” der!..
Gencin işaret ettiği zat, Peygamber Efendimiz’in(sav) en iyi arkadaşlarından ve daha yaşarken cennetle müjdelediği Amr İbni As’dır..
Hz. Ömer, Amr’a dönerek;
“Ey Amr.. Delikanlıyı duydun!.. Ne diyorsun” diye sorar!..
O yüce sahabe, sadece üç kelimeyle cevap verir;
Evet, ben kefilim!..
Ardından genç adam serbest bırakılır..
Üçüncü günün sonu gelmek üzeredir.. Bir başka deyişle vakit dolmaktadır.. Ancak gençten haber yoktur.. Medine’nin ileri gelenleri Hz. Ömer’e çıkarak, gencin gelmeyeceği, dolayısıyla Amr İbni As’a verilecek idam yerine maktulün diyetini vermeyi teklif ederler, fakat gençler razı olmazlar.. Hayır, babamızın kanı yerde kalsın istemiyoruz, derler..
Bunun üzerine Hz. Ömer kendinden beklenen cevabı verir..
Kefil babam da olsa fark etmez!.. Cezayı infaz ederim!..
Hz. Amr İbni As ise tam bir teslimiyet içerisinde konuşur;
Ey Halife, biz de sözümüzün arkasındayız.. Ölmeye hazırız!..
Bu arada kalabalıkta ani bir dalgalanma olur ve atını dört nal koşturan birisi insanların arasına dalar.. Atını durdurur.. Ve kemal-i edeple Hz. Ömer’in huzuruna çıkar..
Vakur bir ifadeyle;
İşte geldim ey Mü’minlerin Emiri, der!..
Hz. Ömer gence sorar; ey evladım, gelmeme gibi önemli bir nedenin vardı, neden geldin?..
Genç başını kaldırır ve (günümüz insan için belki pek de önemli olmayan) şu anlamlı sözü söyler..
“AHDE VEFASIZLIK ETTİ” demeyesiniz diye geldim!..
Adalet timsali Hz. Ömer başını bu defa Amr İbni As’a çevirir ve der ki;
Ey Amr!.. Sen bu genç adamı tanımıyorsun, nasıl oldu da onun yerine kefil oldun?..
Amr İbni As, vakariyet içinde ve izzetli bir biçimde ve de herkesin tüylerini diken diken eden o meşhur cevabını verir;
“Genç adam bu kadar insanın içerisinden beni seçti.. İNSANLIK ÖLDÜ dedirtmemek için kabul ettim!..”
Konuşma sırası bu defa diğer gençlere gelir..
Gençler gözyaşları içinde, “biz bu davadan vazgeçiyoruz” derler..
Bu sözün üzerine Hz Ömer sorar; biraz evvel babamızın kanı yerde kalmasın diyordunuz, ne oldu da vazgeçiyorsunuz?..
Gençlerin cevabı da düşündürücüdür:
“ŞU DÜNYADA MERHAMETLİ İNSAN KALMADI” demeyesiniz diye!..
Evet kıymetli okuyucularım.. Bu kıssadan alınacak pek çok hisse var..
Tabii anlayabilene ve alabilene..
Bugün kendimizi o gencin, o gençlerin ve büyük Sahabe Amr İbni As’ın yerine koyalım.. Ve kendi kendimize soralım; “acaba biz bu vefayı, bu hamiyetli duruşu ve bu erdemi gösterebilir miyiz?..”
Çok zor.. Hatta imkansız!..
Niye imkansız?..
Hz.Ömer gibi adalet timsali idarecilerin olmadığı bir dünyada yaşıyoruz da ondan imkansız!.. (1)

Sami Özay-İşte Hayatımız- 21.06.2015

Ahde vefa konusundaki duygularımızı bir de şiirin dilinden dinleyelim:

A H D E V E F A
Ey oğul mahfûz eyle uhdende emâneti
Sakınıp kesb eyleme nefsinle hıyâneti..
Dâim sadakatla kal ahdinde beyânına
Udûl etme sözünden nefs-i nadân rağmına.

Kadim Elest Bezmi’nde Hakk’a verilen ahit
Çıkmasın yâd’ımızdan buna melekler şâhit..

Ne yüce bir haslettir ahde vefa her bir dem
Müjdelenmiş fazilet vefa ne alî erdem..
Daim tahattur eyle Muhammed-ül Emin’i
Asr-ı Saadet’teki Cennet-âsâ zemin’i..

Dinle savt-ı vicdân’ı sakın eyleme hâmuş
Gaflete dûçar olma etme ahdin ferâmuş..

Hikmet Erbıyık, 21.06.2023,
Lügatçe: Mahfuz : Koruma, korunma, Uhde: Üzerinde üstünde
Kesb eylemek: kazanmak, elde etmek, Hıyanet: Hainlik, kalleşlik
Ahid-ahit: Söz , anlaşma, mutabakat, Udul: Ayrılma, terk etme, uzaklaşma
Nefs-i Nadan: İnsanı kütülüklere teşvik eden yanlışa yönlendiren nefis
Kadim: Çok eski, geçmiş zamanda
Elest Bezmi: Kur’anı Kerim’e göre Cenab-ı Hak bütün ruhları yarattığı zaman hepsine sordu: Ben sizin Rabbiniz Değilmiyim. Ruhlar cevap verdi: Bela evet sen bizim Rabbimizsin. İşte Ruhların topluca Rabbimize ahitte bulunduğu o meclise ‘Elest Bezmi’ denilir. Yâd: Hatırlama, akıl etme , düşünme Ahde vefa: Sözünde durma
Tahattur: Hatırlama, hatıra getirme Muhammed-ül Emin: İki cihan serveri yüze peygamberimiz Hz. Muhammed. Cennet-âsâ: Cennet gibi.
Savt-ı vicdân: Vicdanın sesi Hâmuş: Susma, suskunluk
Dûçar: Belli bir sıkıntıya düşmüş, belaya düşmüş
Ferâmuş: Unutma

SON DAKİKA HABERLERİ

Dr. Hikmet Erbıyık Diğer Yazıları