AYM kararlarının uygulanmadığı ülkede, Yunus Emre Göçer için adalet aramak

Türkiye’nin her yıl 30 milyon dolar yardım yaptığı Somali’nin cumhurbaşkanı Hasan Şeyh Mahmud’un oğlu Muhammed Hasan Şeyh Mahmud’un motokurye Yunus Emre Göçer’i trafikte öldürüp ülkeden kaçtığının ortaya çıkması, doğal olarak infiale neden oldu.

Gencecik bir baba, muhtemelen Mahmud araç kullanırken telefonuyla oyalandığı için canından oldu. Mesleği olmayan bir ev kadını ve biri otizm hastası iki çocuk ortada kaldı. Bay Muhammed de tarifeli seferle Türkiye’den kaçtı. Gazeteciler olmasa, sosyal medya olmasa Mahmud efendi tereyağından kıl çeker gibi yakayı sıyıracak ve biz yabancıların TC vatandaşlarını öldürüp elini kolunu sallayarak kaçabileceği bir ülkede yaşadığımızı bilmeyecektik.

Kamera görüntüleri ile polis tutanağı arasındaki fark, tüylerimizi diken diken etti. Kaza tutanakta “Önde seyir halinde bulunan Göçer direksiyon hakimiyetini kaybederek kaldırıma çarpar, kaldırımdan sekerek Mohamud’un kullanmış olduğu aracın önüne düşer” şeklinde akıllara zarar beşinci sınıf bir film sahnesi gibi anlatılmış. Görüntüler bu ifadeleri yalanladığına göre, bu tutanağı yazan polisler ne yapmaya çalışıyordu, talimatı nereden alıyordu? Herhangi birimiz trafikte nüfuzlu biri tarafından öldürülürsek polisler böyle tutanak mı hazırlayacak, böyle tutanaklar hazırlanıyor mu rutin olarak? Bunu koyun bir kenara...

Yunus Emre Göçer'in eşi Öznur Göçer’in iddiası da kanımızı dondurdu. Polis Göçer’e eşinin intihar ettiğini söylemiş! Görüntüler ortaya çıkmasaydı kadıncağız kocasının intihar ettiğini sanacaktı, bütün hayatını bu eylemin nedenlerini anlamaya çalışarak geçirecek, belki eşini, belki kendini suçlayacaktı. Çocukları babasız büyümekle kalmayacak, babalarının intihar ederek kendilerini terk ettiğini sandıkları için travmatize olacaktı. Bundan sonra polis bir yakınımızın intihar ettiğini söylediğinde onlara nasıl inanacağız? Bunu da yazalım kenara...

Bir de olayın savcılık boyutu var. Gazeteci İsmail Saymaz’ın anlatımına göre, karakolda kaza görüntülerini izleyen başka polisler, nöbetçi savcıyı arayarak durumu anlatıyor. Bununla kalmayıp görüntüleri savcıya gönderiyorlar. Buna rağmen tutuklama kararı çıkmıyor! Maktulün avukatı da ertesi gün İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvurarak şahsın kaçma şüphesine dikkat çekerek tutuklanmasını istiyor. Netice alamayınca dört gün sonra bir dilekçe daha yazıyor. Bu arada hastanede olan Göçer ölüyor ve savcı buna rağmen zanlının tutuklanması yönünde talimat vermiyor! Bu savcılar neden ve nasıl uygulamaya aykırı bir biçimde bu kararları alıyor? Bırakın kaçma şüphesini, kaçması kesin olan bir yabancıyı nasıl serbest bırakıyorlar? Yabancılar bu ülkeye gelip canının istediğini öldürdükten sonra tarifeli uçakla ülkesine geri dönebilir mi demek istiyorsunuz siz bize?

Böyle bir skandal normal bir ülkede yaşansa, ilk istifa edecek olan adalet bakanı olur. Çünkü bu olay adalet mekanizmasının battığını gösterir ama bizde bırakın istifayı gazeteciler adalet bakanına soru sordukları için “kötü niyetli” olmakla suçlanıyor. Muhabir “Somali Cumhurbaşkanı’nın oğlu…” diye soru sormaya başlarken Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, “Gündem Filistin… Bakın gündem Filistin… Tamam mı? Gündem Filistin arkadaşım… Arkadaşım Filistin bak…” diye sözünü kesiyor ve sordurmuyor o soruyu! Filistin’de öldürülenler can da Türkiye’de öldürülenler can değil mi? Sizin başında bulunduğunuz bir kurumda ülkeyi sarsan bir skandal yaşanmış, şu an başka bir gündeminiz olamaz. Filistin konusu ile ilgilenecek merciler belli bu ülkede, bizim sizden beklentimiz adaletle ilgilenmeniz.

Bakan Tunç’un tepkiler üzerine yaptığı açıklama ise akıllara zarardı. FOX muhabirinin bir gün önce aynı konuda soru sorduğu halde bir gün sonra yeniden sormaya çalışmasının kötü niyet ve dezenformasyon olduğunu savundu! Soracak tabii ki, her gün yeni bir gelişme yaşandı mı diye soracak, işi bu onun. Siz de madem istifa etmiyorsunuz, görev alanınızla ilgili sorulara muhatap olacaksınız. Hoşlanmadığınız sorular karşısında Filistin’i kendinize kalkan yapacaksanız da eleştirileri göğüsleyeceksiniz.

Peki birileri de bize “Anayasa Mahkemesi kararlarının uygulanmadığı bir ülkede, siz adalet bakanından, hakimden, savcıdan, polisten ne bekliyorsunuz ki?” diye sorsa ne cevap vereceğiz?

Adalet mekanizmasının işleyişi ile ilgili sorunlarla karşılaştığımızda kendimize her şeyden önce şunu sormalıyız: Siyasallaşan bir yargıdan adalet beklemekle başlamadı mı bizim büyük aymazlığımız?

Balık baştan kokmuştu oysa.