Dolu dizgin yıllar
Geçiyor zaman, akıyor da durmuyor. Saatler zalim, günler daha da zalim. Zalim, çünkü durması yok. Zaman nasıl işlerse, bizim boynumuz kıldan ince kalır onun için.
Geçiyor zaman, akıyor da durmuyor. Saatler zalim, günler daha da zalim. Zalim, çünkü durması yok. Zaman nasıl işlerse, bizim boynumuz kıldan ince kalır onun için.
Her sabah işe, hastaneye giden milyonlarca insan var. Hepsi bir yere yetişmeye çalışıyor. Yetişmek zorundalar, çünkü biliyorlar ki zamanın affı yok. Yıllar geçip gittikçe çoğalan umutlar ve keşkeler aynı anda paralel devam ediyor. Çünkü insan zamanla anlıyor ne yapması gerektiğini ve kaçırdığı her şeyin kıymetini...
Yaşlandıkça kırışan yüzlerimiz mi bizi üzgün yapan yoksa? Ama dedim ya, zalimdir zaman. Acıması, sabrı yoktur, beklemez. Geçip gider. Her gördüğümüz yaşlı ve ölen her insana ait olan mezarlık, bize geleceğimizi anlatırken; her gördüğümüz bebekler ve çocuklar da geçmişimizi bize hatırlatırlar.
"Keşke hep çocuk kalsaydım" cümlesini çoğu kez birçok insandan duymuşuzdur. Bir çocuk büyümek ister ama bir yetişkin ise zamanı geriye almak istese de bunun mümkün olamayacağını bilir. Acaba bize verilen süreyi değerlendirmeyi mi bilmiyoruz? Biraz düşününce bu sorunun cevabı "evet" olsa yanlış ifade edilmiş olmaz. Dizginliyor bizi zaman, geçen her saniyenin değerini daha da ikiye katlıyor.
Hayatta mümkün olabilen tek şeydir bize verilen süreyi doğru şekilde değerlendirebilmek, elimizde olan bir nimet.