Anayasa değişince karnımız doyacak mı?
Okulların da açılmasıyla yaz sezonu artık kapanıyor. Seçim sonrasına denk gelen yaz aylarını son derece verimsiz geçirdi Türkiye. Seçimden önce geçici pansumanlarla, ağrı kesicilerle ötelenen ekonomik sorunlar gün gibi ortaya çıktı. 20 liranın altında kalması için baskılanan dolar, 27 liraya yükseldi. Seçimde bol keseden dağıtılanları geri toplamak için vergi zamları yapıldı. Akaryakıt fiyatları iki katına çıktı. Enflasyon uçtu.
Büyük umutlar bağlanan Mehmet Şimşek liderliğindeki yeni ekonomi yönetimine karne vermeye kalksak, ortadan hallice diyebiliriz. Şimşek ilk 100 gününde beklentileri karşılayamadı. Bunun en önemli nedeni müdahalede geç kalması ve yavaş davranması oldu. Külliye’den Şimşek’e zaman zaman kırmızı, zaman zaman yeşil ışık yandı. Kırmızı ışık, enflasyonla mücadelenin hızlı ve etkili bir şekilde başlamasını engelledi.
1 Ekim’de TBMM’nin açılmasıyla yasama yılı da başlayacak. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın son dönemde yeni Anayasa tartışmalarını yeniden canlandırmaya çalıştığını görüyoruz. Erdoğan’ın niyeti belli ki yeni yasama yılında bu konuyu bir kez daha parlamento gündemine getirmek. Bugüne kadar 12’si AK Parti döneminde olmak üzere 24 kez değiştirilen, en son 2017’de referanduma sunulan 12 Eylül Anayasası’nı bir kez daha “sivilleştirme” ihtiyacı hasıl olmuş demek ki! Kararları uygulanmayan Anayasa Mahkemesi orada duruken, Anayasa’yı değiştirmenin anlamsızlığı da ortada değilmiş gibi.
Vatandaşın gündeminde ise başta ekonomi olmak üzere bambaşka sorunlar var. Araştırmalar gösteriyor ki, seçmenin yüzde 80’e yakını gidişattan memnun değil. Çalışan kesimin büyük çoğunluğunu oluşturan asgari ücretliler açlık sınırının altında yaşıyor. Asgari ücretli açlıkla sınanırken iş veren de asgari ücretin yüksek olmasından, ihracat yapamamaktan şikayet ediyor. Böyle temel meseleleri var ülkenin.
Diğer yandan göçmenler yakıcı bir başka sorun olmaya devam ediyor. Göçmenlerin yarattığı huzursuzluk giderek artıyor. Vatandaşların büyük çoğunluğu Türkiye’yi tehdit eden en önemli sorunun göçmenler olduğunu düşünüyor. Adalet, eğitim ve sağlık gibi alanlarda da memnuniyetsizlik artarak devam ediyor. Seçime gidilirken iktidarın ön plana çıkardığı terör tehdidi ise vatandaşın gündeminde bile değil neredeyse. Araştırmalarda “terör en büyük sorun” diyenlerin oranı yüzde 5’lerin altına gerilemiş durumda.
Peki Erdoğan, yerel seçimler yaklaşırken neden Türkiye’nin gündemine Anayasa değişikliğini getiriyor? Yine anketler gösteriyor ki AK Parti oyları düşüşte. Erdoğan’ın seçmenini sandığa taşıyabilmesi için yeni bir kutuplaşma gündemine ihtiyacı olacaktır. Anayasa’da yapılacak bazı değişikliklerle kadın ve LGBTİ meselesini kaşımayı hedefliyor olabilir. Medeni Kanun’un tümüyle değiştirilmesi de gündemde. İnsan ve kadın haklarına yönelik hamleleri içerecek bir girişim karşı taraftan gelecek tepkiyle birlikte kutuplaşmayı canlandırarak safların sıkılaştırılmasına hizmet edebilir.
Bazı yorumculara göre ise, Erdoğan siyasi hayatını sonlandırıken Türkiye’ye kendi siyasi ideolojisine uygun bir Anayasa bırakmak istiyor. Her halükarda Türkiye’yi siyasi olarak son derece çalkantılı bir dönem bekliyor olabilir. Bu noktada seküler seçmen, 14-28 Mayıs hezimetinin ardından savrulduğu depolitize konumu terk etmek zorunda kalacaktır.
Peki böyle bir durumda, seçmeni seçim yenilgisi ve ekonomik sorunlarla başbaşa bırakıp kendi iç kavgalarına yönelen muhalefetten ne beklenebilir? Muhalefet partilerinin parti içi ve partiler arası çekişmeleri aşabilmeleri mümkün olabilecek mi?
50 yıldır orta-üst gelir grubundan yüksek gelir grubuna sıçramayı başaramayan Türkiye, yıllarını siyasi tartışmalara harcadı ve harcamaya devam ediyor. Bu yüzden de ekonomik istikrara bir türlü kavuşamadı. Kültür savaşları ile kaybedilen yıllardan başta siyasiler olmak üzere hepimiz sorumluyuz.