Hoş geldin ey Şehr-i Ramazan

Cenab-ı Allah’a sonsuz hamdü senalar olsun ki; on bir ayın sultanı Ramazan-ı Şerife bir kere daha ulaşmış bulunmaktayız. 10 Mart Pazar akşamı ilk teravih namazlarımızı kılacak ve 12 mart Pazartesi gününden itibaren oruçlarımızı tutmaya başlayacağız.Ramazan ayı; “Evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu cehennem ateşinden kurtuluş” (Tergib, II, 94-95) olan, birçok fazilet ve güzelliklerin bahşedildiği mübarek bir zaman dilimidir.

Bundan dolayıdır ki, Hz. Peygamber (s.a.s.) Şaban ayının son günlerine girildiğinde; “Ey insanlar! Sizi büyük ve mübarek bir ay gölgeledi” buyurarak, Ramazan ayının gelişini insanlara müjdelemiştir. (Et-Terğib, 94-95) Ashab-ı kiram da, her yıl bu mübarek ayı sevinçle karşılamışlardır. Bizler de Ramazan’a kalben, ruhen ve bedenen hazırlıklı olmalı, onu büyük bir sevinç ve coşkuyla karşılamalıyız.

Ramazan Kur’an ayıdır, çünkü insanları karanlıktan aydınlığa çıkaran, en doğru yolu ileten ilâhî kelam olan Kur’an-ı Kerim bu ayda indirilmiştir. Nitekim Yüce Allah: “Ramazan ayı; insanlar için bir hidayet rehberi, doğru yolun ve hak ile batılı birbirinden ayırmanın apaçık delilleri olarak Kur’an’ın kendisinde indirildiği aydır” (Bakara, 2/185) buyurmaktadır.

Ramazan-ı şerif oruç ayıdır. İslâm’ın beş temel esasından birisi olan (Buharî, İman, 2; Müslim, İman, 5) oruç ibadetinin Ramazan ayında yerine getirilmesi farzdır. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmaktadır: “Ey iman edenler! Oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı. Böylece umulur ki (haram ve günahlardan) korunursunuz.” (Bakara, 2/183)

Ramazan ayı bağışlanma ayıdır. Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Allah Ramazan orucunu farz kıldı. Ben de gece ibadetini (teravih namazını) sünnet kıldım. Kim, faziletine inanarak ve alacağı mükâfâtı Allah’tan umarak orucunu tutup, gece ibadetini yaparsa, anasından doğduğu gün gibi günahlarından kurtulur.” (Nesai, Sıyam 40; İbn Mace, İkame 173)

Ramazan hayır, iyilik, yardımlaşma ve dayanışma ayıdır. Mü’minler, Ramazan’a mahsus sadaka-ı fıtırlarının yanı sıra servetlerinin zekâtını da genellikle bu ayda fakirlere ulaştırmaya gayret ederler. Ayrıca bu ayda nafile olarak sadakalar verilir, mü’minler iftar ve çeşitli vesilelerle birbirlerine ikramlarda bulunurlar, yapılan infaklarla ihtiyaç sahipleri görüp gözetilir.

Bu ay; tutulan oruçları, kılınan teravih namazları, okunan hatim ve mukabeleleri, fitre ve zekâtları, iftar ve sahurları, dua ve niyazları ile baştan sona bir rahmet, mağfiret, bereket ve mükâfat ayıdır. Ramazan-ı şerif Hz. Peygamber (s.a.s.)’in ifadeleriyle; “Cennet kapılarının açıldığı, cehennem kapılarının kapandığı ve şeytanların zincire vurulduğu bir aydır.” (Buharî, Savm, 5; Müslim, Sıyam, 1)

Ramazan ayı mü’minler için kötü huylardan ve alışkanlıklardan kurtulma ve ahlâken olgunlaşma fırsatıdır. Sürekli kötülüğü emreden nefis, bu ayda yapılan mücahede ile terbiye edilir. Zira Kur’an’da, orucun farz kılınmasının amacının takvaya ulaşma/Allah’tan sakınma olduğu bildirilmiştir. (Bakara, 2/183) Hz. Peygamber (s.a.s.) de, “Oruç günahlara kalkandır” (Buhârî, Savm, 8) buyurmuştur.

Ramazan ayı; kötülüklerin unutulduğu, haramların terkedildiği, kulluk şuurunun doruk noktaya ulaştığı bir aydır. Bu ay mü’minlerin dua ve ibadetlerini artırdıkları, tövbe ve istiğfarla günahlarından arındıkları, iyilik ve hayırda yarıştıkları, birlik, beraberlik ve kardeşlik duygularının pekiştirildiği bir aydır.

Ramazan, mü’minler için muhasebe ve yenilenme ayıdır. Müslümanlar bu ayda kötü alışkanlıklarından kurtularak iyi, güzel ve yararlı yeni alışkanlıklar kazanma fırsatı bulurlar. Bundan dolayı Diyanet İşleri Başkanlığımız, her Ramazan ayında fert ve toplumun huzur, güven ve mutluluğu için hayati öneme sahip konuları gündeme taşımakta, Ramazan ayının manevî atmosferi içerisinde bu konuların daha iyi anlaşılıp yaşanmasını hedeflemektedir.

Bu yılın Ramazan ayı teması da, “Helal Kazanç ve Helal Lokma” olarak belirlenmiştir. Bu vesileyle; helal kazanç temin etme ve helal lokma ile beslenme konusunda öteden beri millet olarak sahip olduğumuz hassasiyetlerimize yeniden canlılık kazandıracak, hata ve eksiklerimizi giderme imkanı bulacağız.

Yüce Dinimiz İslam helal kazanç temin ederek helal lokma yemeye büyük önem vermiştir. Yüce Allah, Kur’an-ı Kerim’de; “Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda batıl yollarla yemeyin. Ancak karşılıklı rıza ile yapılan ticaretle olursa başka. Kendinizi helak etmeyin. Şüphesiz Allah size karşı çok merhametlidir” (Nisâ, 4/29) buyurarak, meşru olmayan yollardan kazanç elde etmeyi yasaklamıştır.

Hz. Peygamber (s.a.s.) de, “Kazancın hangisi en iyi ve temiz olanıdır” şeklindeki bir soruya, “Kişinin el emeği ve aldatma bulunmayan meşru ticaret ile elde ettiği kazançtır” (Ahmed, IV, 141) cevabını vererek mü’minleri haksız kazanç elde etmekten sakındırmıştır. Bir başka hadislerinde ise kişinin yediği en hayırlı yiyeceğin kendi elinin emeği ile kazandığı yiyecek olduğunu bildirmiştir. (Buharî, Büyû, 15)

Görüldüğü gibi İslam, el emeği ve meşru ticaret ile kazanç elde etmeyi teşvik etmiştir. Müslüman, çalışıp çabalamadan başkalarının sırtından veya meşru/helal olmayan yollardan kazanç elde etmekten sakınmalı; kazancının nereden ve nasıl geldiğine dikkat etmelidir. Müslümanın, dinimizce meşru sayılan işlerde çalışması, helalinden rızık kazanması, yenilip içilmesi haram olan gıdalarla beslenmemesi ve çoluk çocuğuna da helal lokma yedirmesi gerekir.

Meşru yollardan kazanç temin etmek toplumun güven ve huzuru için önemli olduğu gibi, helal gıdalarla beslenmek de dua ve ibadetlerin kabulü için gereklidir. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.s.) yediği, içtiği haram olan kimselerin dualarının kabul edilmeyeceğini belirtmiştir. (Müslim, Zekât, 65)

Allahu Teâlâ ve Hz. Peygamber (s.a.s.) tarafından nelerin yenilip içilmesinin helal veya haram olduğu bildirilmiştir. Bunlara örnek olarak; Allah’tan başkası adına kesilmiş hayvanların etleri, İslamî usullere uygun kesilmemiş hayvan etleri, leş, akıcı kan, domuz eti ve ürünleri, alkollü içkiler, pis ve sağlığa zararlı olan maddeleri sayabiliriz. Bunların yanında, hileli alışveriş, hırsızlık, gasp, faiz, rüşvet, yolsuzluk, şans oyunları, kumar gibi dinen meşru olmayan yollardan elde edilen kazançlar ile çalışanların görevlerini ihmal etmeleri, işverenlerin çalışanlara hak ettiği ücretlerini ödememeleri ve zenginlerin zekâtlarını vermemeleri durumunda elde ettikleri kazançları da haram kapsamında değerlendirilmektedir.

Kur’an-ı Kerim’de helal ve temiz rızıklardan yenilmesi emredilerek şöyle buyrulmuştur: “Allah’ın size rızık olarak verdiklerinden helal, iyi ve temiz olarak yiyin ve kendisine inanmakta olduğunuz Allah’a karşı gelmekten sakının.” (Mâide, 5/88) Peygamber Efendimiz (s.a.s.) de, “İyi ve temiz olandan başka bir şey yememeye gücü yeten kimse bunu yapsın / sadece iyi ve temiz olan şeyleri yesin” (Buharî, Ahkâm, 9) buyurarak, temiz ve helal gıdalarla beslenmenin önemini belirtmiştir.

Bütün canlıların rızıklarını veren Allah’tır. (Hûd, 11/6; Ankebût, 29/60; Zariyât, 51/58 vd.), İnsan çalışıp çabalayarak helal yollardan rızkını aramalı, rızık konusunda endişeye düşerek meşru olmayan kazanç yollarına sapmamalıdır. Hz. Peygamber (s.a.s.), bu konuda tavsiye ve uyarılarda bulunmuş ve şöyle buyurmuştur: “Ey insanlar! Allah’a karşı gelmekten sakının, rızkı güzel bir şekilde kazanın, çünkü hiçbir kimse biraz gecikse bile rızkını tamamen almadıkça ölmeyecektir. Allah’a karşı gelmekten sakının. Rızkı güzel bir şekilde elde edin. Helal olanı alın, haram olanı bırakın.” (İbn Mâce, Ticaret, 2)

Dinimizde haram-helaller açıklanmış olmasına rağmen, insanlar bir şeyin helal mi yoksa haram mı olduğu konusunda şüpheye düşebilmektedir. Hz. Peygamber (s.a.s.) böyle durumlarda yapılması gerekenleri şöyle açıklamaktadır: “Helal bellidir, haram bellidir. Bu ikisinin arasında birçok kişinin bilmediği şüpheli şeyler vardır. Kişi bunlardan sakınırsa dinini, onur ve haysiyetini korumuş olur...” (Buharî, İman, 39; Büyû’, 2; Müslim, Müsâkat, 107-108)

Mübarek Ramazan ayını fırsat bilerek, ticaretimizi, alışverişimizi gözden geçirmeli, nereden, nasıl kazanç temin ettiğimizin, kazandıklarımızı nerelere harcadığımızın muhasebesini yapmalıyız. Yüce Rabbimizin şu ikazını da asla hatırımızdan çıkarmamalıyız: “Size rızık olarak verdiğimiz şeylerin temiz ve helal olanlarından yiyin. Bu konuda aşırı da gitmeyin, yoksa üzerinize gazabım iner. Gazabım da kimin üzerine inerse, o muhakkak helak olmuş demektir.” (Tâhâ, 20/81)

O halde; yüce Rabbimizin emrini yerine getirmek, hoşnutluğunu kazanmak için çalışarak rızkımızı helal yollardan kazanmaya, elimizin emeği olan helal lokma yemeye ve çoluk-çocuğumuza içinde hiç kimsenin hakkı olmayan helal lokma yedirmeye gayret göstermeliyiz.

NOT: Tüm okuyucularımızın Ramazan-ı Şerif ayını tebrik ediyor; bu mübarek ayın ilimiz, ülkemiz, İslam âlemi ve tüm insanlık için hayırlara vesile olmasını Yüce Allah’tan niyaz ediyorum.

SON DAKİKA HABERLERİ

Mehmet Sönmezoğlu Diğer Yazıları