Mükellefin görevleri

Mükellef İslam Dininin emirlerini yerine getirmek ve yasaklarından sakınmakla sorumlu olan Müslüman

kişiye denir.

Bir kimsenin mükellef olabilmesi için üç şart vardır:

1- Akıllı olmak: Aklı olmayan bir kimse, hiçbir ibadetle mükellef değildir.

2- Müslüman olmak: Müslüman olmayan bir kimse, ilk önce Müslüman olmakla mükelleftir. Allah -celle celâlühü-, Müslüman olmayanları kendine muhatap bile kabul etmediği için dünyada iken hiçbir ibadetle mükellef kılmamıştır. Müslüman olmayanlar, hiç şüphesiz âhirette cezasız kalmayıp ebedî olarak cehennemde kalacaklardır. (Bkz: el-Beyyine, 6)

3- Ergenlik (buluğ) çağına ermiş olmak: Ergenlik çağı, genellikle erkek- lerde 12-15; kızlarda ise 9-15 yaşları arası değişmektedir. Gençler, kız olsun, erkek olsun, 15 yaşına geldikleri zaman ergenlik alâmetleri görülmese bile mükellef, yani Allâh’ın -celle celalühü- emir ve yasaklarını yerine getirmekle sorumlu sayılırlar.

Bu şartları taşıyan bir insanın, mü’min veya başka bir deyişle müslüman olabilmesi; yani dünya ve âhiret kurtuluşuna erebilmesi için birtakım şartlar vardır. Bunların ilki, Kelime-i Şehâdeti dil ile söyleyip kalp ile de tasdik ettikten sonra (birazdan detaylı anlatacağımız) dinin temeli kabul edilebilecek otuz iki farza inanması gerekmektedir.

“Ef’âl-i Mükellefîn” yani mükellefin yapması gereken işler sekiz tanedir. Yani yapmış olduğumuz herhangi bir işin hükmü, bu dokuz kısımdan birine girer:

1- Farz: Dinimizde yapılması kesinlikle emredilen şeylere “farz” Farzın yapılmasında büyük sevap, terk edilmesinde ise büyük günah vardır. Farzı inkâr eden dinden çıkar. Farz ikiye ayrılır:

a- Farz-ı ayn: Her mükellefin bizzat kendisinin yapması gereken farzdır. Bir günde kılınan beş vakit namaz, Ramazan ayında tutulan oruç ve diğer farzlar gibi… Meselâ bir mükellef, başka bir mükellefin yerine namaz kılamaz, oruç tutamaz.Bizzat kendisinin yapması gerekir.

b- Farz-ı kifâye: Bazı mükelleflerin yapması ile diğerlerinin üzerinden düşen, yapma mecburiyeti kalkan farzdır. Cenâze namazı gibi. Meselâ bir Müslüman toplumda cenâze olduğu zaman, o cenâzenin namazını hiç kimse kılmazsa, o toplumun hepsi günahkâr olur. Fakat birkaç kişinin kılması ile diğerlerinin üzerinden sorumluluk kalkar.

2- Vâcib: Farz kadar kesin bir delil ile sabit olmamakla birlikte dinimizde yapılması emredilen şeylere “vacib” Vâcibin yapılmasında büyük sevap, terk edilmesinde veya inkâr edilmesinde büyük günah vardır. Vitir namazı, bayram namazı kılmak, kurban kesmek gibi.

3- Sünnet: Farz ve vâcip olmadığı halde Peygamber Efendimiz’in (s.a.s)- ibadet maksadı ile yaptığı şeylere “sünnet” Sünnet ikiye ayrılır:

a- Sünnet-i müekkede: Peygamber Efendimiz’in (s.a.s) devamlı olarak yapıp çok az terk ettiği sünnetlerdir. Sabah namazının sünneti ve teravih namazı gibi.

b- Sünnet-i gayri müekkede: Peygamber Efendimiz’in (s.a.s) bazen yapıp bazen yapmadığı şeylerdir. İkindi ve yatsı namazlarının ilk sünnetleri gibi. Sünnetlerin yapılması, Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in sevgisinin kazanılmasına vesile olur, terk edilmesi ise sevgisini kaybetmesine sebep olur.

4- Müstehap: Yapılmasında sevap olup terk edilmesinde günah olmayan işlere “Müstehap” Nâfile namaz kılmak gibi.

5- Mübah: Mükellefin yapıp yapmamasında sevap veya günah olmayan şeylere “mübah” Yemek, içmek ve uyumak gibi.

6- Haram: Dinimizde kesin olarak yasaklanan şeylere “haram” denir. Haramı işlemek büyük günahtır, inkâr eden ise dinden çıkar. Herhangi bir farz ibadeti terk etmek, zina yapmak,hırsızlık, faiz yemek, kumar oynamak gibi.

7- Mekruh: Haram kadar kesin bir delil ile yasaklanmayıp, dinimizde yapılması istenmeyen şeyler “mekruh” Mekruh ikiye ayrılır:

a- Tahrîmen mekruh: “Harama yakın mekruh” Tahrîmen mekruhu işlemek ve inkâr etmek büyük günahtır. Vâcibi terk etmek gibi.

b- Tenzîhen mekruh: “Helâle yakın mekruh” Tenzîhen mekruhu işlemek günah değildir, fakat dinimizce yapılmaması istenir. Bazı sünnetleri terk etmek gibi.

8- Müfsid: Başlanılan bir ibadeti bozan şeylere “müfsid” Namazda gülmek, oruçlu iken bilerek bir şey yemek, içmek gibi…

Müstehap maddesinin içine Mendûb da girer: Sevilen, yapılması uygun olan, işlenmesi teşvik edilen iş. Dinen yapılması iyi sayılmakla birlikte yapılmamasında sakınca olmayan ve Resulullah (s.a.s)'ın bazan yapıp, bazan terkettiği işler. Buna; müstehap, nâfile, tatavvu ve ihsan adları da verilir. Farz, vacip ve sünnet-i müekkede dışında kılınan namazlar, tutulan oruçlar ve verilen sadakalar bu niteliktedir. Güzel bir iş sayıldığı için mendubu işleyen sevap alır, terkeden ceza görmez.

Sonuç olarak akıllı ve ergenlik çağına gelmiş olan her mü`minin günlük hayatta yapmış olduğu fiiller yukarda açıkladığımız sekiz maddeden birisine girer. Meselâ; meşru yoldan kazanç elde etmek helâl; rüşvet almak haram, ihtiyaç halinde karz-ı hasen almak mübah (câiz); muhtâca ödünç para vermek mendub; borcunu ödemek farz; sıkıntıda olan borçluya genişlik zamanına kadar süre vermek vâcibdir. Dinin emir ve yasaklarını öğrenmek her müslüman kadın ve erkeğe farz-ı ayn; başkalarına fayda verecek derecede ilim öğrenmek farz-ı kifâye; şer`î ilimlerde ihtisas sahibi olmak mendub; övünmek için öğrenmek mekruhtur. Satım akdinin gerektirmediği ve taraflardan yalnız birisinin yararına olân bir şârt müfsid ve böyle bir akid fâsittir. Her insan gücü dâhilindeki fiilleri yapmakla mükelleftir. Gücünün dışındaki işlerle sorumlu tutulmaz. (Fakir olana zekât ve hacca gitmenin emredilmesi gibi).

Bunlar Müslüman olanların yapması gereken fiillerdir.Müslüman bu görevlerini yerine getirir ve bu görevlere sahip çıkar,yeri geldiğinde savunur ve dininin yeryüzünde bir temsilcisi olur.

SON DAKİKA HABERLERİ

Mehmet Sönmezoğlu Diğer Yazıları