Bir özel okul öğretmeninin feryadı!

Belirli süreli iş sözleşmesine bağlı olarak çalışan özel okul öğretmenleri çok zor şartlar altında çalışıyor. İşte gazetemize ulaşan bir özel okul öğretmeninin feryadı.

Bir özel okul öğretmeninin feryadı!

Atama bekleyen ve KPSS sonrası yapılan mülakatlarda elenen öğretmenler özel okullarda çalışmaya başlıyor. İşveren tarafından ‘belirli süreli iş sözleşmesi’ ile işe alınan öğretmenler zor şartlar altında yaşam mücadelesini sürdürüyor.

DEĞER GÖRMÜYORLAR

Özel okul öğretmenleri değer görmediklerini ve sürekli ödün veren tarafın kendileri olduğunu, kaderlerinin iş verenlerin dudakları arasında olduğunu ifade ediyor. Ayrıca Kocaeli’de bir grup özel okul öğretmeni hakları için mücadele etmeye hazırlanıyor. İşte bir özel okul öğretmenin feryadı:

“24 KASIM’DA BİZİ MUTLU ETTİLER”

“24 Kasım Öğretmenler Günü; özel ve devlet kurumlarında, merkezde, kırsalda kısacası tüm yurtta çok renkli kutlamalarla geçti. Öğrencilerimiz, idarecilerimiz, velilerimiz, yerel ve geneldeki tüm yöneticilerimiz; öğretmenlerimize şükranlarını bildirdiler. Bizleri mutlu ettiler.

“25 KASIM’DA HER ŞEY ESKİYE DÖNDÜ”

Ama 25 Kasım’da her şey eskiye döndü. Öğretmen, yine, 23 Kasım’daki yalnızlığına geri geldi. Bugün size eğitimdeki sorunların küçücük bir bölümünden bahsetmek istiyorum. Şunu en baştan hatırlatayım, bu yazıyı kaleme alan kişi bir özel okul öğretmenidir. Dolayısıyla eğitimin özel sektördeki durumunu size aktarmaya çalışacağım.

BAKAN TEKİN’İN AÇIKLAMASI

Milli Eğitim Bakanı Sayın Yusuf Tekin, 10 Temmuz’da katıldığı bir canlı yayında özel sektör öğretmenleri için “Onlar, benim öğretmenimin girdiği sınavda başarılı olmuş değiller. O yüzden oralarda çalışıyorlar" şeklinde bir açıklama yaptı. Özel sektör temsilcilerinden bu beyanata karşılık hiçbir açıklama gelmedi (geldiyse de biz kaçırdık).

“İSTİHDAM ETTİĞİNİ UNUTUYOR”

Sonra Sayın Bakan, 31 Eylül tarihinde bir toplantı sırasında “…. özel okul, özel öğretim kurumu sahibi kurucusu, temsilcisi bütün arkadaşlara ayrıca teşekkür ediyorum." dedi. Fakat Sayın Bakan’ın yaptığı kıyaslamada “onlar” dediği özel okul öğretmenlerini “başarısız” olarak tanımlarken bir vesileyle teşekkür ettiği “oralarda”nın sahipleri kurucuların bu öğretmenleri istihdam ettiğini unutuyor sanırım (oralar diye tabir edilen yapılar ciddi yatırımlardır, milli servettir.).

“TEK BAŞLARINA KATLANIYORLAR”

Özel sektör öğretmenleri işte bu tek boyutlu iletişimden kaynaklı büyük sorunlar yaşarken yetkililer tarafından yapılan tanımlamaların da sonuçlarına (psikolojik, pedagojik, ekonomik ….) tek başlarına katlanıyor. Yani özel okul öğretmenine “Onlar”; kurucu ve temsilcilerine “arkadaşlar” tabiri aslında sektördeki sorunların, yetkililer tarafından nasıl anlaşılmakta olduğunu bize gösteriyor.

“NASIL MI? ANLATAYIM…”

Özel okul öğretmenleri “belirli süreli iş sözleşmesi” ile 1 yıllık bir süre için “oralar” ile yani özel kurumlarla anlaşmaktadır. Sözleşmenin uzatılması ya da uzatılmamasına dair görüşmeler eğitim-öğretim sürerken yapılmaktadır. Bu süreç takdir edersiniz ki sıkıntılı-stresli bir şekilde geçmektedir. Belirsizlik hali her iki taraf için de geçerlidir. Fakat öğretmenin eli çok zayıftır.

“ÖDÜNLER VEREN TARAF”

Çünkü öğretmen sözleşme devamlılığını sağlayabilmek için ödünler veren taraftır. Sınıfta işini yapmaya çalışan öğretmen beri taraftan işveren, onun temsilcisi ve/veya idarecileri ile iyi geçinmek zorundadır. Her çocuk bir dünyadır. Öğretmen o dünyaya en doğru şekli vermeye çalışırken kendisinin geleceği büyük bir muammadır.

“MANTIĞINI ANLATAMIYORSUNUZ…”

Bu yüzden bir öğretmenin gidişi herhangi bir şeyin gidişi ile kıyaslanamayacak etkiler bırakabilir. Ama gelgelelim siz bunu “belirli süreli iş sözleşmesi” mantığına anlatamıyorsunuz. O öğrencinin, onun velisinin, öğretmeninin birbirleri ile yakaladıkları uyum bir anda “belirli süreli iş sözleşmesi”nin maddelerinin gerisine düşebilir. Peki, iyi de bu maddelerde ne var?

“ÖZEL OKUL ÖĞRETMENİ OLMANIN ZORLUKLARI”

Aslında neyin olmadığı anlatılırsa neyin var olduğu daha rahat anlaşılacaktır. Özel okul öğretmenleri “5580 sayılı Kanun ve buna göre çıkarılan yönetmelik hükümlerine, 4857 Sayılı İş Kanunu, Türk Borçlar Kanunu ve sosyal güvenlik yönünden 5510 sayılı Kanun hükümlerine, yetki, sorumluluk, ödül ve cezalar ile bunların uygulanması bakımından; 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu ve Milli Eğitim Bakanlığının mevzuatına tabidir”. Sadece bu açıklama bile özel okul öğretmeni olmanın güçlüklerini gösteriyor.

“İŞÇİ, ÖĞRETMEN, MEMUR…”

Sözleşmesini işçi olarak yapan, öğretmen olarak çalışan, memur olarak değerlendirilen özel okul öğretmeni ilk adımdan itibaren hukuki olarak zorlu bir sürece giriş yapıyor. Bu durum sürecin işleyişinde büyük bir karmaşanın ortaya çıkmasına neden oluyor. Herhalde böylesine karmaşık bir hukuki düzeni bir öğretmenin bilmesi beklenemez. Bu öyle bir bilinmezliktir ki keyfiyeti de beraberinde getirmekte ve özel okul öğretmeninin toplumsal konumunu geriye atmaktadır.

“FAZLA MESAİLER ÜCRETLENDİRİLMEZ”

Bu keyfiyet örneğin sözleşmelerde yönetmeliklerin aksine 20 ders saatinin üzerinde 40 saate varıncaya kadar bir çalışma zamanını öngörebilmektedir (“aylık ücret karşılığı ders saati” karşılığında en az asgari ücret ödenmesi gereken ders saati sayısı 20 saatten fazla olamaz). Nöbetler ve fazla mesailer ücretlendirilmez. Yol ve yemek sözleşmelerde bulunmaz fakat hak yemeyelim uygulamada söz konusudur o da ilk krize kadar.

“HER SENE YENİDEN…”

Enflasyon farkının yansıtılması sözleşmelerde yer almadığı gibi söz konusu dahi olmaz. Promosyondan bahsetmeyeyim bile. Neyse daha yazmayayım yoksa liste böylece uzar gider. Hangi şartlarda çalışmaz konusunu kısmen gördük, şimdi de hangi çerçevede çalışır ona bakalım: “Belirli süreli iş sözleşmesi” ile çalışır öğretmen. Yani sözleşmesini her yıl yenileme çabasıyla yıllarını geçirir. Her sene yine, yeni, yeniden görüşme masasına davet edilir.

“CEKETİNİ ALIR GİDER ÖĞRETMEN”

Performansı değerlendirilir. İdareci, veli, öğrenci memnunsa o zaman sözleşme imzalanır. Ama bu üçlüden herhangi biri memnun değilse işler zora girer öğretmen için. Memnuniyetsizliğin boyutu artarsa o zaman ceketini alır gider öğretmen. Hani derler ya, okul-veli-öğrenci üçgeni… O, özel okulda öyle olmuyor. “Belirli süreli iş sözleşmesi” bu durumu çokgene çeviriyor. İşverenin de onun temsilcisinin de iktisadi yöneticilerinin de işin içine karıştığı oluyor sıklıkla. Böylece çok bilinmeyenli bir denklem arapsaçı misali öğretmenin önünde çözüm bekliyor.

“ÖĞRETMEN BASKI GÖRÜR, SUSAR”

Tabi bu süreçte öğretmen tek başınadır. Sendikası yoktur. Hukuki karmaşayı çözememiştir. Sonuçta öğretmen, pes eder ve sadece yapar tanımlı-tanımsız işlerin tamamını. İşinden ve kendinden uzaklaşır. Öğretmen, artık yönergelerle hareket eden bir organizmadır. Tabi zaman böyle akıp gider. Öğretmen baskı görür susar, ciddiye alınmaz sineye çeker, önemsizleştirilir içine kanar.

“ÖĞRETMEN YALNIZDIR, VE YALNIZ KALACAKTIR”

Dayanacak takati kalmadığında da sektörden çekilir, sessizce kayar gider. Ama tabi her 24 Kasım’da baş tacıdır yine de. Öğretmenlere telefonlar gelir, kendilerine çiçekler gönderilir ve gönülleri alınır. Bahar güneşine kanan çiçek gibi kanar bir anlığına. Ve 25 Kasım gelir. Yine gerçek, tüm ihtişamıyla yükselir güneşle birlikte. Öğretmen yalnızdır ve yalnız kalacaktır.

“KAYBEDECEKLERİ BİR ŞEY DE YOK”

İşte tam da bu sırada birkaç öğretmen ortaya çıkar. Şairin dediği gibi: “Ben yanmasam/Sen yanmasan/Biz yanmasak/Nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa?” kendilerini yakarcasına kariyerlerini tehlikeye atarlar. Evet, bugün Kocaeli’nde bir grup özel okul öğretmeni; inandıkları, hak ettikleri gibi çalışmak ve geçinmek yani yaşamak adına yola çıkmışlardır. Güçlerini birbirlerinden, haklılıklarından almaktadırlar. Kaybedecekleri bir şey de yoktur aslında. Kariyer dediğin, asgari ücretin üç kuruş üstü olmuştur.

“UNUTULMAZ BİR DERS VERECEKLER”

Fazla eğitimli, bolca deneyimli olmalarına rağmen emeklerinin karşılığını alamamaktadırlar. Ve artık ayın sonunu nasıl getireceklerini düşünmek yerine birliklerini büyütmenin yollarını düşünmektedirler. Yollar sonuna kadar açıktır. Evet, öğretmenler de direnişte deneyimsizdir ama biz kolay öğreniriz. “Oraların” sahibi “arkadaşlar” ise direnişe karşı daha deneyimsizdir ve başka sektör patronlarına kıyasla daha kırılgan koşullara sahiptir. Öğretmenlerse kendi koşullarının kader olmadığını, mücadelenin hem zorunluluk hem de onurluluk olduğunu dosta düşmana duyurmaya başlamışlardır. Unutulmaz bir ders vereceklerdir. İyi dersler…”

Kaynak: HABER MERKEZİ