Dünya demokrasisi için de tarihi bir seçim

Yarın bu saatlerde sandık başında olacağız. Normal şartlarda, Türkiye’nin önümüzdeki beş yılda kimler tarafından yönetileceğini belirleyecektik ama Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin neden olduğu güç yoğunlaşması, bizi tarihi bir seçim yapmaya zorluyor.

Seçmen psikolojisi açısından bakarsak, bu sistem toplumun büyük bölümünün kendini dışlanmış hissetmesine neden oldu. O yüzden muhalifler için 14 Mayıs çok önemli. İktidar için de aynı derecede önemli, çünkü 21 yıllık bir yönetimin ardından tüm gücü devretmek zorunda kalabilirler.

Aslında Türkiye’de her seçim önemlidir. Dünyada seçimlere katılımın en yüksek olduğu ülkelerden biriyiz. ABD ve Avrupa ülkelerinde seçimlere katılım ortalamada yüzde 65’i aşamazken, Türkiye’de en az katılım yüzde 80’i buluyor. Bu seçimde katılımın yüzde 85’i aşmasına kesin gözüyle bakılıyor.

Bu oranlar bize Türkiye’de seçmenin sandığa güvendiğini, yani bazılarının iddiasının aksine, ülkemizde seçimlerin sağlıklı bir şekilde yapıldığını, genel olarak şaibesiz bir seçim geleneğimiz olduğunu gösteriyor.

Ülkemizde seçimlere katılımın bu kadar yüksek olmasının temel nedeni bir “sandık demokrasisine” sahip olmamız aslında. Bizde Batı’da olduğu gibi siyasal katılım kanalları çeşitli değil, neredeyse sandıkla kısıtlı. 5 yıl izleyip bir gün “konuşuyoruz.” Oysa demokrasiyi seçimlere katılmaya indirgemek çağdaş demokrasilerin yeni içerik ve anlamlarını değerlendirmemektir.

Seçimlere katılımın yüksek olmasının bir başka nedeni ise bizim kadim bölünmüşlüğümüzdür. 18’inci yüzyıldan itibaren, Osmanlı’nın son döneminde karşımıza çıkan modernleşme sorunu ile modernleşmeyi kendi değerlerine karşı bir saldırı olarak gören toplum kesimlerinin endişeleri tarafından belirlenen bu bölünmüşlük, seçimleri bir varoluş meselesi haline getirebiliyor.

Yarın yapacağımız seçime de kutuplaşmanın çok yükseldiği bir ortamda gidiyoruz. Seçmenler karşıt kutuplarda toplanma baskısı hissediyor. Seçim kampanyası süresince iktidar aktörleri, kendi seçmen tabanını sıkılaştırıcı stratejiler izledi. Seçmen, kampanya boyunca somut ve hayatını doğrudan etkileyen sorunları unutup karşı kutbun kazanma ihtimaline karşı teyakkuza geçti. Toplumun yarısını temsil eden partiler ve onların liderleri, FETÖ’cü, PKK’lı, LGBTİ’ci, dış güçlerin işbirlikçileri, dinsiz, imansız, kıblesiz, kitapsız, Allah’sız, soğan kafalı ilan edildiğinde, seçmeni saflarına çekmek elbette zor olmuyor.

Muhalefet ise mevcut iktidara karşı farklı bir strateji kullandı. Kutuplaşmanın sayısal olarak kendi aleyhine olduğunu nihayet kabullenen muhalefet aktörleri, kucaklayıcı bir strateji ile iktidarın negatif kampanyasına karşı ısrarla pozitif kampanya yürüttü.

Bu stratejinin ilk ayağı olarak, birbirinden ideolojik olarak çok farklı, irili ufaklı partiler bir araya geldi. Oy oranları hemen hemen hiçbir anlam taşımayan küçük partilerle aynı masaya oturulmasının amacı, oradan gelecek destek değil, yaratacağı sinerjiydi. İslamcı parti ile cumhuriyetçi partinin, milliyetçi bir parti ile liberal bir partinin yan yana gelirken verdikleri mesaj, kutuplaşmanın aşılabileceğiydi.

İkinci strateji ise kampanya sırasında karşı tarafın tüm kışkırtmalarına rağmen toplumun gerçek gündemine sadık kalmak oldu. Muhalefet daha önceki seçimlerde sürekli düştüğü hataya bu kez düşmedi ve iktidar aktörlerinin suçlamalarına cevap yetiştirmek yerine ısrarla vatandaşla konuştu. Rakipleriyle polemiğe g irerek enerjisini yarı yolda tüketmek yerine, asla kazanamayacağı bir kavgaya tutuşmak yerine vatandaşın gündemini meydanlara taşıdı. Adalet, hukuk, eşitlik, refah, özgürlük, gelişme, ilerleme, iş ve aş vaadinde bulundu.

Türkiye muhalefeti, kutuplaşmış bir toplumda otoriterleşen bir rejimin seçimle değiştirilebileceği yönünde bir iddia ortaya koymuş durumda. Dünyanın bu seçimi yakından izliyor olmasının ve dünya basının 2023 yılının en önemli seçimi ilan etmesinin nedeni bu. Şu anda Avrupa dahil, tüm dünyada bizimkine benzer rejime sahip ülkeler bulunuyor. Oralarda da muhalefet seçimle iktidarları değiştirmeyi deniyor ama henüz hiç biri başarılı olamadı. Türkiye bir ilki gerçekleştirebilirse, dünyada demokrasinin krizini aşmak yönünde büyük bir umut yaratacak. Yani bu seçim sadece Türkiye için değil, dünya demokrasisi için de tarihi bir öneme sahip.

Biz bunu daha önce yapmıştık. İkinci Dünya Savaşı öncesinde Avrupa’da birkaç ülke hariç neredeyse dünyada parlamenter bir rejim kalmamıştı. Bu rejimlerin tümü savaşla yıkılabildi, hiçbirine demokrasi seçimle gelmedi. Oysa Türkiye tek parti rejimini savaşa girmeden, seçimle değiştirdi. Bir kez daha, neden olmasın?