Vali Yardımcıları kitap okur mu?

“ne tadı gözümde ne malı mülkü

çıkalı çok oldu dünyanın cılkı

fikrin nedir diye sorarsan Mülkî

gitme vakti gelmiş görüşündeyim.”-kaygı duruşu

“Neden hâlâ kitap okuyorum?” diye bir yazı yazmıştım. Neden kitap okuduğumu gerekçelendirmiştim. Bu mevzuda birçok şey söylenebilir fakat şu an birisi sorsa derim ki, “Biraz da başkasına anlatmak için okunur kitaplar.” İstanbul’da anlatacak çok yerim vardı…

İstanbul’dan İzmit’e döndüğümde en büyük endişem kültürel olarak adeta bir çöl olan İzmit’e nasıl tutunacağımdı. İstanbul’da her semtte farklı muhitler vardı. Fatih’te bazen Vefa’daki BİSAV’a uğrardım. Süleymaniye’de Kitapçı Ahmet’in ise müptelasıydım. Kadıköy’de sosyalist arkadaşlarla buluşabilirdim ya da mesela kaybolmak istiyorsam İstiklal’de ara sokakları tercih ederdim. İzmit’e dönünce burada beni ilk kucaklayan, dostluğunu yakından hissettiğim Kenan Göçer hocaydı. Belirli şeylerle meşgul olmamı sağladı, beni bazı küçük dostluk gruplarına dahil etti. O gruplardan “İzmit Düşünce Evi” diye bir fikir doğdu. Tek bir derdim vardı, “muhit” yaratmak. Kitapla dertlenen kimseler olarak bizim de başkaları gibi bir muhitimiz olsun, ben de oraya sığınayım istedim… Nihayetinde kitap toplantılarına başladık. Hannah Arendt, Oğuz Atay, Spinoza okuduk. Üstüne Cumhuriyet Bayramı’nda “Cumhuriyetçilik” fikri için bir etkinlik düzenledik. Nihayetinde artık sığınacak bir yer var…

SÜRPRİZ İSİM

İzmit Düşünce Evi’nin bir etkinliğinde Hannah Arendt’in kitaplarından birisini tartışırken sürekli yorumlar yapan fakat kim olduğunu bilmediğim birisiyle yan yana oturuyordum. Yorumları dikkat çekiciydi fakat asla tanımıyordum, ilk kez görmüştüm. Böyle ortamlarda rahat biriyimdir, sordum: “Siz kimsiniz, kendinizi tanıtır mısınız?”. Açıkçası bin senaryo yazsaydım, hiçbirisinde muhtemel cevabı “Merhaba ben Aslan Avşarbey, Kocaeli Vali Yardımcısıyım” olarak hayal edemezdim. Evet, kendisini tanıtan kişi Aslan Avşarbey’di. Kocaeli Vali Yardımcısı ve o dönemde MİT-EMNİYET’ten sorumlu kişiydi.

NEDEN BÖBÜRLENMEDİ?

Kitap toplantımıza sessizce gelmiş, söz sırası gelince konuşmuş, ben kendinizi tanıtır mısınız dediğimse ise hiç komplekse girmeden kendisini tanıtmıştı. Ortamdaki herkes şaşkındı, aramızda ‘yüce’ devletimizin bir ‘bürokratı’ vardı ama hiç böbürlenmiyor, hiç yüksekten bakmıyordu… Üstelik burada olduğuna göre kitap seviyordu. Yani o da aslında vatandaşlardan bir vatandaştı. Bunun üzerine sonra çok düşündüm Aslan Avşarbey neden kendisini ilkte tanıtmadı? Neden hiç böbürlenmedi diye… Sonra fark ettim ki böbürlenenlerin şahsiyet eksiliği var. Tevazu bir bakıma kendine güvenin de göstergesidir, şahsiyeti tam kişi böbürlenmez sadece kendisi olur. Aslan Avşarbey de orada kendisiydi işte. Belli ki kitap seviyordu, belli ki meraklıydı. Üstelik Avşarbey’in şaşırtıcılığı sadece kitap sevmesi değil, tevazusu değil bir de şair olmasıydı. Sonradan gördüm ki “Kaygı Duruşu” isimli bir şiir kitabı var. Devletin böyle bir yüzü olduğunu ilk kez orada gördüm. Keşke her yerde karşımıza çıksa, keşke şu üzerimizdeki yabancılığı atsak da birbirimize aşina olsak dedim. Avşarbey’in benim övgüme ihtiyacı yok fakat ona o gün bir borcum oluşmuştu, ben borçlarımı yazıyla ödeyen birisiyim… Şimdi o borcu ödüyorum. Devletin o yüzünü bana gösterdiği ve tanıştırdığı için teşekkür ediyorum.

SON DAKİKA HABERLERİ

Emirhan Akman Diğer Yazıları