Manisa yenilgisini neresinden okumak lazım?
Uzunca süredir futbolun değişik veçheleriyle irtibatım sürüyor. Sokakta top oynayıp, televizyonda maç izlemeyle başlayan yolculuğumuz, köşe yazarlığı, futbolcu avukatlığı, kulüp vekilliği derken başka başka merhalelere taşındı.
Dışarıdan bakınca büyülü ve çekici gelen bu dünyanın ya da daha somut tabiriyle endüstrinin, içerisinin ne kadar kaotik ve kirli olduğunu elbette içerisine girdikçe anlamaya başladım. Bu kadar kirin pasın arasında, sektörün içerisindeki insanların her insanın bağlanması için bir sebebi vardı.
Herhalde her şeye rağmen benim irtibatımı güçlü tutan iş ise güncel tabirle nerrative dedikleri, futbolun hikayesi… Bu oyunu, belki de en çok bu anlatısı yüzünden seviyorum ve vazgeçemiyorum.
Bir maçın hikayesi, bir futbolcunun hikayesi, bir formanın hikayesi, bir logonun, bütün bir kulübün, bütün bir memleketin ve hayatın hikayesi aslında…
Buralarda yakaladığım imgeler, somut gerçeklikler ve içsel koşturmalar arasındaki geçişlerden korkunç haz duyuyorum.
Bir taraftar olarak üzülsem de Kocaelispor’un Manisa FK maçı da hikayesiyle müthiş keyif aldığım işlerden oldu. Maç öncesi şehir dinamiklerinin harekete geçirilmesinden başlayarak üstelik. Bilbordlar, bayraklar, bandonun şehir merkezini gezmesi, biletlere yoğun talep…
Maça şok bir başlangıç. Tribünler henüz konfeti şovunu bitirmişken, geçen hafta Amed maçındaki gibi henüz ikinci dakika görülen kırmızı kart ve sahada eksik kalma… Ertuğrul Sağlam’ın gerilen yüzü, taraftarlardan yükselen itiraz ve küfürlerin birbirine karışması… Ve o an muhtemelen hemen herkesin zihninde yankılanan, kötü sona dair düşünceler…
Oyun hareketlendi önce, sonra dengelendi, ileri geri… Fakat gergin başladı maç bir kere... Kırmızı kart arkası sarılar ve bu sefer rakipten bir kırmızı kart… Bir anda iki takım da 10 kişi…Rakibin avantajı kısa sürdü…
Derken hareketlenen tribünler, daha ofansif Kocaelispor… Ceza sahası içerisine atılan pasa ayak sokan futbolcu yerde kaldı fakat pozisyon devam ediyor, direkten dönen top, pozisyon bitti. Bekleyiş, VAR penaltı… Maçın başında 10 kişi kalan takımları ve ellerini başının arasına alan taraftarlara karşılık, 20’den sonra bir müjde…
Rakip kaleci tanıdık profil. Maçtan önce içilen çaylar var. Muhabbetler var. Kendi oyuncuna bakmıyorsun, tanışıklığın fazla olana bakmak istiyorsun. “Kalecinin penaltı anındaki endişesi…” Alman yazarın, varoluşçuluğun, hiçbir şey anlamayışın filan derken, sağa atlayış, kötü penaltı, üstten dışarıda…
Nötrlendi mi şimdi maç, yoksa moral farkıyla geriye…?
Tekrar oynanan oyun, ataklar, engelleyişler, tribünler ayakta, ilk yarı bitmek üzere, içeri giren antrenörler, kalabalık olmadan tuvalet ihtiyacımızı görelimci, namazımızı kılalımcı, simitimizi suyumuzu alalımcı taraftarlar hareket ederken, penaltı pozisyonunun gelişti taraftan bir atak, seken top ve GOLLLL…
Tribünlerde gülen yüzler ve sevinç…
Devre arası taraftarlar mutlu.
Ya ikinci yarı olacaklar…?
İkinci yarı dengeli oyun. Yorulmalar baş gösteriyor. Genç olan takım Manisa. Genç ve diri. Biraz daha kuvvetli ve biraz daha dengeli oynuyorlar. Bilek güreşinde önce oyunu karşı tarafa yıkan oyuncunun yavaş yavaş tüm direnmelerine karşın elinin kendi tarafına ivmelenmesi gibi… Ya da Ukrayna - Rusya savaşı gibi…
Önce eşitlik. Yenilen gol. Ardından değişiklikler. Sonra bir penaltı pozisyonu. Kalede Harun. Yıllar önce Fenerbahçe- Zenit maçında. Tutmuştu evet neden olmasınlar. Uzanamayan bir el ve bir gol daha bir daha değişiklikler. Fakat toparlanma emaresi yok.
Bozguna uğramış bir birlik gibi, mental anlamda düşen ekip toparlanamıyor. Tribünde homurdanmalar başlıyor. Önce futbolcuya, sonra hocaya… Ardından ıslıklamalar başlıyor, kurban, futbolcuların ayağına değince top… Son atak, son pozisyon, son ıska ve son düdük. Nihayetinde maç neticeleniyor.
Bir yandan galip bir azınlık. Kariyerinin başlarında bir adam var. 3. Lig’de yaptıkları ona kademe atlatmış. Burada başkaca bir hikaye yazmak için, fırsat sunulmuş ve iyi değerlendirmeye çalışıyor. Bir yandan mutsuz binler…
Binlerin içinde sahanın içinde savaşan ordunun komutanına muhalefet edenler içten içe mutlu belki de. Üst üste alınan iki mağlubiyet, ordu komutanın kellesi için dolması gerekli zamanı yakınlaştırıyor. Pahalı teçhizatlara sahip ordu, avantajlı ve tanıdık sahada aldığı mağlubiyetle sarsılmış durumda.
Biz ise bu komutanla savaşın sonunu mutlu getireceğine inandığımız, ya da bitmesini temenni ettiğimiz gazavanatnamenin gelecek satırlarını bekliyoruz.