Biz de bir şeyler eksik

Bugün gencecik, 15 yaşındaki bir lise öğrencisinin ölüm haberi ile sarsıldık.

Ve bu ölüm haberinin ardından çokça düşünce geçti zihnimden.

Ne ailesini ne de arkadaşlarını ne de çevresindeki herhangi birini suçladım.

En çok; kendimizi suçladım.

**

Bundan birkaç ay önceydi sanıyorsam.

Sevdiğim bir dostumu aradım, yayınladığı köşe yazısını okuduktan sonra.

Kendi gençlik dönemlerini, yaşadıkları zorluklara değinilmişti yazıda. Sanki biraz da sitemkardı diye hatırlıyorum.

Kaldırdım telefonu, “Şaşırmışsın sen abi!” dedim. Ne diyorsun diye sordu doğal olarak.

Anlattım.

Ben 8 yıl 50. Yıl Cumhuriyet İlköğretim Okulu’nda okudum.

4 yıl Gölcük İhsaniye Anadolu Lisesi’nde okudum.

Uzatmalı olarak 5 yıl Kocaeli Üniversitesi’nde okudum.

Ve kimse benim yanıma gelip; beni dert sahibi yapmaya çalışmadı.

Hele ki orta son, lise yılları.

Ne kadar önemli halbuki bizim bir birey oluşumuzda, fikir dünyamızın gelişmesi bağlamında.

Ama dedim; sen bizim gibi değildin.

Sana bir şuur aşıladılar.

Bizi de boşladılar da boşladılar. Dönüp bakan, dokunmak isteyen olmadı.

O yüzden sen şanslısın, hiç sızlanma dedim.

**

Başa dönelim; samimi söylüyorum en çok kendimizi suçladım.

Biz ezberci bir zihniyetle, yarış atları gibi büyütülmeye çalıştık.

En azından ben yarış atı olmadım. Lisede tuttuğum defterim bile yoktu. Tembelin tekiydim ama derslerim iyiydi. Sözelci olmanın avantajları işte…

Biz ilkokuldan adımımızı attığımızdan bu yana, başarı-saygınlık başarı-mutluluk felsefesiyle büyütülmeye çalıştık.

Koştuk, koşturulduk.

Şu dersi geç, matematiğin hep iyi olsun, iyi bir lise kazan, o iyi lisede sayısal seç, doktor ol, mühendis ol, hayatını kurtar.

O muhteşem üniversiteye bir atıl, hayatın kurtulur.

Üniversite bitti. Şurada staj yap, tamam. Şurada işe gir sen oldun.

O da yetmiyor bir süre sonra.

200 bin lira maaş almaya başla, senden kralı yok.

Alırsın inşallah. Emin ol orada da mutlu olamayacaksın.

Bu listeyi uzatmak istesek, sonsuza kadar uzatırız…

**

Ne eksik peki?

Biz hayatımızı nihai bir amaca bağlamayı başaramıyoruz.

En azından benim bildiğim eğitim sistemimiz; insana hayatı yaşama ve anlamlandırma noktasında bir misyon asla ve asla yüklemiyor.

Çocuk, aileden çok okulda vakit geçiriyor.

Okul ise baştan aşağı maddeden ibaret.

Hedefsiz büyüdük, hedefsizliğe itildik.

Anlamanın kıymetinden yoksun bırakıldık, yarım kaldık.

Dogmaları sorgusuz sualsiz kabul etmemiz istendi.

Manasını anlatmadılar. Anlatanı da durdurmaya çalıştılar.

Her cümleleri ama ile başladı.

Bir tarih yazdık, sorgulanamaz dedik.

“Ya şurada böyle bir şey var” dediğin zaman ya kafir ilan edildik, ya memleket düşmanı.

Ağzımızdan tek bozuk kelime çıkmadan dahi, Gazi Mustafa Kemal’a hakaret etmekle itham edildik.

Hayır hayır, karışmadı hiçbir şey birbirine. Konu bağlamından kopmadı.

Nihai sonuç şu:

Eğer temelden hayatı bağladığımız, tüm maddi değerlerin üzerinde bir ideal yükleyebilirsek kendimize; inanın çok şey değişecek.

Ve bu zor değil.

Yöntemi ise İnsani Değerler Eğitimi.

Anaokulundan lise sona kadar belki.

Hatta üniversitede.

Her bir kişinin kafasına vura vura.

Bıkmadan, usanmadan.

Yoksa işimiz, ahvalimiz çok sıkıntılı, çok…

Ayrıca…

FETÖ’de zaten gençler üzerine organize olurken bu boşluğu değerlendirmemiş miydi?

Nedir ya eş başkan?

Kocaeli Büyükşehir Belediyesi’nin meclisleri yayınlamasına çok sevindim.

Dönüp dönüp bakıyorum eksik kalan yerleri, sürekli konu çıkıyor.

Mesela altı çizilmesi gereken birkaç konuyu daha aktarayım:

**

İzmit Belediye Başkanı Fatma Kaplan Hürriyet ve CHP grubunun haklı olduğu bir itiraz gerekçesi var. Konuyu bağlamından koparmadan altını çizmek gerekiyor:

“Bizim belediye başkanımızın 10 yıl öncesine dönüyorsunuz da AK Partili belediye başkanlarının neden dönülmüyor?”

Haklı oldukları itirazlar var.

AK Parti içinden bir tane FETÖ’cü siyasi çıkmaması sorgulanması gereken bir nokta.

Çünkü bu koruma kalkanı; devletin terör örgütlerine karşı attığı adımlarda ne yazık ki elini zayıflatıyor.

Bu bariz hadise de CHP’lilerin sorguladığı tarafsızlık, siyasi operasyon gibi suçlamaların altının dolu gözükmesine neden oluyor.

**

Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Büyükakın’ın CHP grubunun tartışılan madde üzerine, “İlgili kanun hükmünde kararname ile ilgili partinizin Anayasa Mahkemesi’ne iptal başvurusu var mıdır?” sorusu tam bir kapandı.

CHP’liler var dedi.

Büyükakın yok.

Ve burada Büyükakın haklı.

Hakikaten CHP’nin bu tartışılan maddeyle ilgili iptal başvurusu yok.

İlginç.

**

Yine Başkan Büyükakın’ın DEM Partili meclis üyesine yanıt verirken, “Yargıtay’ın cezasaını onamadığı isimlerin hukuki olarak aday gösterilebilmesinde bir sakınca olmaması” meselesine atıf yaparak, “Bunun bir siyasi strateji olduğunu düşünüyorum” demesi nokta atışı bir yorum.

Bende aynen öyle düşünüyorum.

Yargıtay cezayı onamadığı sürece mahkemeden ceza alsan dahi, aday olabiliyorsun.

Terör iltisakı ile görevden alınmışsan, yine hukuk gereği kayyum atanıyor.

Ne Kürtlerin hakkı gasp ediliyor ne de ortada bir hukuksuzluk var.

Sadece “Kürtlerin hakkı yeniyor” diye ciyaklamak için, bile isteye Kürtlerin hakkını DEM ve PKK yiyor. Martaval okumayın artık, bıktık.

**

Gölcük Belediye Başkanı Ali Yıldırım Sezer’in dokunduğu bir önemli mesele daha var meclisin sonunda.

Başkan Sezer, yavaş yavaş PKK geleneğinin hayatımıza soktuğu, kanıksamaya başladığımız ‘eş başkan’ kavramının hiçbir hukuki dayanağı olmadığını ifade etmiş.

Son derece kıymetli.

**

Ben yine üzerime düşen vazifemi yerine getireyim.

Bir şeyler yaklaşıyor.

Daha önce de ifade ettim, belki de yeni bir çağ başlar.

Herkes pozisyonunu iyi ayarlasın.

İpucu

Ve hala ikna olmamışsak size PKK/KCK’dan tutuklanan Ahmet Özer’in ‘Dağ Sancısı” kitabından bir pasaj bırakayım:

“Komutan üçer beşer çırılçıplak soydukları insanlara işkence etmeye başladı. Delirmişti. Yaşlı erkeklerin kamışına bağladığı ipi kadınların eline vererek etrafında döndürmelerini emretti. Bunu yapmayanları diğerlerinden daha beter hale getiriyordu. Sonra hızını alamayıp ortaya getirdiği pisliği yemelerini emretti.

**

Çok vakurdu Şervan. Atının üstünde bir heykel gibi duruyordu. Sanki dünyaya meydan okuyor gibi bir hali vardı. Gözlerinde ise artık korkunun zerresi yoktu. Gençler de ondan etkilenmiş, onu izliyordu.

**

Şervan dağlara doğru yüceltilere sığınmıştı. Otlu peynir sarılarak dürümler yapıldı. Öğleden sonra ikindi üzerine kadar gerilla eğitimi yaptılar.

**

Kampın komutanı ona; Biz kimsesizlerinin kimsesiyiz demişti.

**

Şervan ilk eyleminde ölümden hiç korkmadığını fark etmişti.

**

Kan pazarı, can pazarıydı. Bir arkadaşları vurulmuştu. Vurulan Berfin’in arkadaşı Kajin’di. Kajin’in beyaz dişleri ağzından gelen kanla kızıla boyanmıştı. Kızıl bir gülümsemeydi yüzündeki.”

Dağ Sancısı Tahir Büyükakın Fatma Kaplan Hürriyet Ali Yıldırım Sezer Ahmet Özer Kocaeli Büyükşehir Belediyesi
SON DAKİKA HABERLERİ

Furkan Çalışkan Diğer Yazıları