Ürünlerinin de zekatı vardır: Öşür

Yüce dinimiz İslam’ın beş temel şartından birisi de zekâttır. Toprak mahsullerinin zekâtına da öşür adı

verilir. Öşür, sözlükte “onda bir” anlamına gelmektedir. Dinî bir kavram olarak ise öşür, zirâi mahsullerden

alınan zekâta denir.

Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de; “O, çardaklı, çardaksız olarak bahçeleri, ürünleri çeşit çeşit

hurmalıkları ve ekinleri, zeytini ve narı (herbiri) birbirine benzer ve (herbiri) birbirinden farklı biçimde

yaratandır. Bunlar meyve verince meyvelerinden yiyin. Hasat günü de hakkını (öşürünü) verin…”

(En’âm, 6/141); “Ey iman edenler! Kazandıklarınızın iyilerinden ve yerden sizin için çıkardıklarımızdan

Allah yolunda harcayın...” (Bakara, 2/267) diye emretmektedir.

Ayet-i kerimelerden anlaşıldığına göre, topraktan elde edilen her türlü ürünün nisâp miktarına ulaşması

halinde (5 vesk, yaklaşık 650 kg.) zekâtının verilmesi gerekir. Tarım ürünlerinden zekâtın farz olması kitap,

sünnet ve icmâ delillerine dayanır. İslâm âlimleri tarım ürünlerinden öşür zekâtı vermek gerektiği konusunda

görüş birliği içindedir.

Dinimizde mahsulün öşürünün verilmesinde toprağın işlenmesi ve su kullanımı esas olarak alınmıştır.

Zira Peygamberimiz (s.a.s), “Yağmur ve nehir sularıyla sulanan toprak mahsullerinde onda bir; kova

ile(insan gücü v.b) sulananlarda ise yirmide bir vardır” (Buhârî, Zekât, 55; Müslim, Zekât, 8; Tirmizî, Zekât, 14)

buyurmuştur.

Buna göre toprak emek sarf edilmeden yağmur, nehir, dere, ırmak ve bunların kanallarıyla sulanıyorsa,

çıkan mahsulün 1/10'i; kova, dolap, motor, emekle veya ücretle alınan su ile sulanıyorsa 1/20’i zekât olarak

verilir.

Günümüzde gübre, mazot, işçilik gibi masraflar da üretimin maliyetinde önemli bir yekun

oluşturmaktadır. Bu nedenle, tarımsal ürünlerin zekâtında, elde edilen hasılattan (gayr-i safî), ürün için yapılan

günümüz tarım şartlarının getirmiş olduğu ekstra masraflar çıkarıldıktan sonra, geriye kalan ürünün nisâp

miktarına ulaşması halinde, tabiî yollarla sulanan arazide 1/10, kova, tulumba, su motoru vb. usullerle masraf

veya emekle sulanan arazide 1/20 oranında öşür (zekât) verilmesi gerekir. (DİB. Dini Kavramlar Sözlüğü, Sh. 537)

Eğer arazi iki çeşit sulama ile de yani hem emeksiz ve ücretsiz olarak yağmur veya nehir sularıyla

sulanmış ve hem de emek ve ücret sarf edilerek elde edilen su ile sulanmışsa, yıl boyunca hangi yolla daha çok

sulanmış ise ona itibar edilerek öşür miktarı belirlenir.

Toprak ürünlerinin zekâtı (öşür), hububatta harman vaktinde, meyvelerde ise toplandıktan sonra

verilir. Hanefî mezhebine göre toprak ürünlerinin zekâta tâbi olabilmeleri için üzerlerinden bir yılın geçmesi

(havl) şart değildir. Bir sene içinde kaç defa mahsul alınırsa her defasında zekât verilmesi gerekir. Öşür

yükümlülüğü için akıl ve bulûğ şartı da aranmaz. Mal sahibi çocuk veya akıl hastası ise velî ve vasîleri onlar

adına zekâtlarını vermekle mükelleftir. Mal sahibi hiçbir karşılık beklemeden (meccânen) tarlasını ekilmek

üzere birine verse, çıkan mahsulün zekâtını bu şahıs öder. Arazi ekilmek üzere belli bir ücretle kiralanmış ise

zekât âlimlerin çoğunluğuna göre kiracıdan alınır. Zekâta tâbi mahsuller yetiştikten sonra satılırsa, zekâtı arazi

sahibinden, yetişmeden satılırsa satın alandan alınır. (Diyanet İslam İlmihali, C. I, Sh. 446-447)

Öşür, çıkan üründen verilmesi gerekir, bundan dolayı ürün çıkmayan toprak için öşür gerekmez. Ürünü

bulunmayan meşe, çam, kavak, ot ve benzeri şeylerden öşür verilmez. Ayrıca tarım ürünlerinin bir yıl kadar

dayanabilecek nitelikte olması gerekir. Bundan dolayı dayanıklı olmayan yaş meyve ve sebze türleri için öşür

verilmesi gerekmez. Daha öşrü verilmemiş olan mahsullerden yenilirse, yenilen miktarlar da hesap

edilerek öşrü verilmelidir.

Allahu Teâlâ, mü’minlere, topraktan elde ettikleri mahsullerden muhtaçların hakkı olan öşrü

vermelerini emretmiştir. Öşrünü vermeyenler Allah’a karşı gelmiş ve günah işlemiş olurlar. Onlar dünyada

da, ahirette de bunun cezasını mutlaka göreceklerdir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de, fakirin hakkı olan öşürü

vermek istemeyen kimselerin uğradıkları acıklı akıbetten bahsedilmektedir. (Kalem, 68/17-33)

O halde; dinen zengin sayılan Müslümanların, sahip oldukları zekâta tabi diğer malların zekâtlarını

verdikleri gibi, bu nimetleri ihsan eden Yüce Rabbimize şükür nişanesi olarak, toprak mahsullerinin öşrünü

(zekâtını) de vermeleri gerekir. Zekâtı verilen malların azalmayacağını, bilakis daha da artacağı ve

bereketleneceğini, gönlü alınan ihtiyaç sahiplerinin duaları sebebiyle günahlarımızın bağışlanacağını

unutmamalıyız.

SON DAKİKA HABERLERİ

Mehmet Sönmezoğlu Diğer Yazıları