Enflasyon, hukuk ve muhalefet
Eylül ayı enflasyonu 4,75 olarak açıklandı. Bu rakam beklentilerin biraz altında kalsa da son beş yılın açık ara en yüksek eylül enflasyonu. Sabit ve dar gelirli vatandaş seçimden beri ağır bir enflasyon altında eziliyor. Merkez Bankası Başkanı Hafize Gaye Erkan, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda yaptığı sunumda yıllık enflasyonda düşüşün baz etkisiyle Mayıs 2024’ten sonra görülmeye başlanacağını söyledi. Yani iktidar Mart 2024’teki seçime de yüksek enflasyonla gidecek.
Türkiye’de seçmenin iktidarı mahalli seçimlerde uyarmak gibi bir huyu vardır. Genel seçimlerde iktidarın kaybedilmesini istemediği için seçmen safları sıklaştırsa da işler yolundan gitmiyorsa yerel seçimde cezayı keser. Bu kez de sandığa gitmeyerek tepkisini göstermesi çok büyük bir olasılık.
İktidar, seçmenini sandığa taşıyabilmek için genel seçim havası yaratmak isteyecektir. Bunun için de başta yeni Anayasa tartışmaları olmak üzere toplumun hassasiyetlerini kaşıyacak adımlarla kutuplaşmayı kışkırtmaya çalışabilir. Ama bu yöntem ne kadar işe yarar tartışılır. Seçmen de yorgun.
Diğer yandan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu seçimde 2019’da yaptığı hatayı tekrarlamayacağından emin olabiliriz. Ankara’da Mehmet Özhaseki, İstanbul’da Binali Yıldırım gibi isimleri aday göstererek fazla özgüvenin nasıl geri teptiğini deneyimleyen Erdoğan, bu kez daha temkinli hareket edecektir. AK Parti’nin yarışa parlak isimlerle gireceğinden emin olabiliriz.
Erdoğan için tek iyi haber, muhalefetin içinde bulunduğu dağınıklık diyebiliriz. İlk kez bu seçimde her iki taraftan da seçmen partisini cezalandırma eğilimi gösterebilir. Cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimlerinde büyük hayal kırıklığı yaşayan ve seçimden sonra partilerle liderlerinin savruluşunu izleyerek depolitize olan muhalif seçmeni sandığa gitmeye ikna etmek hiç de kolay olmayacak. Yani hem iktidar hem muhalefet seçmeni bu kez çantada keklik değil. Kimsenin tıpış tıpış sandığa gidesi yok.
Ekonomi yönetimi enflasyonla mücadelede kararlı olduğu yönünde mesajlar vermeye devam ederken muhalefetin de örtülü desteğini alıyor diyebiliriz. Ekonomide rasyonaliteye dönülmesi muhalefetin de vaadi olduğundan tutarlı olan da bu zaten. Ancak bu mücadele verilirken bütün yükün sabit gelirlilerin sırtına yüklenmesi karşısında neredeyse hiçbir şey söylemeyen, itiraz etmeyen, milyonların sesi olamayan bir muhalefet acz içinde görünüyor. Toplum açlıkla sınanırken koltuk kavgası yapan muhalefet aktörleri, kalan bir parça umut varsa onu da paramparça ediyor.
Toplumun daha duyarlı; ekonomi kadar hukuku, adaleti, bağımsız yargıyı da yaşamsal bir alan olarak gören kesimlerinin içinde bulunduğu ruh hali ise çok daha karamsar. Siyasi davalar vaka-i adiye haline geldi. İktidarın muhalifleri sindirmek için hukuku bir sopa olarak kullanması artık kimseyi şaşırtmıyor. İnsanlar tutuklanıp hücrelerde aylarca iddianame hazırlanmasını bekliyor. İçi boş ve çelişkilerle dolu iddianamelerle açılan davalardan akıl almaz cezalar çıkıyor. Yargıtay bu cezaları onaylıyor. AİHM kararları tanınmıyor. Uluslararası hukuk yok sayılıyor. Gazeteciler sözleri ya da yazıları nedeniyle gözaltına alınıyor, tutuklanıyor, hapse atılıyor.
Maalesef toplumun önemli bir bölümü yargı kararlarını, uygulamalarını şahıslar üzerinden değerlendiriyor. Suçu işlemiş mi işlememiş mi önemli değil; çeşitli sebeplerle antipati besledikleri kişilerin içi boş davalarla müebbet(!) hapis cezalarına çarptırılmalarına aldırış etmiyor.
Hukukun yok sayıldığı bir ülkenin ekonomik olarak da gelişmiş ülkeler arasına giremediğine ikna olamadık bir türlü. Osmanlı’da değişime direnmenin sonucunu en yakıcı şekilde yaşamış bir toplumun 100 yıldır hukuk, adalet, demokrasi, hak ve özgürlükler gibi alanlardaki eksiklikleri gidermeden hedeflerine ulaşamayacağını görememesi, görse de kabul etmemekte diretmesi umutlanmayı zorlaştırıyor.
Peki refahla özgürlükler, yüksek gelirle adalet arasındaki ilişkiyi topluma anlatmayı bir türlü beceremeyen, hatta denemeyen bir muhalefetin ülkenin geleceği için yapabileceği bir şey var mı? “Türkiye neden kişi başı milli gelirde 50 yılın en düşük sırasına, 79.’luğa geriledi” diye sorabilecek ve bu soruya toplumu ikna edebilecek bir yanıt verebilecek bir muhalefetten söz edebiliyor muyuz?
Bugüne kadar iktidarı geriletmek için muhalefete oy veren seçmen bu kez mevcut muhalefeti geriletmeye karar verebilir. “Yeni bir iktidar olamıyorsa, yeni bir muhalefet olsun” diyebilir.
Bu seçimin motivasyonu cezalandırma olabilir. İlk kez hem iktidar, hem muhalefet partileri cezadan payını alabilir.