MÜSLÜMANLAR İÇİN MESCİD-İ AKSÂ'NIN ÖNEMİ

Etrafı mübarek ve bereketli olan Mescid-i Aksâ’nın, yüce dînimizde ulvî bir yeri ve yüksek bir fazîleti bulunmaktadır. Zîrâ o, İslâm’ın ilk kıblesidir. Müslümanlar,namaz farz olduğu andan itibaren hicretin on altıncı ayına kadar Mescid-i Aksâ’ya yönelerek namaz kılmışlardır. Diğer taraftan Peygamberimizin “İsrâ hâdisesi”nin bitiş noktası ve Mîrâc’ın başlangıç noktası da Mescid-i Aksâ olmuştur. Allâh Resûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, bir hadîs-i şerîflerinde şöyle buyurmuşlardır:

“(Ziyâret maksadıyla) ancak üç mescide seyahat edilebilir: Mescid-i Harâm, benim şu mescidim ve Mescid-i Aksâ.” (Buhârî, Fedâilü’s-Salât, 6; Müslim, Hacc, 288/827)

Diğer bir hadîs-i şerîfte de şöyle buyrulmaktadır: “Hazret-i Süleymân, Beytü’l-Makdis’i binâ ettiği zaman, Allâh’tan kendisine üç imtiyaz vermesini istedi: 1–İlâhî hükme muvâfık düşecek hüküm (verme melekesi) taleb etti; bu O’na verildi. 2–Kendisinden sonra kimseye verilmeyecek bir saltanat taleb etti; bu da O’na verildi. 3–Mescidin inşaatını bitirdikten sonra, bu mescide sırf namaz kılmak için gelenlerin, oradan çıkarken, annelerinden doğdukları gündeki gibi bütün günahları affedilmiş olarak çıkmalarını istedi; bu duâsı da kabûl edildi.” (Nesâî, Mesâcid, 6; İbn-i Mâce, İkâmetü’s-Salât, 196/1408)

YERYÜZÜNDEKİ İKİNCİ MESCİD

Allâh Teâlâ şöyle buyurur: “Şüphesiz, âlemlere bereket ve hidâyet kaynağı olarak insanlar için kurulan ilk ev (mâbed), Mekke’deki (Kâbe)dir.” (Âl-i İmrân, 96) Resûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de Ebû Zer -radıyallâhu anh-’ın bir suâline cevap olarak yeryüzünde ilk inşâ edilen mescidin “Mescid-i Harâm”, ikinci inşâ edilenin ise “Mescid-i Aksâ” olduğunu beyan buyurmuştur. (Bkz. Buhârî, Enbiyâ, 10.)

KIBLENİN MESCİD-İ AKSÂ'DAN MESCİD'İ HARAM'A ÇEVRİLMESİ

Hicretten sonra müslümanlar Mescid-i Aksâ’ya doğru namaz kılıyor­lardı. Bu hâl, hicretin on altı veya on yedinci ayına kadar böyle devâm etti. Ancak yahûdîler, bu durumdan kendilerine bir pay çıkararak üstünlük iddiâ ediyor­lar, bu da Allâh Resûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in mübârek gönlünü mahzûn ediyordu. Zîrâ O’nun gönlündeki kıble, Kâbe idi. Bu gerçekleştiği takdirde, aynı zamanda Mekke’nin fethi için ilk adım atılmış ola­caktı. Bunun için ilâhî müsâadenin gelmesini hasretle bekliyorlardı. Henüz bu müsâade gelmediği için Allâh Resûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in arzusu da düşünceden ileri gitmiyor, sabredip bekliyordu. Nihâyet Receb ayı ortalarında bir pazartesi günü Resûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, Selimeoğulları’nın mescidinde öğle namazını kıldırırken Cenâb-ı Hak vahyini gönderdi:

“(Ey Resûlüm!) Biz Sen’in yüzünün (yücelerden haber bekleyerek) göğe doğru çevrilmekte olduğunu görüyoruz. İşte şimdi Sen’i, memnûn olacağın bir kıbleye döndürüyo­ruz. Artık yüzünü Mescid-i Harâm tarafına çevir! (Ey müslümanlar!) Siz de nerede olur­sanız olun, (namazda) yüzlerinizi o tarafa çevirin! Şüphe yok ki ehl-i kitâb, onun Rablerinden gelen bir hakîkat olduğunu çok iyi bilirler. Allâh onların yapmakta oldukla­rından habersiz değildir.” (el-Bakara, 144)

Bu esnâda ikinci rekâtın sonuna gelmiş olan Resûl-i Ekrem Efendimiz, derhâl yönünü Kâbe’ye doğru çevirdi. Cemaat de saflarıyla berâber döndüler. Hep birlikte yeni kıbleye yöneldiler. Böylece namazın diğer iki rekâtı, Kâbe’ye doğru kılındı. Bu sebeple o mescide, iki kıbleli mescid mânâsına gelen “Mescidü’l-Kıbleteyn” denildi. ( İbn-i Sa’d, I, 241-242.)

İSRÂ VE MİRAÇ HÂDİSESİ

İsrâ hâdisesiyle Mescid-i Harâm’dan Mescid-i Aksâ’ya götürülen Peygamber -aleyhissalâtü vesselâm-’a, buradan semâvâta urûc etme, yâni Mîrâc şerefi bahşolundu. Gerçekten, Mescid-i Aksâ’ya varan Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- buradan Hazret-i Cebrâîl’in rehberliğinde “Sidretü’l-Müntehâ”ya kadar çıktı. Nitekim âyet-i kerimede buyrulur:

“Kulunu (Muhammed -aleyhissalâtü vesselâm-’ı) bir gece, Mescid-i Harâm’dan kendisine bâzı âyetlerimizi göstermek için, etrâfını mübârek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren Allâh, her türlü noksan sıfatlardan münezzehtir. Şüphesiz O, her şeyi hakkıyla bilen, hak­kıyla görendir.” (el-İsrâ, 1)

Âyet-i kerîme, ifâde ettiği mühim ve şaşılacak işlerin ehemmiyetine dikkat çekmek üzere tenzîh ile başlamıştır. Müfessirlerin beyânına göre (SUBHAN), Cenâb-ı Hakk’ın, noksan sıfatlardan tam bir şekilde münezzeh olduğunu ifâde eder. Ayrıca Hakk’ın hârikulâde sanatı karşısında hayret ifâdesi olarak da kullanılmaktadır. Aynı zamanda mühim tesbîhâttandır. Mescid-i Aksâ ve etrâfının mübârek olması ise şöyle îzâh edilmiştir:

Dîn ve dünyâ bereketiyle bereketlendirilmiştir. Etrâfında yeşillikler ve ırmaklar vardır.

Pek çok peygamber orada yaşamış ve bu sebeple de vahyin iniş mekânı olmuş­tur.

İsrâ hâdisesi sebebiyle de ayrıca bereketli kılınmıştır.

Bu yolculukta Cenâb-ı Hak, kulu ve Rasûlü Muhammed Mustafâ -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e acâyip ve hârikulâde hâdiseler göstermiştir. Ayrıca bu yolculukta Allâh Resûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, o gece Mescid-i Aksâ’da bütün peygam­berlere imâm olup namaz kıldırdırmıştır. (İbn-i Sa’d, I, 214.)

Filistin diyarının mübarek kılındığına dair de ayrıca hadisler bulunmaktadır. Bunlardan birinde şöyle buyurulur: 'Allah, Ariş ile Fırat arasını mübarek (bereketli) kılmış ve özellikle Filistin'i mukaddes kılmıştır.' (Bu hadisi Müslim, İman, 282; Münavi, et-Teysir, I/248'de rivayet etmiştir.)

Yüce Rabbimiz Mescidi Aksayı ve Mazlum Filistin topraklarını ve Filistinli Müslüman kardeşlerimizi bir an önce İsrail Zulmünden Azad eylesin.Müslüman kardeşlerimizi mansur ve muzaffer eylesin.Amin

SON DAKİKA HABERLERİ

Mehmet Sönmezoğlu Diğer Yazıları