Borçlu muyuz?
Gönül borcu, vatan borcu, namus borcu, kamu borcu, kulluk borcu.
Gönül borcu, vatan borcu, namus borcu, kamu borcu, kulluk borcu.
Gelin isterseniz, yükümlülük, ödev, sorumluluk benzeri tüm kavramları bir paket yapıp adına borç diyelim. Ve bakalım bu borç nedir ne değildir. Öyle ya, borçlarımızı sorgulama hakkımız var. Kime neden borçluyuz.
Daha doğmadan borçluyuz.
Bizi yarattığı ve nimetler verdiği için Allah’a borçluyuz. Sorgulayan var sorgulamayan var.
Başkalarından alıp bize bıraktıkları vatan için atalarımıza borçluyuz. Askerlik yapmamız bir nevi ödeme yerine geçiyor. Neyse ki kadınlar muaf.
Anne babamıza borçluyuz. Kardeşlerimize borçluyuz.
Çatısı altında yaşadığımız için devlete borçluyuz.
Arada bir devletimiz başka devletlerden borç aldığı için başka devletlere ve milletlere de borçlanıyoruz.
Hayatımız sürekli bir borç döngüsü ile geçip gidiyor. Alışverişte borç, ticarette borç, ev sahibine borç, işyerine borç, vergi borcu.
Modern hayat sürekli bizi borçlandırarak yaşatıyor. Kredi kartı hayatın bir parçası olmuş. Kredi kartı borçtan başka bir şey değildir.
Öyle bir noktaya geliyor ki iş; insan eşittir borç oluveriyor.
İstesek de istemezsek de borcu ödemeye çalışıyoruz. Askerlik yapıyoruz. Bir borç ödemesi. Parasal borçları ödüyoruz. Şükrediyoruz kulluk borcu. Anne babamıza saygı duyarız evlatlık borcu. Vatanı severiz borçtan. Genişletmek mümkün.
İnsanlarda ister istemez bir borç ödeme refleksi gelişmiştir. Çünkü din de borçtan bahseder dünya da. İç sesimiz de dış sesimiz de bizi borç ödemeye şartlandırır.
Bazı insanlar borç ödemekte bir gevşeklik gösterir. Bazısı ise asla borçlu kalmayı sevmez. Bizce ikisi de yanılıyordur. Zira ödemeyeceğini zanneden bir şekilde borcu öder. O borcu ödemedikçe aklında bir yer edindiği için o borç onu adeta psikolojik olarak ödemek zorunda bırakır. Borcu ödeyip kurtulduğunu zanneden kişi ise bir daha borçlanmayacağını ya da bu borcun bir son olduğunu düşünerek ödemiş ise o da yanılıyordur. Zira yukarıda kısaca değindiğimiz gibi borç hayatın kendisidir. Hayat biter borç bitmez.
Peki, borçlandık. Bu borcun tahsilatı ne şekilde oluyor. Şahıslar arası borç tahsilatı ya sulhen ya zorla ya da devlet marifetiyle olmaktadır. Şahıstan borç istenir, öderse sorun yok. Şahıs ödemediğinde ya meşru ya da gayri meşru yoldan borç tahsilatı başlar. Gayri meşru olanı başa bela. Zorla şahıs ya kendi borcunu almak isteyecek ya da bir başkası vasıtasıyla yapmak isteyecek. Hukuk düzeni bunu asla korumaz. Aksine alacaklı olan şahıs bu sebeple başı belaya girdiği için alacağından daha fazlasını suçtan kurtulmak için harcamaya başlar.
Devlet eliyle alacağını tahsil etmek ise dava açmak ya da icra marifeti ile olmaktadır. Bu yasal ve meşru olanı gibi görünmesine rağmen, minareyi çalan kılıfı hazırlamıştır mantığı ile aslında ödeme niyeti olmayan borçludan borç tahsili hiç de kolay değildir.
Bir başka mevzu daha var ki o da devletin kendi alacaklarını nasıl tahsil ettiği ile ilgilidir. Devlet kendi alacağına her zaman aslan kesilir. Tahsil edemediği vergileri cezaları çoğu zaman kendi özel kolaylıkları ile tahsil etmeye çalışır.
Son dönemlerdeki ekonomik zorluklar sebebiyle devletin bu alacaklarını tahsil etmede daha seri davrandığı gözlemlenmektedir.
Gelelim devletin bizden alacaklı olduğu ve üzerinde düşünmediğimiz devlet alacaklarının mahiyet ve meşruiyetine.
Sürekli fiyatların artması beraberinde farkında olmadan borcumuzun da artması anlamına gelmektedir. Sahibi olduğumuz malların, aldığımız hizmetlerin vergilerini düşündüğümüzde özellikle son dönemlerde açıklanan vergi oranlarına baktığımızda katlanılmaz bir hal aldığı görülmektedir.
Neden alacağımız sabitken ya da ufak bir artış yaşarken borçlarımız kat kat artmaktadır. Milli güvenlik, terörle mücadele, ekonomik kriz, yolsuzluklar gibi başlıklarla izah edilen bu borç artışları karşısında birey olarak elimizden ne gelir. Devlet harcama yapmış ve payımıza düşen kısım vergiler yoluyla tahsil edilecektir.
İyi bir ülke veya iyi bir insan, borçlarını ödemek için her türlü çabayı göstermelidir.
Devlet borcunu ödeyemeyince ekonomik kriz çıkar ve bu durumu vatandaşlarına yansıtmak zorunda kalır.
Öyle görülüyor ki, cepten çıkan para arttıkça insanlar bu paranın hesabını sormaya başlayacak ve kendileriyle aynı konumda olan başka yerlerdeki insanların neler yaptığına kulak kabartacaktır.
Mesela; Avrupa'da Uluslararası Vatandaş Borç Denetim Ağı (ICAN), aktivistlerin hangi borçların hileli, adaletsiz veya yasa dışı yollarla tahakkuk ettiğini belirlemek için belediyelerin ve diğer kamu kurumlarının defterlerini inceledikleri "vatandaş borcu denetimlerini" teşvik etmektedir.
Ne dersiniz, cebimizden çıkan paralar fazla mı? Bunun biz de hesabını sormalı mıyız? Kime? Nasıl ?