NEY: Türk mûsikisinde kullanılan nefesli bir saz.
Farsça’da “kamış” anlamına gelen nây kelimesi Türkçe’de uzun süre bu şekilde kullanıldıktan sonra zamanla neye dönüşmüştür. Ney üfleyene nâyî (neyzen), neyzenler topluluğunun başına da sernâyî (serneyzen) denir. Kamıştan yapılmış müzik aletlerinin en eski örneklerine Mezopotamya’daki kazılarda rastlanmıştır.
Mûsiki tarihinde ney kelimesinin geçtiği en eski kaynaklardan biri Ya‘kūb b. İshak el-Kindî’nin (ö. 252/866 [?]) Kitâbü’l-Muṣavvitâti’l-veteriyye min ẕâti’l-veteri’l-vâḥid ilâ ẕâti’l-veteri’l-ʿaşreti’l-evtâr adlı risâlesi olup burada ney “nây-ı Rûmî ale’z-zıkk” (Rum ülkesinde yaşayanların keseli neyi) adıyla kaydedilmiştir.
İbn Sînâ, Kitâbü’ş-Şifâʾ adlı eserinde Arapça’da kamıştan yapılmış aletlerin ortak adı olan “yerâa” kelimesiyle içine nefes üflenerek çalınan ney sazından ve surnây çeşidinden söz etmektedir.
Abdülkādir-i Merâgī Maḳāṣıdü’l-elḥân’da nây adı altında şu nefesli aletleri sıralamaktadır: Nây, nây-ı balaban, nây-ı sefîd, nây-ı çâvur, zemr-i siyeh-nây, nây-ı hiyk, surnâ (surnây). Câmiʿu’l-elḥân’da ise bu sazlar hakkında açıklayıcı bilgiler verir. Kırşehirli Nizâmeddin oğlu Yûsuf Dede’nin Risâle-i İlm-i Mûsikî adlı eserinde neyin öğretiminden ve yapısından söz edilmiş, Seydî’nin el-Matla‘ında yine neyin perde isimleri ve üflenişiyle ilgili bilgiler yer almıştır. Abdülbâki Nâsır Dede’nin Tedkīk u Tahkīk adlı eserinde ses sistemi neyin deliklerinden çıkan seslerle izah edilmiştir.
Ney öteden beri Türk mûsikisinin ve özellikle tekke mûsikisinin vazgeçilmez sazı olmuştur. Neyde bulunan yedi adet deliğin tasavvuf düşüncesinde “yedi esmâ” olarak yorumlanması ve neyin insân-ı kâmili temsil etmesinin yanında Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin, “Dinle neyden ...” ifadesiyle başlayan Mes̱nevî’sinin ilk on sekiz beytinin neye ayrılması bilhassa Mevleviyye tarikatında neye farklı bir yer kazandırmış, bu sebeple ney bu tarikatta “nây-ı şerif” diye anılmıştır.
Türk mûsiki tarihinde pek çok neyzen yetişmiştir. Bunlar arasında XIII. yüzyılda Kutbünnâyî Hamza Dede, XVIII. yüzyılda Kutbünnâyî Şeyh Osman Dede, III. Selim, XIX. yüzyılda Abdülbâki Nâsır Dede, Hamâmîzâde İsmâil Dede, Mehmed Said Dede, Derviş İsmâil Şeydâ, Oskiyam, Hasîb Dede, Kazasker Mustafa İzzet Efendi, Yûsuf Paşa, Üsküdarlı Sâlim Bey, Sâlih Dede, Efendi Veli Dede, Aziz Dede, Bolâhenk Nûri Bey, Hüseyin Fahreddin Dede’nin isimleri anılabilir. Son devirde ise Giriftzen Âsım Bey, Nurullah Kılıç, Rauf Yektâ Bey, Mehmet Emin Dede (Yazıcı), Gavsi Baykara, Halil Dikmen, Neyzen Tevfik, Süleyman Erguner, Halil Can, Hayri Tümer, Ulvi Erguner, Aka Gündüz Kutbay, Doğan Ergin, Fuat Türkelman, Ahmet Yakupoğlu ve Niyazi Sayın zikredilebilir. (1)
Mesnevi ilk 18 beyit şerhinde ney hakkında özetle şu ifadeler yer alır:
Ney üzerinden ve neye hayat veren nefes üzerinden sana bir teşbihte bulunuyorum. Zira kamışlıktan koparılan neyin sadâsı, tasfiye ve terbiye gören insan gibidir. Neyin çıkarttığı şu sadâyı ve onun geçirdiği evreleri bir kez düşünsen neyden dinlemenin sırrını ve neyi niçin dinlediğinin sırrını muhakkak anlayacaksın. Ney şekil itibariyle elif gibidir. Sana bu duruşuyla bile bir olanı, birliği hatırlatır. Aynı elif gibi. Daima Hakk’ın emrine âmâde olan insanın duruşu gibi. Ney insana ne kadar benziyor değil mi?
Öyleyse gel bu hitabı hem neyden dinle, hem de söze gelemeyecek manaları kendisinde cem eden insanın hitabı olarak dinle. Bu seslenişe ruhunda bir yer ver ve ruhunla dinle ki bu mana senin ruhuna aktarılabilsin. Çok iyi bilirsin ki ney içinde nefes olmadan sana seslenemez. Neyin sesi neyzenin nefesiyle kaimdir. İşte insan-ı kâmil’lerin sözü de o sebepten ney gibi ruhunu okşuyor. Çünkü insan da kendisindeki nefha-i ilâhi olmadan (kendisinde ilahi nefes bulunmadan ) hayat bulup, hayat bahşedemez. Kâmil insanlar hep bu ilâhi nefesin tesiriyle sana seslenmektedir ve âdetâ rûhunu görür gibi sana hitâp etmektedir.
Sana neyden dinle derken ne kadar haklı olduğumu birkaç misalle de açabilirim. Bak, ney yedi yahut dokuz boğumludur. Ayni yedi ila dokuz ayda teşekkül eden insan gibi. Ve yine ibretle nazar et ki; neyin üzerinde yedi nişane vardır, aynı insan yüzündeki iki göz, iki kulak, iki burun, ve bir ağız gibi. Ney ile ne kadar benzeşiyoruz değil mi?
Bilir misin Adem ile Havva kelimelerindeki harflerin rakam değeri altmış (60). Ne acayip ki ney kelimesinin harfleri de altmış rakamına işaret eder! ‘’İnsan’’ kelimesine en bariz şekilde işaret eden harf ‘’sin’’ harfidir. Bu sebepten ‘Yasin’ kelimesi için müfessirler ‘Ey hazret-i insan olan Muhammed!’ yahut ‘ey insan’ olarak meal vermişlerdir. ‘sin’ harfinin de rakam değeri altmıştır.
Cenâb-ı Hak ibret alman için bir çok delilleri, güzellikleri, kevni ve ilmi ayetleri nazarına vermiştir. Sadece şu ney misalleri bile ibret olarak dinleyene yetmez mi? Neyin sesi neyzenin nefesiyle sana tesir ediyor. Kâmillerin sözleri de sana Hak Teâlâ’nın kudretiyle tesir etmekte.
O halde kâmil olanların sözünü dinle. Bataklık içerisinde boğum boğum olmuş kamış ile ney arasında ne kadar fark vardır, bir düşün. Zahiren o da kamıştır, diğeri de kamış. Lâkin birisi terbiye görmüş, belli merhalelerden geçmiştir. Dinle ama her insanı dinleme, hür insanı dinle. Kamışlıktan koparıldığı için ney sesinin ayrı bir tesiri vardır. Yani aslî vatanından kopup gelmenin hasret ateşi neyin özüne işlemiştir. Aynı şekilde bu hasretin ne olduğunu canının derinliklerinde hissetmiş, vuslatı da, hasreti de tüm zerrelerine kadar tatmış ve hazmetmiş olan kâmillerin sözünü dinle. (2)
(1) TDV İslâm Ansiklopedisi, 33. cild, sayfa 68-69, İstanbul-2007.
(2) Hazret-i Pir Mevlana Muhammed Celaleddin Rumi, 18 Beyit dinle, Mesnevi’nin ilk 18 beytinin şerhiyle sesleniş, Konya Büyükşehir Belediyesi, M. Fatih Çıtlak, Konya Aralık 2011, sayfa 15-16.