Dijital Dünyada Onaylanma İhtiyacı: Modern Çağın Yeni Tutsaklığı

Alper Tunga Akkuş

Alper Tunga Akkuş

Tüm Yazıları

Sosyal medyanın derinliklerinde bir yolculuğa çıktığımızda, insanların çevresindeki kişilerin sanal beğenilerini kazanmak için aslında olmadıkları kişilermiş gibi davrandıklarına sıkça rastlıyoruz.

Gülmek istemedikleri halde gülüyor, beğenmedikleri şeyleri beğeniyorlar. Bu sanal beğeniler, kullanıcıların sosyal medyada puan toplayarak belirli bir sosyal konum elde etmelerini sağlıyor ve yaşadıkları çevrede bazı ayrıcalıklar kazandırıyor.

Öyle ki, sosyal medyanın esiri olmuş durumdayız.

Sahte davranışlar ve düşünceler kazandıkça, hiç olmadığımız kişilere dönüşüyoruz. Klavye başında filozof, tarihçi, siyasetçi oluveriyoruz.

Gerçekte mutlu olmadığımız halde mutluymuş gibi görünüyor, sadece dikkat çekmek için melankolik davranıyoruz.

Daha fazla 'like' uğruna ünlüler gibi giyinip, değersiz dizi kahramanları gibi pozlar veriyoruz. Artık 'like' sayısı, insanın hangi modda olacağını belirler hale geldi. En çok hangi paylaşımımız beğeni veya retweet almışsa, o yönde içerikler paylaşıyoruz.

Bir diğer tutkumuz ise takipçi sayısı.

Takipçi kaybetme korkusu sosyal medyada inanılmaz boyutlara ulaştı. Özellikle yüksek takipçili kişiler, zamanla bütün fikirlerini takipçilerin beğenilerine göre şekillendirmeye başlıyor. Artık sadece takip eden kitlenin beğenilerine göre davranıyorlar çünkü aksi halde takipçi kaybediyorlar. Artık bizim neye değer verdiğimizin bir önemi kalmamış durumda. Tek önemli nokta, ne kadar beğeni ve retweet alacağımız ve kitlemizi kızdırmamaktır. Bu durumlar bir araya geldiğinde, insan kendi benliğinden uzaklaşmaya başlıyor. Değerlerinden ve ahlakından ödün veriyor, kişilikler sanallaşıyor. Fikirler ve düşünceler sadece alkış toplamak için ortaya çıkıyor. Bu sığ fikirler, derinliği olmayan bir sosyal toplumun temellerini atıyor. Toplum esir düşüyor, paylaşımlarımız gibi kişiliklerimiz de sahte ve kurgulu hale geliyor. Üç-beş yıl öncesine kadar sıkça duyduğumuz 'sanal gerçeklik' kavramı artık geçerliliğini yitirdi çünkü sanal, gerçek halini aldı.

Yaşadığımız toplum giderek bir simülasyona dönüşmüş durumda.

Sanalda sunulan her bilgi ve görüntü doğruymuş gibi algılanıyor. Örneğin, İngiltere'de Oobah Butler adında bir kişi, 'Trip Advisor' üzerinden bir sosyal medya deneyi yaptı. Sahte bir restoran yaratıp, tıraş köpüğü ve çamaşır suyu gibi malzemelerle inanılmaz derecede gerçekçi görünen yiyecek fotoğrafları paylaştı. Sahte yorumlar ve ucuz bir PR çalışmasıyla bu sahte restoranı Londra'nın en iyi restoranı haline getirdi. Ziyarete gelen müşterilere marketten aldığı yiyecekleri mikrodalga ile ısıtarak sunuyordu, müşteriler ise puanlamanın genel trendine uymak için yedikleri en güzel yemek olduğunu söylüyorlardı. İşte sanalın gerçek bir görünüm kazanması böyle gerçekleşiyordu.

Peki bunun sebebi neydi? İnsanlar neden aslını terk edip sahte davranışların ve düşüncelerin esiri olmaktaydı?

Kendisini entelektüel açıdan yetersiz veya statü bakımından düşük hisseden insanlar, ego tatmini, sosyal konum elde etme veya ayrıcalık sahibi olma amacıyla bu tür sahtekârlıklara başvuruyor. Belki güçlü bir network oluşturmak, iyi bir iş bulmak veya sosyal medya baskısından kurtulmak da arka planda yatan nedenler arasında yer alıyor. Bugün instagram, tiktok gibi platformlarda güçlüm görünen insanlar aslında bomboş birisi çıkabilir. Daha konuşmayı/yazmayı bilmeyen algı için her şeyi yapacak insanlardan bahsediyoruz.

Bu insanlardan korkmalı mıyız?

Bu insanlar gerçekten sosyal medyada göründükleri kadar iyiler mi?.. Bu soruları düşünmek yerine, yapay gelen insanlardan uzaklaşmanın yolunu bulmamız gerekiyor.

Her şeyden önce dünya, hızla bir simülasyona dönüşüyor. İnsan fikirleri anlamını ve nedenini yitirirken, insanlar yapay davranışlar sergileyen basit organizmalara evriliyor. Sosyal medyada linç yememek veya takipçi kazanmak uğruna, gerçeklikten uzak, inanılmaz sığ ve sahte davranışlara yöneliyoruz. Bu durum, toplumun genel yapısını ve bireysel benliklerimizi derinden etkiliyor ve şekillendiriyor. Modern çağın bu yeni tutsaklığından kurtulmak için, yeniden gerçek benliğimizi ve değerlerimizi hatırlamamız gerekiyor.