Hz. Ömer ve Rum elçisi
HZ. ÖMER VE RUM ELÇİSİ- Hz Peygamber’in nübüvvet güneşine doğrudan muhatap olan sahabeler ve iman nuru ile nurlanmış olan bir insan, kâinat kitâbının hulâsası, hilkatın nüsha-i kübrâsı hâline gelir. Rabb'ın, gören gözü, işiten kulağı olur. Elinden, dilinden ve gönlünden ümmet istifâde eder.
Mesnevi'de Hz. Ömer (r.a.) kıssası bu hâli ne güzel aksettirir:
"Rum elçisi, Medine-i Münevvere'ye siyasi bir görüşme için gelir. Halife Hz. Ömer’in sarayını sorar. Sorduğu kimseler:
‘'Halife'nin köşkü yoktur. Onun parlak bir gönül sarayı vardır. Kendisinin dünyaya âid yalnız, fakirlerin ve gariblerin, barındığı gibi bir kulübesi vardır." derler.
Rum elçisinin bu sözler üzerine dehşeti ve hayreti artar. Yükünü, atını, hediyelerini başıboş bırakır. Hz. Ömer Fâruk'u aramaya koyulur. Her tarafta Halife'yi sorar. Hayretle kendi kendine:
"Demek dünyada böyle bir hükümdar var ki, aynı ruh gibi, etrâfın nazarından gizli kalıyor!.." diye mırıldanır. Halife'ye râm olmak için, O'nu aramaya devam eder.
Bir Arap kadın:
" İşte senin aradığın Halife, şu hurma ağacının altındadır! Herkes yatakta, döşekte yatarken; O, bunların zıddı olan kumların üzerindedir! Git de hurma ağacının gölgesinde yatan zıll-i ilâhiyi (Hakk'ın gölgesini) gör!.." der.
Uyumakta olan Hz. Ömer'den elçiye heybet ve ruhuna hoş bir hâl gelir. Elçi, muhabbet ve heybet, birbirinin zıddı iki haslet olduğu halde, bu tezâdın kendi ruhunda nasıl birleştiğine hayret eder. Kendi kendine;
"Ben imparator görmüş ve onların nezdinde takdir toplamış bir kimseyim! Onlarda hiçbir heybet görmediğim halde, bu kişinin heybet ve muhabbeti şuurumu izâle etti."
"Bu Halife, silahsız, müdâfaasız yerde yatıyor ve uyuyor. Ben ise, karşısında bütün bedenim ile titriyorum! Bu hâl nedir? Bu hâl neyin nesidir?!. Demek ki bu heybet, Hakk'ındır. Şu aba giyen kimsenin değildir!" der.
Rum elçisi, böyle ruhi ihtilâçlar (çalkantılar) yaşarken, Hz. Ömer (r.a.) uykudan uyanır. Rum elçisi, Hz. Ömer'e ta'zim ile selâm verir. Halife selâma mukâbele eder. Ondan sonra yüreği oynamış elçiyi cân sarayına alır; huzura kavuşturur. Virâne olmuş gönlünü tamir eder, Ona, ince, derin, esrarlı sözler söyler.
EIçi, hâl ve makâm müşâhede eder.
Hz. Ömer'e ağyâr (yabancı) suretinde gelen elçi, yâr olur. Bu sohbetin neşvesiyle kendinden geçer. Hatırında ne elçilik, ne de bir haber verip almak kalır..(1)
Mesnevi Bahçesinden BİR TESTİ SU, Osman Nuri TOPBAŞ, Helvacızade Erkam Yayınları, altınoluk Dizisi, İstanbul 1996, sayfa 146-147.
Yukarıda özetle beyan edilen tarihi muhteşem kıssa’nın etkisiyle biz de gönlümüzdeki ihtizaz’ın yansıması olan aşağıda belirtilen dizeleri sizlere sunmak istedik:
HZ ÖMER VE RUM ELÇİSİ
Devri Hazret-i Ömer Halife’yi görmeye
Yola revan Rum elçi vasl olur Medine’ye..
Medine’ye varanda sorar köşk-ü Emir’i
Köşke ulaşmak için arar çevre yerleri..
Söylenir; köşkü yoktur İslam Halifesi’nin
İş’ar olur mevkii fakir kulübesi’nin..
Bir Arap kadın der ki! ağaç altında uyur
Gönülller sultanının kûy’inde safâ huzûr..
Ne yatak ne döşek’tir O’nun istirahat’ı
Kumlar üstünde bulur Zât-ı Âdil rahatı..
Ona huzurlu mekân pâ-yi hurma ağacı
Dar-ı Bekâ’da giyer sultanlar elmas tâc’ı
Git ey elçi sen de gör cihan’ın huzurunu
Bir ağaç gölgesinde Zıll-i Hakk’ın nûr’unu..
Elçinin hâletinde bir yanda korku heybet
Beri yanda ruhunu saran hoş bir muhabbet..
Rum elçisi titrerken ruhunda bin ihtilâç
Uyanan Halife’nin sesi ruhlar’a ilâç..
Sefer-i bidayette elçi bir ağyar idi
Emir ile sohbet’te ülfetle ağlar şimdi…
Hikmet Erbıyık, 16.09.2023,