Şifa

ŞİFA: Dinî, ahlâkî ve bedenî hastalıkların tedavisi ve ilâcı anlamında bir Kur’an terimi.

Sözlükte “bir hastalığı tedavi etmek, hastayı iyileştirmek” anlamında masdar olan şifâ’ “hastalıktan kurtulma, iyileşme; ilâç” mânasında isim şeklinde kullanılır.

Kelime mecazen “cehalet hastalığını giderme” anlamına da gelir (Lisânü’l-ʿArab, “şfy” md.; Kāmus Tercümesi, “şfy” md.). Kur’an’da şifa kelimesi türevleriyle birlikte dört yerde dinî-ahlâkî (et-Tevbe 9/14; Yûnus 10/57; el-İsrâ 17/82; Fussılet 41/44), iki yerde bedenî (en-Nahl 16/69; eş-Şuarâ 26/80) hastalıkların tedavisi ve ilâcı mânasında yer almaktadır. Bu âyetler Abdülkerîm el-Kuşeyrî’den nakledilen bir keşfe atıfla şifa âyetleri diye anılmıştır (Zerkeşî, I, 435-436). Bunların ikisinde (el-İsrâ 17/82; Fussılet 41/44) Kur’an’ın inananlar için, birinde ise (Yûnus 10/57) göğüslerde bulunan hastalıklar için şifa olduğu belirtilir. Son âyette şifa mev‘iza, hidayet ve rahmet kelimeleriyle birlikte ve onlarla yakın anlamda kullanılmıştır.

Cehalet hastalığına ilâç anlamında ise besâir (cehaleti ve basîret körlüğünü gideren deliller, nurlar; el-En‘âm 6/104; el-A‘râf 7/203; el-Câsiye 45/20) ve burhan (en-Nisâ 4/174) kelimeleriyle benzer bir kapsama sahiptir. Fiil kipiyle geçtiği Tevbe sûresinin 14. âyetinde “içi ferahlatma, öfke, intikam vb. duyguları teskin etme” mânasındadır.

Tefsirlerde kaydedildiğine göre âyet, Hudeybiye Antlaşması’na dayanarak Hz. Peygamber’le ittifak kuran Huzâalılar’a Bekiroğulları’nın antlaşmayı bozarak saldırması ve Kureyşliler’in de onlara yardım etmesi üzerine tecavüzkâr müşriklere karşı müminleri cihada teşvik etmek için inmiştir (Kurtubî, VIII, 87; Süyûtî, ed-Dürrü’l-mens̱ûr, IV, 138).

Şifa kelimesi hadislerde de Kur’an’daki kullanımıyla paralellik arzedecek şekilde geçmektedir (Wensinck, el-Muʿcem, “şfy” md.). Şifanın karşıtı olan maraz (hastalık) Kur’an’da genellikle inkâr, şirk, nifak; vehim ve kuşku gibi dinî-itikadî hastalıkları, bir yerde de “şehevî zaaf” anlamında ahlâkî hastalığı (el-Ahzâb 33/12) anlatır.

Bedensel hastalıklara ise daha çok marîz (hasta) kelimesi kapsamında işaret edilmiştir. İnanç, düşünce ve karakterdeki sapmayı, bozulmayı ifade eden hastalıkların kaynağı kalb/kulûb ve sadr/sudûr kelimeleriyle belirtilirken itikadî-fikrî ve ahlâkî hastalıklara yakalanmamış ya da yakalandıktan sonra mârifet/yakīn (tevhid) ve tövbe ilâcıyla şifa bulmuş kalpler için “kalb-i selîm” tabiri kullanılır (eş-Şuarâ 26/89).

Yûnus sûresinin 57. âyetinde, “Size ... göğüslerdeki hastalıklara şifa olan Kur’an geldi” buyurularak dinî ve ahlâkî hastalıkların ilâcının Kur’an olduğu bildirilirken bedenî hastalıkların tedavisi bağlamında balın şifa verici özelliğine dikkat çekilir (en-Nahl 16/69). Hz. İbrâhim’in diliyle, “Hastalandığımda O bana şifa verir” âyetiyle de (eş-Şuarâ 26/80) İslâm’ın ulûhiyyet ve tevhid anlayışına göre asıl şifayı verenin Allah Teâlâ olduğu vurgulanır. Nitekim “eş-şâfî” (şifa veren) hadislerde Allah’ın isimleri kapsamında geçmektedir (Buhârî, “Ṭıb”, 38; Ebû Dâvûd, “Ṭıb”, 17; Tirmizî, “Cenâʾiz”, 4).

Müfessirler Kur’an’ın şifa oluşunu dönemlere göre farklı şekillerde yorumlamışlardır. Kur’an’ın bedenî hastalıklar için de şifa olduğu düşüncesi eskiden beri bulunmakla birlikte ilk devir müfessirleri Kur’an’ın şifa niteliğini daha çok cehalet, inkâr, şirk, nifak, tereddüt ve fâsıklık gibi hastalıklara şifa diye yorumlamışlardır.

Tıpla da uğraştığı bilinen Fahreddin er-Râzî ile birlikte Kur’an’ın cismanî hastalıklara şifa olabileceği dile getirilmeye başlanmıştır. Ruhanî/mânevî hastalıkların en zararlısının ulûhiyyet, nübüvvet, âhiret, kazâ ve kader konusundaki yanlış inançlar olduğunu belirten Râzî, Kur’an’ın doğru inancı ortaya koyup bâtıl inançları çürüterek itikadî hastalıklara, kötü ahlâktan menedip güzel ahlâka ve erdemli davranışlara yönelterek ahlâkî hastalıklara ve Allah’ın yüceltilip azgın şeytanların lânetlendiği âyetlerinin okunmasıyla da cismanî hastalıklara şifa olduğunu söyler (Mefâtîḥu’l-ġayb, XXI, 29). (1)

(1) TDV İslâm Ansiklopedisi, 39. cild, sayfa 129-131, ISTANBUL-2010.

Global düzeyde bir felaket olarak bütün dünyayı kasıp kavuran COVID 19 (Pandemi) günlerinde Cenab-ı Hakk’ın Eş Şafi ismine sığınmanın yegâne çare olduğunu idrak ettiğimiz zamanda kalbimize ilham edilen ‘Şifa Kasidesi’ şiirimizi burada dikkatinize arz ederiz:

ŞİFA KASİDESİ-18.02.2022

Tahkim et mahzun gönül , sabırda zaâfını

Tevekküle bürün sen , seyredip etrâfını

Sabret bin alâma ki , hayra dönüşe çilen

Sabırdır günâhları , ref eyleyip de silen..

Ne kadar zor olsa da , belâya kıl tehammül!

Akibet salâh olur , yeterki sabret gönül!

Dert görünen hastalık , bil ki sana dermandır

‘Kazanır Sabreyleyen’ , ilahi bir fermandır.

Sabret biçare gönül, eyleme şekvâ sakın

Razı ol kaderine , sâbur etvârı takın!

Sen ey biçare gönül , sen maraza müptelâ!

Hastalık bir hediyye , sanma başında belâ

Sabrın bir tiryak olsun , derdin ve kederinde

Şükret şekva yerinde , ‘Bu da geçer ya Hû’ de

Hastalıkla bildim ki , bu dünya nasıl fani

Geride bırakırız , ezvâk’ı , ‘hân-ü mân’i

Aczini zaâfını , hastalık ihtar eder

Kişi biçarelikle , dua ederek ne der?

Dergâh-ı İlahi’ye , arzeder ahvâlini

Rahmeder Rabb-i Rahim , görüp arz-u hâlini

Hastalık îsal eder , kişileri takvâ’ya

Akil insan’a dertler ; Rahmani bir hedeyâ..

Sen ey biçare hasta , eyleme âh ü enin

Hayır hasenât olur, sabırla bin elemin

Uhuvvetle nurlanır , ömrümüzün encâmı

Hastalık telkin eder , ihvana ihtirâmı

Hastalık kazandırır , hem hayrât’ın hasını

Bahtiyar dostlar alır , hastanın duasını

Hastayı ziyaretle , kazanılır füyuzât

Gufrana mazhar olur, elbet o halis zevât

Saklıyor bin hikmet’i bağrında çok mesâib

Sabır en büyük deva , söylüyor hâzık tabib..

………………………………………………..

Sabrın mükâfatını , elbet verecek Vâfi

Müzâhir olur bize , elbet te İsm-i Şâfi…..

Hikmet ERBIYIK, 18.02.2022 , Eyyüp Sultan Dergahı…

LÜGATÇE:

Tahkim: Güçlendirme, kuvvetlendirme, sağlamlaştırıp takviye etme

Mahzun: Hüzünlü, elemli, .. Zaâf: Kişilerin bazı hadiseler karşısında veya hayatta karşılaştığı durumlarda güçlü duramayışı, acizlik zayıflık göstermesi.

Tevekkül: Her türlü gerekli sebebe baş vurduktan sonra kadere râzı olup sonucu Allah’tan bekleme, işlerini Allah’a bırakma, yeis ve kederden kurtulma, Allah’a güvenme,…

Alâm: Elemler, üzüntüler, kederler,… Ref eyleme: Kaldırma, uzaklaştırma, ..

Tehammül: Dayanma, zorluklara göğüs germe,.. Akibet: Son, bir işin sonu,… Salâh: Kurtulma, beladan uzaklaşma, emniyetli yere veya duruma gelme,…

Ferman: Kanun, hükümetin veya sultanın kendine bağlı toplumun uyması için düzenlediği yasa,..

Biçare: Çaresiz, zavallı,…Şekvâ: Şikayet, halini beğenmeyip başkalarına dert yanma,…

Sâbur : Sabırlı Etvâr: Tavırlar, haller, durumlar, vaziyetler,…

Maraz: Maddi veya manevi hastalık, dert,. bela, Müptelâ: İçine düştüğü beladan kurtulamayan, kötü ve sıkıntılı bir durumla sürekli karşılaşan,…

Tiryak: İlaç, deva, Ezvâk: Zevkler, neş’eler, sevinçler,… ‘hân-ü mân’: Ev bark, yuva, âile,.. Acz: acizlik, çaresizlik,..

Dergâh-ı İlahi: Cenab-ı Hakk’ın huzuru, kulların Cenab-ı Hakk’a ihtiyaçlarını dualarını arz ettikleri makam, Cenab-ı Hakk’a ihtiyaçların niyazların arz edildiği yüce makam, Namazda Fatiha suresini okurken Cenab-ı Hakk’a kulluğumuzu arz ettiğimiz makam, arz etme:Sunma ahvâl: Haller, durumlar

Arz-u hâl: Bir makama derdini sunma, Cenab-ı Hakk’a ihtiyacını bildirme,.. İsal etme: Kavuşturma, iletme, aktarma,…

Takvâ: Allah korkusu ile Allah’ın yasakladığı şeylerden, önce şirkten, sonra da günahtan, günah ve haram olması ihtimâli bulunan şüpheli durumlardan, gereksiz şeylerden korunma, sakınma,.. Akil: akıllı, şuurlu,..mantıklı,.. Rahmâni: Allah CC dan gelen Mevla’nın lütfettiği ihsanlar, bağışlar, hediyeler,, Hedeyâ: hediyeler,..

Ah ü enin: Hastalığın derdin verdiği acı ve sıkıntı ile şikayet, inleme, feryat etem,..

Hasenât: Cenab-ı Hakk’ın rızasına uygun faydalı ameller, kişiye Cennet-i Rıza-yı İlahi’yi kazandıracak faydalı ibadetler,…

Uhuvvet: Kardeşlik, müslümanlar arasındaki kardeşlik bağları,…

Encâm: son, işlerin sonu, hayatın sonu,..

Telkin: Tavsiye, yönlendirme, belli bir fikre veya yola teşvik etme,.. İhvan: Yakın dostlar, arkadaşlar, ..İhtirâm:Saygı

Hayrât: Hayırlar, hasenatlar, faydalı ameller, sevap kazandıracak işler,…

Bahtiyar : Mutlu, şanslı, saadete ermiş,… Füyûzât:Feyizler, bereketler, manevi kazançlar,..

Gufran: Cenab-ı Hakk’ın kullarını affetmesi, yarlıgaması, merhamet etmesi Mazhar: Bir şeyin görünür duruma geldiği, göründüğü, açığa çıktığı, zâhir olduğu yer veya kimse, tecellî yeri

Halis: çok has, çok temiz, çok safi Zevât: Zatlar, kişiler,

Mesâib: Belalar, musibetler, dertler, hastalıklar,…

Hâzık: Usta, mahâretli [Bilhassa hekimler için kullanılır] Tabib: Doktor, hekim

………………………………………………..

Vâfi: Cenab-ı Hakk’ın esmai hüsnasından bir isim, Sözünde duran, ahdine vefâ eden, kullarına Kur’an-ı Kerim’de verdiği vaatlerini yerine getiren, sınırsız kudret sahibi Cenab-ı Hak,…

Müzâhir: Yardımcı, destek, arka çıkan, destek olan, yardım eden İsm-i Şâfi: Cenab-ı Hakk’ın esma-i hüsnasından Şifa verici, hastalıkları iyileştirici ismi,…

SON DAKİKA HABERLERİ

Dr. Hikmet Erbıyık Diğer Yazıları