Bosna notları
Eşim Şeyda ile birlikte 26 Eylül Perşembe ile 30 Eylül Pazartesi günleri arası, üç kültürün harman olduğu ancak birbirine asla karışmadığı, Avrupa’nın en yeşil ülkesi Bosna Hersek’teydik....
Eşim Şeyda ile birlikte 26 Eylül Perşembe ile 30 Eylül Pazartesi günleri arası, üç kültürün harman olduğu ancak birbirine asla karışmadığı, Avrupa’nın en yeşil ülkesi Bosna Hersek’teydik.
Her bir köşesinde Devlet-i Aliyye’den hatıralar taşıyan Bosna Hersek’i keşfetmek muhteşem bir deneyimdi.
Kısaca gördüklerimi aktarmak istiyorum. Yazıyı birkaç güne bölmeden tek seferde yazdığım için biraz uzayabilir. Meraklısına...
SİYASİ DURUMU
Öncelikle Bosna Hersek’in şimdiki konjonktürde uzun yıllar boyunca ayakta kalacağına ihtimal vermiyorum. Ülkede bir cumhurbaşkanı yok, bir Boşnak, bir Hırvat ve bir Sırp temsilciden oluşan Cumhurbaşkanlığı konseyi bulunuyor.
Srebrenitsa Soykırımının ardından Amerika burada kendi hükmedeceği federal bir devlet yapısı oluşturmuş. Ülke kantonlara yani eyaletlere bölünmüş. Her eyalet kendi içinde farklı uygulamalara gidebiliyor.
Yasaklar, cezalar farklılıklar gösterebiliyor.
Boşnaklar, Sırplar ve Hırvatlar aynı ülke içerisinde birbirine karışmadan yaşamaya çalışıyor.
Ekim ayında da yerel seçimler olacakmış. Kantonlardaki adaylarda bölgede hangi nüfus yoğunluktaysa onlar içinden çıkıyor.
Siyasi afişler hemen hemen hepsi aynı. Her partinin adayı yakın plan kendi fotoğrafı ile boy gösteriyor. Bir slogan ve tek bir fotoğraf. Hemen hemen tüm afişler böyle. Seçim arabası diye bir şey yok. Sadece bazı merkezlerde el broşürü dağıtıyorlar. Yani bir seçim varmış hissiyatına kapılmıyorsunuz.
Tek bir bayrak altında, bölünmüş bir ülke diyebiliriz Bosna Hersek için.
BOSNA HERSEK YEREL SEÇİM AFİŞİ
BOSNA YEREL SEÇİM AFİŞİ
UMUT TÜNELİ VE BİLGE LİDER
Bosna Hersek’te yaşayan Boşnaklar’ın biraz somurtkan insanlar olduklarından bahsediyordu forumlara yazan kişiler.
Hakikaten de öyle. İnsanlardaki o mutsuzluğu hissedebiliyorsunuz.
Gerekçe olarak ise 1992-1995 yılları arasındaki Bosna Savaşını ifade ediyorlar.
Bugün Gazze’de ne yaşanmışsa, Bosna’da da o yaşandı vakti saatinde.
Srebrenitsa Soykırımı’nı anlatan gazeteci Coşkun Aral, şehirlerde bir anda koşmaya başlayan Bosnalıların videosunu çekmişti.
Çünkü aşağılık düşman sokaklarda rastgele insan avlıyordu.
Üç yıl boyunca yolda yürürken bile Sniper ile vurulma korkusu yaşayan, soykırıma uğramış, kadınlarına günlerce tecavüz edilmiş, erkekleri zevk için öldürülmüş, insanın fıtratına aykırı her işkenceye maruz bırakılmış bir halktan bahsediyoruz. Belli ki izler hala taze.
Ve belli ki o izler unutulsun istemiyorlar.
Boşnakların yaşadığı bölgelerde binalardaki kurşun izleri restore edilmiyor. Çünkü gençlerin uğradıkları soykırımı, ilk fırsatta yeniden hortlayacak o pislik aklı unutsun istemiyorlar.
Biz de kurşun izleri olan bir binada kaldık eşim ile birlikte.
Zor… Zor Bosnalı olmak.
300 bin kişinin hayatının kurtulmasını sağlayan Umut Tüneli’nde ağlayacak gibi olduk.
Birleşmiş Milletler’in kontrolündeki bir hava limanının sıfır noktasında, 300 bin Müslüman Boşnak yaşasın diye tünel kazılıyor. Kulaktan kulağa yayılıyor bu tünel. O insanlar yaşasın diye. Erzak alabilmek için.
Yani Gazze neyse bizim için Bosna da o.
Böyle bir zulümden çıkmış, mazlum bir halk Boşnaklar.
Saraybosna’ya tepeden bakan bölgede de Bilge Lider Aliya İzzetbegovic’in mezarı ve şehitlik bulunuyor.
Allah makamlarını ala, mekanlarını cennet eylesin.
Bu arada Umut Tüneli'nin giriş ücreti kişi başı 15 KM. Ve Avro kabul etmiyorlar. Vakar bir milli duruş. Tebrik ediyorum.
BOSNA HERSEK'TE 300 BİN KİŞİYİ HAYATTA TUTAN UMUT TÜNELİ
POLİS SAMİR İLE ALİYA İZZETBEGOVİC'İN KABRİ. SAMİR ŞEHİTLİĞİN HİKAYESİNİ ANLATIYOR
BOSNA'DA KONAKLADIĞIMIZ EV VE KURŞUN İZLERİ
BOSNA KURŞUN İZİ OLAN EVLER
PARASI BİZDEN 20 KAT DEĞERLİ
Bosna Hersek’e indiğiniz zaman yollarına bakıyorsunuz, katma değer ürünlerine bakmaya çalışıyorsunuz, Türkiye’nin onlarca yıl gerisinde olduğunu hissediyorsunuz.
Ancak 1 Konvertibıl Mark, 19,40 TL değerinde.
Sadece Bosna Hersek’teki durumla Türkiye’yi kıyasladığımız zaman bile; dünya ekonomisinin nasıl hayali parametrelere dayandığını hissedebiliyoruz:
Katma değer ürünün yok, ülkenin gücü yok, etki alanı yok, ülke gelişmemiş, otoyolu dahi yok diyebileceğimiz kadar az, ancak parası bizden 20 kat değerli.
Pek mantıklı değil dimi? Ama vaziyet böyle. Şaşırdım mı? Tabi ki hayır.
OTOPARK SORUNU
Biz eşimle birlikte başkent Saraybosna’nın merkezine 2 kilometre mesafede bir evde kaldık. Araç kiralamıştık.
Saraybosna’nın üst mahalleleri bizim İzmit Topçular, Tavşantepe gibi mahalleleri andırıyor. Yolları oldukça dar. Ara sokaklarda da çok ciddi bir park sıkıntısı var.
Otopark ücretleri çok pahalı ve anladığım kadarıyla ülkedeki otoparkların yüzde 80’i doğrudan kantonlara bağlı.
Bir saat araç parkı için 3 KM yani yaklaşık 60 TL ödüyorsunuz.
İşte bu nedenle araç kiraladığım için çok pişman oldum.
Onlarca arabanın park ettiği yere aracımı park ettim pazar günü, otopark ücretlerinden yıldığım için. Polis affetmemiş. 40 KM yani yaklaşık 800 TL ceza ödemek zorunda kaldım.
Polisi de biraz vicdansız. Ceza yediğim gün bir Türk vatandaşı da ceza yedi hemen 2 arka arabaydı. Adamın lastiği patladığı için arabayı çekmek zorunda kalmış. Ancak polis lastiği patlak arabaya da ceza yazmış.
HİZMET SEKTÖRÜ BİR GARİP
Dikkatimi çeken detaylardan biri, kafelerde ve benzeri işletmelerde garsonların tavırları oldu.
Hesap kasada ödenmiyor. Garsonların hepsi bir bel çantasıyla dolaşıyor, para topluyor.
Kafelerde adisyon diye bir şey yok. Ya her siparişinize fiş kesiyorlar ya da garsonlar siparişlerinizi aklınızda tutuyor. Birkaç defa, “Bizim şu da vardı” demek durumunda dahi kaldık.
Örneğin bir kahve söylediniz, bir daha o boş önünüzden hiç alınmıyor.
Yeni bir sipariş verene kadar yanınıza uğrayan yok. O kirli bardak önünüzde öylece kalıyor.
Bazı masalarda yeni sipariş getirmelerine rağmen boşları almadıklarına dahi şahit oldum.
Hizmet sektöründeki çalışanların genellikle soğuk tavırlı olduklarını söylemek abes kaçmayacaktır.
Örneğin şöyle bir olay yaşadık eşimle: Yaklaşık 30 yaşında bir garson oturduğumuz mekanda yanımıza geldi. Masada menü de yoktu. Çay var mı diye sordum. Bana direkt, “Git karşıda iç” dedi ve yanımdan gitti. Biz de hakikaten kalktık, karşıya gittik.
BOSNA KAHVESİ (Boşnaklar kahveyi şekerli pişirmiyor. Bunun yerine kıtlama küp şeker ve lokum ile kahve ikram ediliyor)
CAMİLER, YAŞAYAN BİR ALAN
Bosna Hersek’te hemen hemen tüm camilerin yaşam alanları var.
Kimisinin içerisinde kafe bile var. Camilerin içinde mezarlıklar da var. İnsanların sık sık avlusunda oturup, sohbet ettiği alanlar camiler.
İlginç bir detay da var. Birçok cami namaz vakti dışında kapalı. Avluda namaz kılabiliyorsunuz ancak caminin içine giremiyorsunuz.
Bunun nedeni olarak da savaş döneminde Sırp ve Hırvatların camilere zarar vermesinden kalan bir alışkanlık olduğunu söylediler.
Kadınlar vakit namazlarında da caminin içinde, en arka safta kendilerine ayrılmış alanda namaz kılabiliyor. Örtü yok. Direkt cemaatin en arka safı kadınlar.
Cuma namazları bizden uzun. Hutbeleri yaklaşık 15 dakika sürüyor. Cuma namazından yarım saat önce Kur’an-ı Kerim okunmaya başlıyor. Edilen duanın ardından ezan dinleniyor ve namaza geçiliyor.
Bilen varsa lütfen söylesin; Bosna’daki camilerde çok güzel bir makamda Kur’an okunuyordu. Bana çok farklı geldi. Çok beğendim.
SARAJEVO HÜNKAR CAMİİ (FATİH SULTAN MEHMET CAMİİ) AVLUSU İÇİNDE BİR KAFE
CAMİ İÇİNDE KADINLARIN DA PERDESİZ BİR ŞEKİLDE NAMAZ KILDIĞI BÖLÜM
TRAFİK ÇOK DÜZENLİ, YOLLAR KÖTÜ
Saraybosna merkezde hız limiti 60 kilometre. Şehirler arası çevre yolunda hız limiti 70 kilometre. Otobanda hız limiti 130 kilometreye kadar çıkıyor.
Hız limiti düşük çünkü Bosna Hersek’te çok ciddi bir yol problemi var.
Saraybosna merkezindeki ana cadde dışında tüm ülkede tek şeritli yol var. Duble yol bulmanız imkansıza yakın. Öyle ki en büyük iki şehir, Saraybosna ve Mostar arası 120 kilometre. Üç saatte bu yolu katediyorsunuz. Bizim yıllarca isyan ettiğimiz Kandıra yolundan bile beter bir yol. Tek gidiş, tek geliş. Ama görsel olarak eşi benzeri olmayan bir yol. Öyle manzaralara şahit oluyorsunuz ki, kendinizi bir filmin içinde hissediyorsunuz. Bunu da söylemeden edemeyeceğim.
Yayalara müthiş bir saygı var. Eğer trafik ışığı yanmamışsa yaya yoluna adım atıldığı an gelen araç duruyor.
Yol boş dahi olsa yayaya yeşil yanmadan kimse karşıdan karşıya geçmiyor.
Bunu ihlal edenlerin turist olduğunu çok rahat bir şekilde gözlemleyebiliyorsunuz.
Yayalar, yaya geçitleri dışında karşıdan karşıya geçmiyor desem yalan söylemiş olmam. Bizde olmayan bir trafik kültürü oturmuş durumda.
Sağdan soldan sıçrayan araç yok, birbirine korna çalan araç şoförleri yok.
Ben ilk kornayı Bosna’da geçirdiğim üçüncü gün duydum.
,
SARAYBOSNA-MOSTAR YOLU DÜNYA GÖZÜYLE GÖRÜLMESİ GEREKEN MASALSI BİR GÜZERGAH
KIRMIZI IŞIKTA BEKLEYEN TRAMVAY
Saraybosna’da tramvay için yeni bir yol açılmamış.
Tramvaylar bildiğiniz araç yollarından gidiyor. Otobüs duraklarından yolcu alıyor. Kırmızı ışıkta bekliyor.
Bu benim çok dikkatimi çekti. Tramvay şehir yaşamına muhteşem bir şekilde entegre edilmiş. Türkiye’deki gibi hız odaklı değil, ulaşım odaklı demir yolu kullanılıyor. Benzer modeli biz de uygulayabiliriz.
Hem tramvay için yeni bir şerit ihtiyacı da yok. Tramvayın geçmediği zamanlar normal bir şerit gibi araçlar tarafından da kullanılıyor demir yolu.
SARAYBOSNA MERKEZİNDE KIRMIZI IŞIKTA BEKLEYEN BİR TRAMVAY
SÖNMEYEN ATEŞ YALANI
Saraybosna’da Sırpların olduğu bölgede Hristiyanlar için kutsal olduğu iddia edilen bir “Sönmeyen Ateş” var.
Gördüğüm gibi, “Hayatları yalan. Alttan ver doğalgazı, ateş yansın. Sönmeyen ateş de, turistik bölge sayılsın” diye sayıkladık. Eşim de bana fazla gevezelik ettiğim için kızdı…
Şaka bir tarafa sönmeyen ateşin olduğu kilisenin tam karşısına da İran Konsolosluğunun bir irtibat bürosu bulunuyor.
Bunun tesadüf olduğunu düşünmüyorum…
SARAYBOSNA SÖNMEYEN ATEŞ KARŞISINDA İRAN KONSOLOSLUK BİRİMİ
FİLİSTİN’İ YÜREKTEN HİSSEDİYORLAR
Soykırıma uğramış bir halk, soykırıma uğrayan bir halkı en iyi şekilde anlıyor diyebilirim.
Saraybosna’nın birçok noktasında Filistin bayraklarını görebiliyoruz.
Latin Köprüsü’nün hemen arkasındaki köprüye Filistin’deki soykırımı anlatan bir afiş dahi asılmış.
SARAYBOSNA'NIN HER BÖLGESİNDE FİLİSTİN'E DESTEK GÖRSELLERİ GÖREBİLİYORSUNUZ
SARAYBOSNA'NIN HER BÖLGESİNDE FİLİSTİN'E DESTEK GÖRSELLERİ GÖREBİLİYORSUNUZ
HAYAT BİRAZ PAHALI
Bosna Hersek’te hayat birim olarak ucuz gözükse de gerçekten çok pahalı.
Orada yaşayan Musab isimli kardeşim Saraybosna merkezde de ve çevresinde ev kiralarının 250 Avro ile 350 Avrosunda değişiklik gösterdiğini söyledi. Yani yaklaşık 700 KM. Şu dip notu da düşmeliyiz: Bosna Hersek’te asgari ücret 596 KM.
Su, doğalgaz, elektrik, telefon, internet faturalarının ayda ortalama 120 Avro yani 240 KM tuttuğunu anlattılar.
Market fiyatlarının da yüksek olduğunu söylemeliyim.
Özellikle paketli gıda, sebze-meyve gibi ürünler cep yakıyor.
Ancak unlu mamüller ve et; pahalı dediğim market fiyatlarına göre uygun.
Şöyle ifade edeyim: yarım kilo kıyma 9 KM. Çocuğunuzun canı çekti bir cips alacaksınız, 4,5 KM.
Bir dengesizlik var fiyatlarda.
Musab’a özellikle dört kişilik bir ailenin ortalama market masrafını sordum.
Yaklaşık 350 Avro yani 700 KM tutacağını söyledi.
Şehir içi ulaşım biletlerinde sabit fiyat var. Her biniş mesafe fark etmeksizin tramvay için 2 KM.
Ev fiyatlarının Saraybosna merkezde 120 bin Avro bandında olduğunu öğrendim. 3+1 ev bulmanın pek mümkün olmadığını söylüyor.
Ev kredisi kullandığınız zaman 50 bin KM için 5 yılda yaklaşık 62 bin KM geri ödüyormuşsunuz.
AKŞAMLARI ÜLKE ÇOK SAKİN
Saraybosna ve Mostar merkezi dışındaki şehirlerde ev fiyatları çok daha gerilere geliyor. Ancak giderseniz göreceksiniz ki; ülkenin başkenti Saraybosna’da dahi hayat akşam 8’de bitiyor desek yalan söylemiş olmayız.
Diğer şehirleri varın siz düşünün.
Daha çok sabah çalışan, akşam vaktini evinde ailesiyle geçiren insanlarla dolu bir memleket gibi geldi bana.
Ağırlıklı olarak sokakta turistler var.
Ülkenin gençleri tıpkı bizdeki gibi akşam kafelerde çay-kahve içerek vakit geçiriyor.
Ayrıca ülkede çok ciddi bir işsizlik problemi var.
3 Milyon 200 bin nüfuslu bir ülkede işsizlik oranlarının yüzde 40 seviyesinde olduğunu anlattı oradaki arkadaşlarım.
Hal böyle olunca insanların sosyalleşmekte zorlanması kadar doğal bir durum yok.
SARAYBOSNA'NIN EN İŞLEK CADDELERİNDEN AKŞAM 8-9 ARASI MANZARALARI
Çok fazla meşhur yemekleri yok. Meşhurları da hakikaten çok güzel.
Örneğin Boşnak böreği. Bizim ülkemizde hakiki Boşnak böreğine en yakın lezzet Çibörek.
En meşhur börekçi ise Saraybosna merkezdeki Sac Buregdznica.
Bildiğiniz böreğin içinde bol miktarda kıyma var. Neredeyse et var diyebiliriz. Ve muhteşem bir tadı var.
Cevabi diye bilinen meşhur yemekleri bizdeki İnegöl köfte gibi. Bol kıyma biraz karabiber, ekmeksiz bir köfte. Soğan ve kaymak ile servis ediyorlar. En meşhur cevapi restoranlarında bile sunum aynı. Demir bir tabak, o kadar. Gösteriş meraklısı bir millet kesinlikle değil Bosnalılar. Sade yaşıyorlar.
Yine Gulaş isimli yemekleri bizdeki güveç ile aynı. Patates püresi ile servis ediyorlar.
Ve yoğurdu içiyorlar sevgili dostlar. Bizdeki yoğudun sulandırılmış hali. Yoğurt istediğiniz zaman bardakta geliyor. Kaşıkla yedikleri bir yoğurtları yok. Belki evlerde yapanlar vardır. Ancak mekanlarda yoğurt içiliyor.
Porsiyonları bizim ülkemize göre bol ve doyurucu.
Pek baharattan hoşlanmıyorlar. Hiçbir restoranda pul bibere rastlamadım.
Böreklerin porsiyonu 6 KM, 10 adet cevapi bulunan tabakları 12 KM, Gulaş ise ortalama 15 KM.
Boşnak Baklavası da meşhur. Ancak bizim Antep baklavasının çoook, çok gerisinde. Bunu milliyetçi duygularımla söylemiyorum. Ki Boşnaklarla aynı millete ait olduğumuzu düşünüyorum. Lezzet olarak bizdeki ile kıyaslanamaz.
Tufahica isimli tatlıları çok meşhur. Ancak ben pek beğenmedim. Fazla şekerli buldum. Tadı bizdeki şerbetlere benziyor. Sanki şerbetin katı hali gibi.
Türk kahvesi seven bir insan olarak, Boşnak Kahvesini de çok sevdim. Türk kahvesine kıyasla biraz daha layt bir kahve. Ayrıca telvesi biraz pütürlü. Ama lezzetli.
SARAYBOSNA SAC BUREGZDNICA
NERELERİ GÖRMEK GEREK?
Ben bu yazıda pek fazla gezip gördüğüm yerleri anlatmak istemedim. Bosna’yı görmek isteyenlerin çok daha güzel kaynaklardan faydalanacağına eminim.
Ancak naçizane şu mekanları özellikle söylemek istiyorum:
Bir kere Mostar, bambaşka bir atmosfer.
Köprünün altında oluşmuş hayatı teneffüs etmelisiniz.
Mostar’a 1 saat mesafede Kravitse Şelaleleri sanırım dünya gözüyle gördüğüm en güzel yer. İnanılmaz bir atmosfer, inanılmaz bir heybet. Muhakkak görmelisiniz.
Pocitelj, Koniçe, Bagaj Alperen Tekkesi, Una Ulusal Parkı, Tuzla, Visegrad ve Travnik muhakkak görülmesi gereken bölgeleri.
4 GÜNÜN BİZE MALİYETİ
Her şeyi tüm şeffaflığı ile yazmak, Bosna’ya gitmeye gönlü olanlara kendimce yardımcı olmak istiyorum.
5 ay önceden eşimle birlikte gidiş dönüş uçak biletlerini 9 bin TL’ye aldık.
Bosna’da geçireceğimiz 4 gün için 530 Avro yaptırdım.
100 Avrom hiç beklemediğim şekilde araç kiralamada yaşadığım sorun nedeniyle havaya gitti.
123 Avro kiraladığım eve ödedim.
40 Avro benzin parası, 20 Avro trafik cezası, toplamda da 50 Avroya yakın park ücreti ödedim.
Yani dört günde bize yaklaşık 200 Avro kaldı, 400 KM ediyor.
200 Avroyu da yediğimize, içtiğimize, müze, teleferik gibi ücretlere yettirmeyi başardık.
Merak eden, gitmeyi düşünen varsa çok daha detaylı konuşabiliriz.
Son sözüm ise…
Gezmek için muhteşem ama yaşamak için gördüğüm kadarıyla biraz zor bir memleket.
SIKILMAYAN İÇİN BİR HİKAYE
Yazıyı bu bölüme kadar okuyup sıkılmamış olan okurlarım için anlatıyorum bu hikayeyi.
Birinci Dünya Savaşı, o döneme kadar yaşanan gelişmelerin dışında Avusturya-Macaristan İmparatorluğu veliahtının Saraybosna Latin Köprüsü’nde uğradığı suikast ile başladı. O suikastın hikayesini ilk kez bu denli detaylı dinledim ve size aktarmak istiyorum.
28 Haziran 1914 tarihinde Avusturya Macaristan İmparatorluğu Veliahtı , Saraybosna’da şimdi Milli Kütüphane olarak kullanılan belediye binasına 5 araçlık bir konvoy ile geliyor.
Bosna’da Sırp Milliyetçisi 20 kişilik bir gurubun içerisinden 5 kişilik bir suikast ekibi oluşturuluyor.
Bu ekip Latin Köprüsü mevkiinde belirli aralıklarla sıraya diziliyor.
Plan ise şu: Konvoy güzergahında sırasıyla kimin önünden geçerse veliaht, o kurşunu sıkacak.
Konvoy geçerken ilk sıraya geçen suikastçi korkuyor, silahını ateşleyemiyor.
İkinci sıradaki suikastçi silahını sıkıyor ancak veliahtı öldürmeyi başaramıyor.
O anda oluşan panik havasının ardından suikastçi Miljacka Nehrine (Sakin Nehir) atlıyor. Debisi düşük bir nehir Saraybosna’nın merkezindeki Miljacka. Suikastçi başını vuruyor, ağır şekilde yaralanıyor ve yakalanıyor.
Diğer suikastçılar ise yakalanamıyor.
Suikasttan sağ çıkan veliaht belediye binasına giriş yapıyor.
Vali ile yapılan toplantıda veliaht Franz Ferdinand, bölge yöneticileri tarafından uyarılıyor. Şehir güvenliğinin zayıf olması nedeniyle güzergah değişikliği öneriliyor ve kabul görüyor.
Normalde Veliaht Ferdinand’ın dönüş güzergahı Obala Kulina Bana Caddesi üzerinden Zelenih Beretki Sokağına dönüşü öngörüyor.
Güzergah değişikliği nedeniyle Zelenih Beretki Sokağına dönülmeden, Obala Kulina Bana Caddesi üzerinden hızlıca geri dönüş kararlaştırılıyor ve güzergah değişiyor.
Ancak 5 araçlık konvoydan oluşan aracın en önündeki iki aracın şoförüne güzergah değişikliği bilgisi verilmiyor.
Obala Kulina Bana Caddesi üzerinden dönüş esnasında birinci sıradaki şoför Zelenih Beretki Sokağına dönüyor. İkinci sıradaki araç da güzergah değişikliğini bilmediği için o da dönüş yapıyor.
Üçüncü sıradaki araçta da Veliaht Ferdinand bulunuyor.
Yapılan hata nedeniyle Vali konvoyu durduruyor ve araçlara sesleniyor.
İşte tam o sırada Latin Köprüsü’nün hemen önünde, Zelenih Beretki Sokağı dönüşündeki köşede, yukarıda bahsettiğimiz 5 suikastçiden son sırada bulunan Gavrilo Princip, tam köşede bekler vaziyette. Bir saati aşkın süre Sırp milliyetçisi Gavrilo Princip, orada bekliyor.
Tam konvoyun durduğu sırada Veliaht Ferdinand’a tek el ateş ediyor. Daha sonra karısına da ateş ediyor, hamile bebeğiyle birlikte veliaht ve eşi orada ölüyor.
Gavrilo Princip, 20 yaşın altında olduğu için idam edilemiyor.
Bir aylık sessizliğin ardından savaş başlıyor.
Ne hikaye ama dimi… Ne suikast. Belli ki her şey bir el tarafından kontrol ediliyor.
Ne hikmettir ki Birinci Dünya Savaşı’nın sonunda Osmanlı Devleti, Avusturya Macaristan İmparatorluğu ve Rus Çarlığı yıkılıyor. Dünyada tek bir süper güç kalıyor. O da İngiliz İmparatorluğu. Bize de yıllarca İngiliz İmparatorluğunu sembolik bir kurum olarak yutturdular.
Tesadüfler, tesadüfler. Yersen lokantası.
İpucu
Ve her şey bittiğinde hatırlayacağımız şey; düşmanlarımızın sözleri değil, dostlarımızın sessizliği olacaktır.
Aliya İzzetbegoviç