Muhabbet ve sevgi
Sözlükte muhabbet (mahabbet) kelimesinin hub (hubb) kökünden isim olduğu belirtilmekte, hub ise kısaca “buğzun zıddı” olarak tanımlanmaktadır (Lisânü’l-ʿArab, “ḥbb” md.; Tâcü’l-ʿarûs, “ḥbb” md.). Literatürde muhabbet ve hub ile meveddet ve vüd (vüdd) yaygın biçimde “sevgi” anlamında kullanılmakta, sevginin coşkulu şekli ise aşk kelimesiyle ifade edilmektedir. Tehânevî’nin vüd ile ilgili verdiği “seveni kendinden geçirecek derecede coşkulu sevgi” şeklindeki tanım (Keşşâf, II, 1470) daha çok aşk için uygun düşmektedir. Bazı âlimlere göre muhabbet “eğilim, meyil” mânasında iradenin eş anlamlısı olup “kişinin iyi olduğunu bildiği veya zannettiği şeyi istemesi” anlamına gelir. Bununla birlikte muhabbetin iradeden daha güçlü bir istek mânası içerdiği belirtilmektedir (Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “ḥbb” md.; Tehânevî, I, 270). Semavî kitaplarda özellikle İncil ve Kur’an’da muhabbet üzerinde önemle durulmuş ve muhabbetin dinî hayatın temeli ve aslî unsuru olduğu ifade edilmiştir.
Kur’ân-ı Kerîm’de muhabbet bir âyette (Tâhâ 20/39), hub ise dokuz âyette geçmekte, yetmiş iki yerde aynı kökten isim ve fiiller yer almaktadır (M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, “ḥbb” md.). Bu âyetlerde sevginin hem Allah’a hem insana nisbet edildiği görülür. “Allah onları, onlar da Allah’ı severler” (el-Mâide 5/54) ifadesi Allah’la kullar arasındaki karşılıklı sevgiyi vurgulamaktadır. Allah’ın isimlerinden olan vedûd (Hûd 11/90; el-Burûc 85/14) onun kullarını çok sevdiğini ifade eder.
Allah’a nisbet edilen yerlerde O’nun takvâ sahiplerini, iyilik severleri, maddî ve mânevî temizliğe önem verenleri, tevekkül ehlini, sabırlı davrananları, adaletli olanları, kahramanları, Hz. Peygamber’e uyanları sevdiği; inkârcıları, zulüm ve haksızlık yapanları, günahlarda ısrar edenleri, böbürlenip övünenleri, büyüklük taslayıp gerçeklere karşı çıkanları, nankörleri, hainleri, aşırılığa sapanları, şımarıkları sevmediği bildirilir. Sevginin insana nisbet edildiği âyetlerde Allah sevgisi, iman sevgisi, müminler arasındaki sevgi gibi sevgi türlerinden övgüyle söz edilmekte, buna karşılık insanın dünyaya, mala mülke, geçici hazlara aşırı düşkünlüğü, hak etmediği halde övülmeyi ve çirkin olan şeyleri ifşa etmeyi sevmesi eleştirilmektedir.
Diğer bazı âyetlerde Allah sevgisinin bütün sevgilerden daha güçlü olması gerektiği (el-Bakara 2/165), Allah’ı sevmenin başlıca alâmetinin Peygamber’e bağlılık ve onun yolunu izlemek olduğu (Âl-i İmrân 3/31) bildirilmekte ve Allah’ı seven, Allah’ın da kendilerini sevdiği kulların müminler karşısında alçak gönüllülüklerinden, inkârcılar karşısında onurlu duruşlarından övgüyle bahsedilmektedir (el-Mâide 5/54).
Muhabbet konusu hem Allah’a hem insanlara nisbet edilerek hadislerde de geniş bir şekilde yer almıştır (Wensinck, el-Muʿcem, “ḥbb”, “vdd” md.leri). Bu hadislerde iyilik severlik, hoşgörü, yumuşak huyluluk, kolaylaştırıcı olma, kusurları örtme, hayâ, iffet, zâhidlik, takvâ ve güzel davranma Allah’ın sevdiği meziyetler arasında zikredilir. İnsanların birbirini sevmelerini isteyen çok sayıda hadis bulunmakta olup bu sevginin sırf Allah rızası için olması gerektiği belirtilmektedir. Zira, “Amellerin en üstünü Allah için sevmektir” (Ebû Dâvûd, “Sünnet”, 2); “Sevdiğini Allah için sevmek, yerdiğini de Allah için yermek imandandır” (Buhârî, “Îmân”, 1). Bir kutsî hadiste, “Benim için birbirini sevenlere, benim için bir araya gelenlere muhabbetim vâcip olmuştur” buyurulmaktadır (el-Muvaṭṭaʾ, “Şaʿr”, 16; Müsned, IV, 386; V, 229, 233). Diğer bir hadiste, Allah için birbirini seven ve bu sevgiyle buluşup bu sevgiyle ayrılanlar mahşer gününde Allah’ın özel konukları olarak ağırlanacak yedi zümre içinde gösterilmiştir (Buhârî, “Eẕân”, 36; Müslim, “Zekât”, 91; Tirmizî, “Zühd”, 53).
“Sizden biriniz kendisi için sevip istediğini kardeşi için de istemedikçe iman etmiş sayılmaz” meâlindeki hadis bütün kaynaklarda geçmekte (meselâ bk. Müsned, I, 89; Buhârî, “Îmân”, 7; Müslim “Îmân”, 71, 72) ve ahlâkın temel ilkelerinden biri kabul edilmektedir. “İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş sayılmazsınız” meâlindeki hadis de (Müslim, “Îmân”, 94, Ebû Dâvûd, “Edeb”, 130, 131) İslâm kardeşliğinin önemini dile getirmektedir. Hadislerde ayrıca gerçek anlamda mümin olabilmek için Allah’ı ve resulünü her şeyden ve herkesten daha fazla sevmenin gerektiğine dikkat çekilmiştir (meselâ bk. Buhârî, “Îmân”, 8, 9, 14; Müslim, “Îmân”, 67-70; Tirmizî, “Îmân”, 10; Nesâî, “Îmân”, 3-4). (1)
Muhabbet’in hakîkîsi ve mecâzîsi vardır. Hakîkîsi, Allah (cc) sevgisinden ibarettir. Mecazi ise mahlukattan birine bağlılıktır. Aşık, tek bir varlığa bağlandığı için diğer bağlantılardan kurtulmuştur. Çünkü sevgiden başka bir şey düşünmez ve görmez. Mecnûn son zamanlarda öyle bir hale geldi ki, dostu düşmanı, kendisini, hatta Leylâ’yı bile tanıyamaz oldu. Kendini Leylâ farz etmeğe başladı. Hz. Mevlana bu hususta buyurur: ‘’Allah, bir ten aşkından (yani, Leylâ yüzünden) Mecnûn’u dost ve düşmanı fark etmeyecek bir hale getirmiştir.’’.
Peygamber aşığı Fuzûlî de, meşhur Su Kasidesi’nde Rasûlullah’ı hiçbir gül ile kıyaslayamaz ve:
Suya virsün bâğbân gülzârı zahmet çekmesin
Bir gül açılmaz yüzün tek virse bin gülzâre su’’.
(Bahçıvan gül bahçesini sulamak için zahmet çekmesin! Zira, bin tane gül bahçesi sulasa, senin yüzün gibi bir gül açılmaz!..) der.
Hz Mevlana, bu muhabbeti şöyle dile getirmektedir: ’’Cenab-ı Hak, bir yudumcuk ilâhi muhabbete öyle bir hassa vermiştir ki, ondan nasib alan, iki âlemin endişesinden kurtuluşa erer. ‘’
Yani ilâhi muhabbet ile mest olan kimse, âleme hased etmekten, halkın ayıp ve kusurunu görmekten âzâd olur. Böylece kâmilleşir. Ve menzil-i maksuduna erer. İşte bu da, aşk-ı safi, hubb-i ilahidir.
Bir mürşid-i kâmil, ilâhî tasarrufla mürüdlerini kendine bağlar, onları süflî alakalarından kurtarıp ulvî bağlantılarda derinleştirir. Böylece kendisi, ilâhi aşkın basamağı olur.
Şeyh Sadi Gülistan’ında mürşid-i kâmilin bu tasarrufunu şu hikaye ile anlatır:
‘’Bir gün hamamda dostlardan biri bana güzel kokulu bir kil (temizleyici toprak) parçası verdi. Kile sordum: ‘’A mübarek, sen misk misin, anber misin? Senin gönül çekici güzel kokunla mest oldum’’. Dedim.
Kil bana şöyle cevap verdi:
‘’Ben bir gülün toprağı idim. O gülün yaprakları seher şebnemleriyle dolar, benim üzerime ağlayarak damlardı. Ben bu yaşlarla hamur gibi yoğruldum. Ben aslında alelade bir kilim.. Bu koku onundur..’’
Ya Rabbi, muhabbetin ve rızân, saadet cennetlerimiz olsun! Âmin!!.. (2)
(1) TDV İslâm Ansiklopedisi, 30. Cild, sayfa 384-386, Ankara-2020.
(2) Mesnevi Bahçesinden BİR TESTİ SU, Osman Nuri Topbaş, Erkam Yayınları, Sayfa 124-126, Istanbul 1996.
Yaklaşık bir yıl önce bu hayatta bana en yakın olan dostum sevgili eşimi Rahmet-i Rahman’a uğurladıktan kısa bir süre sonra kalbe gelen ilhamatı aşağıdaki dizelere yansıtmıştım:
MUHABBET-İ HAKİKİ
(Şöyle ki:İnsan, mahiyet-i câmiiyeti itibariyle mevcudatın hemen ekserîsiyle alâkadardır. Hem insanın mahiyet-i câmiasında hadsiz bir istidad-ı muhabbet dercedilmiştir…..3. Lema..)
Muhabbet derc edilmiş insanın uhdesine
Bir mücevher misali konulmuş sinesine..
Muhabbeti akseder bilumum mevcudat’a
Şems’in ziyası gibi dağılmış kâinat’a..
Koca dünya gözünde sanki ona aşiyân
Hayal eder cenneti bir mecmâ-ı muhibbân..
Ne yazık çok sürmüyor muhabbet’in medârı
Gidiyor sevilenler bırakıp âh-ü zâr’ı..
Azap çekiyor insan dostların firâkıyla
Pâreleniyor kalbi ahbâb iftirakıyla..
Ne yazık muhabbet’i dönüşüyor azâb’a
Dönüyor tenezzüh’ü uzun muacciz hâb’a..
Rabb-i Rahim lûtfeder kullara istinâd’ı
O’na hasr edilmeli muhabbet istidâdı..
Tevcih et muhabbet’in Mahbûb-u Hakiki’ye
Döndür kalb âyinesi’n bir Cemâl-i Baki’ye …
Bırakıp gider bizi cümle fâni mahbubât
Hak’ka muhabbettedir en hakiki huzuzât.
Çekeriz elimizi şu fâni masivâ’dan
Sana sunduk kalbimiz Âlemleri Yaradan!
Söyle sen leyl ü nehar Ya Bâki Entel Bâki
Vuslat’a tebdil eyle sinende iftirâk’i..
Envâr-ı muhabbet’i Mevlâ’mız lûtfedensin
Hem Bâki-i Hakikî amenna yalnız sensin..
Hikmet Erbıyık, 04.09.2022,..B. Çekmece
LÜGATÇE: Derc edilmiş: Toplanmış , bir araya getirilmiş, Uhde: Bir işi üzerine alma, yüklenme Akseder: Yansır, yayılır,.. Aşiyân: Ev, hane, yaşanılan yer sığınılan yer,..
Mecmâ-ı muhibbân..:Dostların, ahbapların sevgililerin toplandığı yer.
Medâr: Sebep, vâsıta, vesîle, Ah-ü zâr: Ah etme, inleme, feryad etme
Firâk: Ayrılma, uzaklaşma Pârelenme: Mânen çok üzülme, gönlü parça parça olma, Ahbâb: Dostlar, arkadaşlar, sevgililer,…İftirak: Ayrılma, terk etme Azâb: çok şiddetli ve sürekli acı
Tenezzüh:Zevk alarak gezmek, zevk alarak izlemek, Muacciz: Azap veren acı veren elem veren Hâb: Uyku, İstinâd: dayanma, dayanma gücü Tevcih et : Yönünü çevir, yönlendir,..
Mahbûb-u Hakiki: Hakiki sevgili, Cenab-ı Hak Cemâl-i Baki: Ölümsüz ve baki güzelliği olan, Cenab-ı Hak… Fâni mahbubât: Fani sevgililer, Huzuzât: Zevkler, hazlar, neş’eler,…
Masivâ: İnsanı Allah’tan uzaklaştıran her şey,.. Leyl ü nehar : Gece ve gündüz
Vuslat: Kavuşma, sevgiliye ulaşma,Tebdil eyle: Dönüştür, .
Envâr-ı muhabbet: Muhabbet nurları,