Şükür
ŞÜKÜR: Sözlükte “yapılan iyiliği bilmek ve onu yaymak, iyilik edeni iyiliğiyle övmek; minnettarlık” anlamındaki şükr terim olarak “Allah’tan veya insanlardan gelen nimet ve iyilikten dolayı minnettarlığını ifade etme, nimete söz ve fiille mukabelede bulunma, Allah’a itaat edip günah işlemekten uzak durmak suretiyle nimetin gereğini yapma” şeklinde tanımlanmıştır (Fîrûzâbâdî, el-Ḳāmûsü’l-muḥîṭ, “şkr” md.; Lisânü’l-ʿArab, “şkr” md.; Fahreddin er-Râzî, XIX, 86).
Kuşeyrî, tasavvufun önde gelenlerinin şükrü “derin bir saygıyla nimet sahibinin iyiliğini anmak” diye tarif ettiklerini belirtir (er-Risâle, II, 489). Türkçe’de Allah’a karşı minnettarlık için şükür, insanlara karşı minnettarlık için teşekkür kelimeleri kullanılır.
Şükrün karşıtı küfrdür (küfrân) (nimeti inkâr etme, nankörlük). Şükür hamd (övgü) kavramına yakın bir anlam taşımakla birlikte hamdin kapsamı daha geniştir. Nitekim bir kimse hem iyilikleri hem güzel nitelikleriyle övülür; şükür veya teşekkür ise sadece iyiliklere karşı gösterilen minnettarlığı anlatır (İbnü’l-Esîr, II, 493).
Râgıb el-İsfahânî üç türlü şükürden bahseder. Nimeti hatırda tutmak kalple şükür, nimeti vereni övgüyle anmak dille şükür, nimet sahibine lâyık olduğu şekilde karşılık vermek organlarla şükürdür. Ona göre Sebe’ sûresinin 13. âyetinde geçen, “Ey Dâvûd ailesi! Şükür için çaba gösterin” meâlindeki ifade ile şükrün bu üç çeşidine işaret edilmiştir. İsfahânî diğer bir açıdan şükrü yine üçe ayırır. Kendinden üstte olana şükür hizmet, övgü ve dua ile, aynı seviyede olana iyiliğe iyilikle karşılık vererek, aşağı seviyede olana ise onu ödüllendirmekle olur (el-Müfredât, “şkr” md.; eẕ-Ẕerîʿa ilâ mekârimi’ş-şerîʿa, s. 279).
Kur’ân-ı Kerîm’de şükür kelimesi ve türevleri yetmiş beş yerde geçmektedir. Bunların çoğunda Allah’ın nimetleri ve ihsanlarından söz edilmekte, dolayısıyla insanların Allah’a şükretmesi gerektiği bildirilmekte ve şükredenlere verilecek mükâfatlar anlatılmaktadır. Neml sûresinde (27/40) Hz. Süleyman’ın dilinden, “Şükreden ancak kendi iyiliği için şükretmiş olur; nankörlük eden de bilsin ki rabbimin hiçbir şeye ihtiyacı yoktur, O büyük kerem sahibidir” buyurulmaktadır. Fahreddin er-Râzî’ye göre bu âyette şükrün faydasının Allah’a değil kula yönelik olduğu ifade edilmektedir. Zira kul şükrederek Allah’a olan minnet borcunu ödemiş olur, ayrıca şükrettiği için O’ndan daha çok nimet umabilir (Mefâtîḥu’l-ġayb, XXIV, 198). Nitekim diğer bir âyette Allah’ın şükredenlere nimetini arttıracağı belirtilmektedir (İbrâhîm 14/7).
Fahreddin er-Râzî, maddî ve mânevî olmak üzere iki türlü nimetten bahsederek söz konusu artışın her iki nimet çeşidini kapsadığını söyler. Çok şükredenlerin daha fazla maddî nimet elde ettikleri görülmektedir. Mânevî nimetin artışına gelince bu nimetin zirvesi Allah sevgisidir. Allah’ın nimetlerine nâil olan kul sürekli O’nun lutufkârlığı ve nimetlerinin çeşitliliği üzerinde düşünür, bu sayede Allah’a olan sevgisi artar. Daha sonra nimetle ilgilenme düzeyini aşarak nimetin sahibine yükselir, ilgi ve sevgisini O’na yöneltir. Böylece şükür mânevî nimetlerin çoğalmasını da sağlamış olur (a.g.e., XIX, 85-86). Râzî’nin bu açıklamasını daha önce Ebû Bekir eş-Şiblî, “Şükür nimeti değil nimeti vereni görmektir” şeklinde özetlemiştir (Kuşeyrî, II, 492). Âyetlerde Allah’ın insanlara bahşettiği maddî ve mânevî nimetler arasında (meselâ bk. el-Mâide 5/6; en-Nahl 16/14; el-Hac 22/36) çeşitli kusurlarına rağmen onları bağışlaması (el-Bakara 2/52), onlara yardım etmesi (el-Enfâl 8/26), kurtarıcı âyetler göndermesi (meselâ bk. el-Mâide 5/89), duyu ve idrak yeteneği vermesi (en-Nahl 16/78; el-Mü’minûn 23/78; es-Secde 32/9) gibi nimetler sayıldıktan sonra, “Belki şükredersiniz” ifadesiyle nimetin verilişinin insanlar için şükür konusunda bir sınama olduğuna vurgu yapılır.
Hz. Süleyman böyle bir sınavdan geçtiğini belirtmiştir (en-Neml 27/40). Aynı ifadeler nimet sahibine şükretmenin ahlâkî bir ödev olduğunu gösterir. Nitekim bazı âyetlerde Allah’ın lutufları sayılarak, “Ne kadar az şükrediyorsunuz! Fakat insanların çoğu şükretmez; hâlâ şükretmeyecekler mi?” gibi ifadelerle bu ödevi ihmal edenler uyarılmaktadır (meselâ bk. el-A‘râf 7/10; Yâsîn 36/35, 73; el-Mülk 67/23). (1)
- TDV İslâm Ansiklopedisi-39. Cild, sayfa 259-261, İstanbul-2010.
Bütün canlı mahlukat içinde en fazla maddi ve manevi nimete mazhar insanoğludur. Bu hususta şükrün önemini daim hatırda tutma arzusuyla biz de şükür hakkındaki duygularımızı aşağıda belirtilen dizelerle ifadeye gayret ettik:
ŞÜKRÜNÜ MÜDÂM EYLE
Her ne hal içindesin şükrün eyleyip müdâm
Hamd ile ömrünü sür bu minvalde berdevam..
Ey ihvan derhâtır et şükrün çok envâı var
Kalbin hissiyatını edemez lisan izhar..
Düşünüp fikreyle sen bir amî’nin şükrünü
Hem ehl-i kalb velî’nin derin tefekkür’ünü..
Derk eyle ihsan olan vüs’ati’ni niâm’ın
Temaşa zevkine var ezhar’da insicâm’ın..
Rabb’in inayetiyle Ya Hu deriz her nefes
Çok derin şükredelim vâr oldukça ten kafes..
Çıkarız dağlara biz seyr-ü imtidâd olur
Bu zevk-ü tenezzühle şükrümüz müzdâd olur..
Bir zaman gurbetlerde ne acılar yaşadık
Şükür ki vuslat erdi biz maksûda ulaştık..
Ref eyle Rabb-i Rahim günah elemlerini
Hayırla yâd edelim şebâbet demlerini..
Vakti kıymettar etsin salih ameller dâim
Ya Rabbi! Kereminle bizi eyle müstakim..
Hamdülillah bin şükür bunca mebzul ihsan’a
Her lâhza hamd ederiz iman ve itmînan’a..
Hikmet Erbıyık, 27.05.2023
LÜGATÇE: Müdam:devam eden, süregelen, Minval: Hal, vaziyet, Berdevam: Bir işte bir faaliyette devam etme. Derhâtır et: Hatırla, hatırda tut, Envâ: Çeşitler, türler,.. Hissiyat: Hisler, duygular,….İzhar: Açığa çıkarma, açıklama
Amî: Halkın alt tabakasından, eğitimli olmayan kişi, Ehl-i kalb velî: Gönlü zengin, duyguları üst düzeyde olan bir veli, kalbin saflığı ile Allah CC rızasını kazanmak isteyen veli, ….Tefekkür: Allah’a CC karşı şükrünü hatırlamak ve nimetlere şükretmek için derin düşüncelere dalmak, bu hususta zihnen odaklanmak,…
Derk eyle: Anlamaya çalış, Vüs’at: Genişlik, kapsam, kaplama alanı,… Niâm: Bizlere verilen nimetler, ihsanlar,.. Temaşa: Gözlem yapmak, zevk alarak izlemek , Ezhar: Çiçekler, İnsicam:Yaratılıştan gelen mükemmel uyumlu hal, estetik düzen ve güzellik,… Ten kafes: İnsan vücudu,..
Seyr-ü imtidâd: Sürekli izlemek, imtidad: Süregelen , devam eden
Zevk-ü tenezzüh: Dinlenerek, etrafı izleyerek alınan alınan zevk, Müzdâd: Artma, çoğalma, ziyadeleşme,…
Vuslat : Kavuşmak, dosta, sevgiliye ulaşmak,…Maksûd: Maksat gaye, amaçlanan yer,…Ref eyle: Kaldır, uzaklaştır,…Yâd edelim: Hatırlayalım, analım,… Şebâbet demleri: Çocukluk zamanı, çocukluk ilk gençlik devirleri,….
Müstakim: Doğru yolda olan, Allah CC nın emrettiği yolu ve amelleri takip eden, en doğru en sağlam çizgide olan,… Mebzul: fazla miktarda, bol miktarda,… Lâhza: an, dakika İtmînan: İç huzûru, gönül rahatlığı, tatmin olmuşluk hâli,..