Büyükakın’a “Pişman mısın?” diye sordum

Furkan Çalışkan

Furkan Çalışkan

Tüm Yazıları

...

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Erdoğan’a deprem bölgesinden rekor oy çıktı.
Bunun nedenini anlayamamakla ilgili kimsenin bir problemi yok diye düşünüyorum.
Çünkü sosyal medyada depremin ilk günlerinde, “Burada devlet yok, hiçbir şey yok” algısı yapılmış ve sanki insanların aklında bu söylenenler tamamen gerçekmiş gibi kalmıştı.
Halbuki her yere zamanında ulaşmada eksiklikler olsa da devlet oradaydı.
Devletin orada olduğunu söyleyenler yandaş ilan etse de evet, devlet gerçekten oradaydı.
Devlet oradaydı ki bugün deprem bölgesinde Erdoğan rekor bir oy almayı başarabildi.
Ve sonra sosyal medyada müthiş bir linç başladı depremzedelere karşı.
“Demek ki ölülerini iyi gömmüşler” diyen mi dersin, “Gebersinler” diyen mi dersin, “Haram zıkkım olsun” diyen mi dersin...

Ahlaksızlık ve insafsızlıkta sınır tanımayan bir güruh, ağzına geleni söyledi depremzedelere karşı.
Orhan Gencebay’ın dediği gibi, gönüllerde bir dil yarası açıldı.
Biliyorsunuz, temeliyle dalga geçen bir Defne Devlet Hastanesi vardı.
Başta İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener olmak üzere muhalefetin önde gelen simaları, atılan göstermelik temel yüzünden hükümeti yerden yere vurmuştu.
48’nci günün şafağında güneydoğuya baktığımız zaman devletin söz verdiği gibi hastaneyi tamamladığını da gördük.

Ayrıca Defne’de neler yapılmadı ki?
Kocaeli Büyükşehir Belediyesi başta olmak üzere ilçe belediyelerimiz o bölgede kamp kurdu.
Her belediye ayrı ayrı görevler üstlendi. İlaçlamalar yapıldı, sokaklar temizlendi. Her türlü belediye hizmeti bizzat Kocaelili belediyeler tarafından verildi.
Sahra hastanesi kuruldu Hatay Defne’ye. Konteynır kentler, çadır kentler oluşturuldu.
Defne’ye erzak yağdı. Aç, susuz kimse bırakılmadı.
Emeği geçenlerden Allah razı olsun.
Peki Erdoğan Defne’de ne kadar oy aldı?
Defne’de Kemal Kılıçdaroğlu 80 bin 229 oy ile yüzde 90,41’lik oy oranına ulaştı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ise yalnızca 7 bin 461 oy alabildi ve yüzde 8,41 gibi en düşük oy oranına sahip ilçelerden biri oldu Defne.
Aslında böyle bir köşe yazmayı hiç düşünmüyordum, ancak sosyal medyada hala depremzedelerle ilgili aptal aptal şeyler yazıldığını görünce, Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Büyükakın’ı aradım.
Büyükakın’a Defne’yle ilgili zaten bildiği detayları hatırlattıktan sonra, “Pişman mısın?” diye sordum.
Büyükakın şunları söyledi:

“O ne demek? Asla orada yaptığımız işler, harcadığımız mesai için pişman değiliz. Biz deprem bölgesine kim var kim yok diye gitmedik ki. Gitmemiz gereken yer bize söylendi ve gittik. İşimizi yaptık. Defne’deki insanların görüşlerinin benim için hiçbir önemi yok. Biz insani bir yardım için gittik. Böyle afetlerde insanların siyasi görüşü, mezhebi ayırt edilmez. Sadece yardım edersin, o kadar” dedi.
Sosyal medyada depremzedelerle ilgili yazılanlarla ilgili Büyükakın, “Bunun yorumlanacak tarafı yok. Zırva tevil götürmez. Hiçbir şey söylenemez. Hangi insani değer ölçüsünü alırsan al, o söylenenlere hak vermek mümkü değil. Samimiyetle söylüyorum; Defne’deki seçim sonuçlarına dahi bakmadım. Ne önceden ne kadar oy almışız, ne şimdi ne kadar oy almışız, aklıma bile gelmedi” ifadelerini kullandı.
Özetle, depremzedeler alınan oya göre yargılanacaksa aslında en çok isyan etmesi gerekenlerden biri Tahir Büyükakın’dı.
Ama insan kategorisine sokacağımız herkes gibi Büyükakın’da böyle çirkin hesapların peşine düşmemiş, yapması gerekeni yapmış.
Tartıştığımız, konuştuğumuz şeylere bak.
Allah ıslah etsin, Allah böyle insanlara vicdan nasip etsin.

1,5 ayda 120 genç işten çıkmış

Kocaeli’deki en büyük lastik fabrikalarından birinde çalışan, yetkili bir isimle görüştüm.
İnanılmaz şeyler söyledi. Adam bulamamaktan yakındı.
Üstelik, işe giren insanların çok kısa bir zaman zarfında işten ayrıldığını ifade etti.
Bu yetkili diyor ki;
“Mart ve nisan aylarında, bir buçuk aylık bir zaman diliminde fabrikanın farklı birimlerinde sözleşmeli olarak çalışan 120 kişi işten çıktı.”
Bu işten çıkanların yaş aralığı kaç diye sordum...
Dedi ki;
“Çalışanların yaş aralığı 18-26 arasında gidip geliyor. Minimum 12.000 TL maaş ile işe başlıyorlar. Ancak gençler kısa süre içerisinde şartlardan şikayet ederek işten ayrılıyor. Birçoğu, ‘Ben böyle sıkı şekilde çalışmaya gelemem’ diyor maalesef. İnanın, çalışacak adam bulamıyoruz.”
Belki işin ağırlığına göre maaşları beğenmiyorlardır.
Fakat yine de bu ayrılış sayısı çok fazla değil mi?
Memlekletin işgücü sermayesi noktasında alarm veriyor.
Allah sonumuzu hayreylesin...

Sinan Oğan’a dair...

Ata İttifakı Cumhurbaşkanı adayı Sinan Oğan’ı 18 Nisan Salı akşamı Nokta TV’de yayınlanan Seçim Özel programımızda ağırlamıştık.
Sinan Oğan’ın yayınımıza katılmasının ardından pekçok kişi kendisiyle ilgili fikirlerimi, nasıl bir insan olduğunu sormuştu.
Bende gözlemleyebildiğim kadarıyla kendisiyle ilgili pozitif düşüncelerimi, özellikle Türk siyasetinde önümüzdeki dönemlere damga vurabilecek bir profil olduğunu ifade etmiştim.
Ancak geldiğimiz noktada Sayın Oğan’ın, “Cumhurbaşkanı yardımcısı olabilecekken neden bakan olayım?” ifadeleri beni dehşete düşürdü.
Şimdi bir tarafta Cumhur İttifakı var, bir tarafta Millet İttifakı.
Her iki taraf da kocaman bir seçim süreci geçirdi, kampanya yürüttü.
Her iki tarafın da söylemleri, yaptıkları, ortakları, hedefleri ortada.
Bir kere Sinan Oğan, bunca yaşanan süreçte kimin kendi kriterleri konusunda daha hassas olduğunu belirleyememişse bu çok büyük bir siyasi basiretsizliktir.
Ancak ben kendisinin basiretsiz olduğunu düşünmüyorum.
Artık, kendi siyasi ikbali uğrunda bir pazarlık içinde olduğunu düşünmeye başladım.
Birçok insan da böyle düşünmeye başladı.
Şöyle bir öngörümde var:
Oğan’ın bir pazarlığa giriştiğini hissetmeyen yok.
Belki de Oğan, seçeceği tarafa seçmenini ikna edebilmek adına, “Evlatlarım! Bakın bize pazarlıkçı dediler, onu dediler bunu dediler. Ben hiçbir mevki ve makam talep etmeden şu ittifakı destekliyorum” diyerek kitlesini sürüklemeye çalışacaktır.
Bana kalırsa bu da bir ihtimal.
Ve Oğan, çizilen karizmasını toparlamak için de tam da böyle bir çıkış yapması gerekir.
Son olarak...
Devlet adamı, kendi kişisel ikbali üzerinden pazarlıklar yapmaz.
Devlet adamı, ilkeler üzerinden konuşur, makamlar üzerinden değil.