Şifa 2

ŞİFA: Dinî, ahlâkî ve bedenî hastalıkların tedavisi ve ilâcı anlamında bir Kur’an terimi.

Sözlükte “bir hastalığı tedavi etmek, hastayı iyileştirmek” anlamında masdar olan şifâ’ “hastalıktan kurtulma, iyileşme; ilâç” mânasında isim şeklinde kullanılır.

Sosyal bilimlerin bağımsız disiplinler haline gelerek kendi sistemlerini kurmaya çalıştıkları son devirlerde müfessirler Kur’an’ın şifa oluşunu, genellikle İslâm’ın fert ve cemiyetin istikamet ve ıslahı için getirdiği ilkeler temelinde sosyolojik bir bakışla açıklarlar. Buna göre Kur’an, İslâm’ın fert ve cemiyetin salahı için koyduğu kurallara bağlılığı engelleyen şehevî hastalıklarla kesin bilgiye ulaşmayı önleyen şüpheleri yok eden bir ilâçtır (Abdurrahman b. Nâsır es-Sa‘dî, I, 367; krş. Ahmed Mustafa el-Merâgī, XI, 122-123; XV, 82).

Mevdûdî bunu kısaca Kur’an’ın bütün zihinsel, psikolojik, ahlâkî ve toplumsal hastalıklara şifa olduğu şeklinde ifade eder (Tefhîmü’l-Kur’ân, III, 70; krş. Elmalılı, IV, 3195). Kur’an’ın hangi alanlarda şifa verdiği konusundaki farklı yaklaşımların yanı sıra onun ne türden bir şifa kabul edildiği konusunda da çeşitli görüşler ileri sürülmüştür.

Bu bağlamda Kur’an’ın helâl ve haramı açıklayan bir beyan (Mukātil b. Süleyman, II, 269), dini hurafe ve bid‘atlardan arındırıp aslına döndüren bir ölçü (Mâtürîdî, VII, 82) olduğu yolundaki görüşler dikkate değerdir.

Ortaya koyduğu ilkelerle insanların beden sağlığının korunmasına önem veren Kur’an, “Onda -balda- insanlar için şifa vardır” âyetiyle (en-Nahl 16/69) bedensel hastalıkların tedavisi için tıbbî müdahale ve ilâç kullanımının gerekliliğine dikkat çeker. Fiziksel ve ruhsal hastalıkların tedavisinde izlenecek yöntemlere dair işaretler taşıyan bu âyet hekimlere başvurularak hastalıkların iyileştirilmesi ve bu amaçla ilâç kullanılmasının İslâmiyet’in tevekkül, zühd ve takvâ anlayışına ters düşmediğini gösterir (Kurtubî, X, 138).

Hz. Peygamber de Allah’ın ihtiyarlık ve ölüm dışında her hastalık için bir şifa yarattığını bildirmiş ve insanları tedavi olmaya teşvik etmiştir (Müsned, III, 156; IV, 278; Buhârî, “Ṭıb”, 7; Müslim, “Selâm”, 88, 89). Tıbbî gerçekleri dikkate alan müfessirler, bal hakkındaki âyetin umum ifadesini hususa yorarak balın ancak bazı hastalıklar için ilâç olabileceğini, hatta usulünce kullanılmadığı takdirde sağlığa zarar verebileceğini belirtirler (Semerkandî, II, 281; Zemahşerî, II, 418; İbn Atıyye, III, 406).

Kur’an’daki ifadelerden ve hadislerden bedenî hastalıkların ilâcının esas itibariyle maddî, ruhî hastalıkların ilâcının ise mânevî olduğu anlaşılmaktadır (Çetin, VII [1992], s. 73).

Kur’an okumanın bazı fiziksel hastalıkların tedavisinde etkisinin görülmesi, sebep-sonuç ilişkisi çerçevesinde süreklilik arzeden fiziksel bir yasa (sünnetullah) niteliğinde değil Allah’ın meşîetine bağlı olarak gerçekleşen doğa üstü bir lutuf ya da imanın kazandırdığı yüksek moral gücünün fiziksel yansıması şeklinde değerlendirilmelidir.

Dolayısıyla bugün tedavi edilebilen bedensel ve ruhsal hastalıkların tedavisi sürecinde şifanın Allah’tan olduğu inancıyla Kur’ân-ı Kerîm gibi kutsal sözlerin ruhanî şifa iksirinden de yararlanılabilir (bk. TEDAVİ).

Pozitif bilimlerin alanıyla ilgili âyetlerin yanında Hz. Peygamber’in hastalık ve tedaviye dair sözleri ve uygulamalarının, İslâmiyet’in erken dönemlerinden itibaren tıp biliminin ilgi görmesinin en önemli sebepleri arasında yer aldığı bilinmektedir. İslâm âlimleri konuyla ilgili naslardan hareketle bir literatür oluşturmuş (bk. TIBB-ı NEBEVÎ) ve tıbbı dinî ilimlerden sayan Süyûtî gibi âlimler, bazı Kur’an âyetlerinden koruyucu ve tedavi edici hekimliğin temel ilkelerine işaretler çıkarmışlardır (el-İtḳān, IV, 2).

Kaynaklarda, Kur’an’ın hastalıkların tedavisinde tesirinin görülebilmesi için hastanın ruhî bir hazırlığının bulunmasının (niyet/teslimiyet) önemine işaret edilmektedir (İbnü’l-Arabî, III, 139; Kurtubî, X, 138).

Nitekim Kur’an’ın inananlar için şifa, inanmayanlar için hüsranlarını arttıran bir vesile (el-İsrâ 17/82) ya da kulaklarda sağırlık, gözlerde körlük (Fussılet 41/44) oluşu böyle bir hazırlığın bulunup bulunmamasıyla ilgilidir. Müfessirler bu durumu, aslında faydalı olan bir ilâcın bünyesi bunu kabul etmeyen kişi için fayda sağlamaması gibi Kur’an’ın da kendisine hürmet ve tâzim nazarıyla bakmayanlar için fayda vermeyeceği şeklinde izah ederler (Mâtürîdî, VIII, 345; krş. Zerkeşî, I, 280).

Esasen Şuarâ sûresinin 80. âyetinde (yk.bk.), yaratıcılık sıfatının sadece Allah’a nisbet edilmesi gereğine işaretin yanı sıra tedavisine başlanmış bir hastalığın tedavisi sürecinde samimi bir iman ve tevekkül bilincinin sağlayacağı mânevî katkıya ima vardır.

Kur’ân-ı Kerîm tevhid öğretisiyle akla, gönüle ve davranışlara âhenk getirmesi, sağlam bir imanla tek yaratıcıya kulluğu öğretmesi, kalbi yanlış itikadlardan ve kişiyi kötü huylardan arındırması, insanı ruhsal bozukluklar ve cinsel sapıklıklardan koruması anlamında bir şifadır.

Bugün materyalist ve septik felsefelerin etkisiyle yaygınlık kazanan fikrî ve dinî-ahlâkî sapmalar, sınırsız tüketim ve israf kültürünün yol açtığı sosyal hastalıklar ancak Kur’an’ın rehberliğinde tedavi edilebilir.

Günah ve suçluluk psikolojisinden kaynaklanan korku, ümitsizlik, gerilim ve endişe gibi, bazan mâneviyatı zayıf kimseleri intihara kadar sürükleyebilen ruhsal rahatsızlıkların ve bunalımların tedavi yolu da günahkâr kullar için tövbe kapısının açık tutulduğunu bildiren ve her zaman ümitvar olmayı tavsiye eden Kur’an’da saklıdır.

Şifa kavramı üzerine Rifai Erten (Hıristiyanlık’ta ve İslâmiyet’te Şifâ, 2004, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü), Selahattin Öz (Kur’an’da Şifâ Kavramı, 2004, MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü) ve Bilal Umaç (Kur’an’da Şifâ, Sekîne ve Tuma’nîne, 2007, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü) yüksek lisans tezi hazırlamışlardır. (1)

  • TDV İslâm Ansiklopedisi, 39. cild, sayfa 129-131, ISTANBUL

ŞİFA KASİDESİ-18.02.2022

Tahkim et mahzun gönül , sabırda zaâfını

Tevekküle bürün sen , seyredip etrâfını

Sabret bin alâma ki , hayra dönüşe çilen

Sabırdır günâhları , ref eyleyip de silen..

Ne kadar zor olsa da , belâya kıl tehammül!

Akibet salâh olur , yeterki sabret gönül!

Dert görünen hastalık , bil ki sana dermandır

‘Kazanır Sabreyleyen’ , ilahi bir fermandır.

Sabret biçare gönül, eyleme şekvâ sakın

Razı ol kaderine , sâbur etvârı takın!

Sen ey biçare gönül , sen maraza müptelâ!

Hastalık bir hediyye , sanma başında belâ

Sabrın bir tiryak olsun , derdin ve kederinde

Şükret şekva yerinde , ‘Bu da geçer ya Hû’ de

Hastalıkla bildim ki , bu dünya nasıl fani

Geride bırakırız , ezvâk’ı , ‘hân-ü mân’i

Aczini zaâfını , hastalık ihtar eder

Kişi biçarelikle , dua ederek ne der?

Dergâh-ı İlahi’ye , arzeder ahvâlini

Rahmeder Rabb-i Rahim , görüp arz-u hâlini

Hastalık îsal eder , kişileri takvâ’ya

Akil insan’a dertler ; Rahmani bir hedeyâ..

Sen ey biçare hasta , eyleme âh ü enin

Hayır hasenât olur, sabırla bin elemin

Uhuvvetle nurlanır , ömrümüzün encâmı

Hastalık telkin eder , ihvana ihtirâmı

Hastalık kazandırır , hem hayrât’ın hasını

Bahtiyar dostlar alır , hastanın duasını

Hastayı ziyaretle , kazanılır füyuzât

Gufrana mazhar olur, elbet o halis zevât

Saklıyor bin hikmet’i bağrında çok mesâib

Sabır en büyük deva , söylüyor hâzık tabib..

………………………………………………..

Sabrın mükâfatını , elbet verecek Vâfi

Müzâhir olur bize , elbet te İsm-i Şâfi…..

Hikmet ERBIYIK, 18.02.2022 , Eyyüp Sultan Dergahı…

LÜGATÇE:

Tahkim: Güçlendirme, kuvvetlendirme, sağlamlaştırıp takviye etme

Mahzun: Hüzünlü, elemli, ..

Zaâf: Kişilerin bazı hadiseler karşısında veya hayatta karşılaştığı durumlarda güçlü duramayışı, acizlik zayıflık göstermesi.

Tevekkül: Her türlü gerekli sebebe baş vurduktan sonra kadere râzı olup sonucu Allah’tan bekleme, işlerini Allah’a bırakma, yeis ve kederden kurtulma, Allah’a güvenme,…

Alâm: Elemler, üzüntüler, kederler,…

Ref eyleme: Kaldırma, uzaklaştırma, ..

Tehammül: Dayanma, zorluklara göğüs germe,..

Akibet: Son, bir işin sonu,…

Salâh: Kurtulma, beladan uzaklaşma, emniyetli yere veya duruma gelme,…

Ferman: Kanun, hükümetin veya sultanın kendine bağlı toplumun uyması için düzenlediği yasa,..

Biçare: Çaresiz, zavallı,…Şekvâ: Şikayet, halini beğenmeyip başkalarına dert yanma,…

Sâbur : Sabırlı Etvâr: Tavırlar, haller, durumlar, vaziyetler,…

Maraz: Maddi veya manevi hastalık, dert,. bela,

Müptelâ: İçine düştüğü beladan kurtulamayan, kötü ve sıkıntılı bir durumla sürekli karşılaşan,…

Tiryak: İlaç, deva, Ezvâk: Zevkler, neş’eler, sevinçler,…

‘hân-ü mân’: Ev bark, yuva, âile,.. Acz: acizlik, çaresizlik,..

Dergâh-ı İlahi: Cenab-ı Hakk’ın huzuru, kulların Cenab-ı Hakk’a ihtiyaçlarını dualarını arz ettikleri makam, Cenab-ı Hakk’a ihtiyaçların niyazların arz edildiği yüce makam, Namazda Fatiha suresini okurken Cenab-ı Hakk’a kulluğumuzu arz ettiğimiz makam,

arz etme:Sunma ahvâl: Haller, durumlar

Arz-u hâl: Bir makama derdini sunma, Cenab-ı Hakk’a ihtiyacını bildirme,..

İsal etme: Kavuşturma, iletme, aktarma,…

Takvâ: Allah korkusu ile Allah’ın yasakladığı şeylerden, önce şirkten, sonra da günahtan, günah ve haram olması ihtimâli bulunan şüpheli durumlardan, gereksiz şeylerden korunma, sakınma,..

Akil: akıllı, şuurlu,..mantıklı,..

Rahmâni: Allah CC dan gelen Mevla’nın lütfettiği ihsanlar, bağışlar, hediyeler,,

Hedeyâ: hediyeler,..

Ah ü enin: Hastalığın derdin verdiği acı ve sıkıntı ile şikayet, inleme, feryat etem,..

Hasenât: Cenab-ı Hakk’ın rızasına uygun faydalı ameller, kişiye Cennet-i Rıza-yı İlahi’yi kazandıracak faydalı ibadetler,…

Uhuvvet: Kardeşlik, müslümanlar arasındaki kardeşlik bağları,…

Encâm: son, işlerin sonu, hayatın sonu,..

Telkin: Tavsiye, yönlendirme, belli bir fikre veya yola teşvik etme,..

İhvan: Yakın dostlar, arkadaşlar, ..İhtirâm:Saygı

Hayrât: Hayırlar, hasenatlar, faydalı ameller, sevap kazandıracak işler,…

Bahtiyar : Mutlu, şanslı, saadete ermiş,…

Füyûzât:Feyizler, bereketler, manevi kazançlar,..

Gufran: Cenab-ı Hakk’ın kullarını affetmesi, yarlıgaması, merhamet etmesi

Mazhar: Bir şeyin görünür duruma geldiği, göründüğü, açığa çıktığı, zâhir olduğu yer veya kimse, tecellî yeri

Halis: çok has, çok temiz, çok safi

Zevât: Zatlar, kişiler,

Mesâib: Belalar, musibetler, dertler, hastalıklar,…

Hâzık: Usta, mahâretli [Bilhassa hekimler için kullanılır]

Tabib: Doktor, hekim

………………………………………………..

Vâfi: Cenab-ı Hakk’ın esmai hüsnasından bir isim, Sözünde duran, ahdine vefâ eden, kullarına Kur’an-ı Kerim’de verdiği vaatlerini yerine getiren, sınırsız kudret sahibi Cenab-ı Hak,…

Müzâhir: Yardımcı, destek, arka çıkan, destek olan, yardım eden

İsm-i Şâfi: Cenab-ı Hakk’ın esma-i hüsnasından Şifa verici, hastalıkları iyileştirici ismi,…

SON DAKİKA HABERLERİ

Dr. Hikmet Erbıyık Diğer Yazıları