Erdoğan ekonomistliği bıraktı mı?

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başbakanlığından beri “nas var nas” diyerek dindar seçmene bir selam çakmayı da ihmal etmeden yürütmeye çalıştığı şey, aslında seçim ekonomisiydi. Yeri geldi “nas” dedi, yeri geldi “Ben eknomistim” dedi, ama ısrarla faizi düşük tutmaya çalıştı. Ucuz kredi seçim kazanmanın temel koşuluydu. Aslında ne dinle, ne de ekonomi bilimi ile bir ilgisi vardı bu ısrarın, tamamen siyasi amaçlıydı.

Bu uğurda kendisine karşı çıkanları bir bir ekonomi yönetiminden uzaklaştırdı. Önce Mehmet Şimşek ve Ali Babacan’dan kurtuldu. Damadı Berat Albayrak’ın bakanlığı döneminde işler rayından çıkınca yerine Lütfü Elvan’ı getirdi ama Elvan ve MB Başkanı Naci Ağbal faiz artırmaya kalkınca ömürleri kısa oldu. MB başkanları Erdem Başçı ve Murat Çetinkaya da sözünü dinlemediği için ipi çekilenler arasına katıldı.

Sonunda Nureddin Nebati ve Şahap Kavcıoğlu gibi kendisine biat edecek düşük profilli iki ismi ekonominin başına geçirdi. Ondan sonra olanlar oldu! Faiz düşürüldü ama Türk Lirası pula döndü. TL’ye güven azaldıkça dolarizasyon aldı başını gitti. Cari açık rekor kırdı. Enflasyon patladı. Orta sınıf yoksulluk sınırına, yoksullar açlık sınırına doğru geriledi. Bütün bunların sebebi, seçim kazanmak için suni olarak yaratılan para bolluğuydu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan bu tabloya rağmen Mayıs ayında seçimi kazanmayı başardı ama enflasyonla mücadele etmek de, ülkeye yabancı yatırım getirmek de artık şart olmuştu. Böylece Mehmet Şimşek bir kez daha sahneye çağrıldı. Şimşek kollarını sıvarken “rasyonel zemine dönmekten başka bir çare kalmadığını” söyledi. Merkez Bankası Başkanlığına Şimşek’in önerisiyle Hafize Gaye Erkan getirildi ve o gün bugündür gözler ekonomi yönetiminde.

Erkan başkanlığındaki MB, Haziran ayında politika faizini 650 baz puan artırarak yüzde 8,5’dan yüzde 15’e yükseltti ama bu oran beklentilerin o kadar altında kalmıştı ki ekonomi yönetimi daha ilk adımda kredibilitesini kaybetmeye başladı. Temmuz ayındaki artış daha da büyük hayal kırıklığı yarattı. Sadece 250 baz puanlık bir artış yapılmıştı. Enflasyon beklentilerinin yanına bile yaklaşmayan bu artış “rasyonellik bunun neresinde” dedirtti.

Bu arada Şimşek ve Erkan, Körfez ülkelerine gidiyor, Batılı yatırımcılarla buluşuyordu ve kamuoyunda “Demek ki bunlar yatırım getirmek için vitrin olsun diye ekonomi yönetimine getirilmiş, amaç enflasyonu düşürmek değilmiş” algısı oluşmaya başladı.

Tam ümitler azalırken, arka arkaya iki önemli gelişme yaşandı. 27 Temmuz’da, MB Başkanı Erkan ilk kez basının karşısına çıktığı toplantıda, yıl sonu enflasyon beklentisini güncelledi. Erkan, yıl sonu enflasyon tahminini yüzde 58’e yükseltti. Uzun zaman sonra ilk kez Merkez Bankası’ndan gerçekçi bir enflasyon tahmini duymuştuk. Bir gün sonra da Para Politikası Kurulu’nda (PPK) bulunan ve önceki faiz indirimi kararlarını destekleyen üç başkan yardımcısı görevden alındı. Yerlerine mevcut faiz politikasına karşı olduğu bilinen üç saygın isim getirildi. Erdoğan “Faiz sebep, enflasyon sonuçtur” iddiasına karşı çıkan üç ismi PPK’ya atadı. Geçtiğimiz günlerde de Hazine’ye ve MB’ye büyük yük getiren KKM’den çıkış için ilk sinyal verildi.

Bu noktada, dün açıklanan 750 baz puanlık faiz artışının sinyali verilmiş olmuyor muydu? Bugünden bakınca öyle olduğu anlaşılıyor. Ama yine de hiçbir ekonomist, hiçbir piyasa aktörü bu oranda bir artışı öngörmemişti. Beklenti en fazla 250 baz puandı. Bence bunun nedeni güven ve öngörülebilirlik sorunu. Erdoğan’ın bu oranda bir artışa müsaade etmesi beklenmiyordu. Oysa normal bir ülkede Merkez Bankası bağımsız karar aldığı için öngörülmesi çok da zor değildir. Ama burası Türkiye.

İlk soru, Erdoğan bu noktaya nasıl geldi? Mehmet Şimşek’in istifa etmeye kalktığı yönündeki iddialar muhtemelen doğruydu. Demek ki büyük bir restleşme yaşandı içeride ve ilk raundu Şimşek kazandı. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz’ın da bu duruma dahli olduğunu tahmin edebiliriz. Erdoğan seçime doğru giderken bir kez daha ekonomi yönetimini değiştirmeyi göze alamadı ve şimdilik ikna edildi.

İkinci soru, Erdoğan bu gidişata ne zamana kadar katlanır? İşte bu yanıtlanması kolay bir soru değil.