Erdoğan haklı mı, CHP iktidar yüzü göremez mi?
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, dün AKM’de "40 Yıl, 40 Eser" etkinliğinde bir kez daha CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nu hedef aldı. Erdoğan "Son 13 yılda 12 seçim kaybeden birinin kabahati kendine aramak yerine seçmeni suçlaması artık siyasetin değil psikolojinin konusudur. Bu zat artık psikolojik bir vakadır. Milletimiz de bunu sezdiği için gereğini yapmıştır. CHP bu şekilde siyaset yaptığı sürece bu ülkede iktidar yüzü göremez" dedi.
Aslında Kılıçdaroğlu, seçmeni suçlamadı; kırsal kesimde başarısız olmalarının nedenini “Biz oraya zamanında gidip kendimizi yeteri kadar anlatamamışız. Buradakilerin büyük bir kısmı sadece TRT izliyor. TRT'nin ne olduğunu da biliyorsunuz” diyerek açıkladı. Kılıçdaroğlu hem özeleştiri yaptı, hem de devlet televizyonu TRT’nin muhalefete yer vermemesini eleştirdi.
Kırsal kesimde çok yüksek oy alan Erdoğan, herhalde büyük kentlerde neden Kılıçdaroğlu’nun gerisinde kaldığını anlamaya ve ona göre bir strateji geliştirmeye çalışacaktır. Peki, Kılıçdaroğlu seçimi kaybetmesinin nedenini kırsal kesimdeki seçmene ulaşılamamasına bağlayarak tüm sorumluluktan kurtulabilir mi?
Seçim mağlubiyetinin ardından “Adam kazandı” duygusu yaratarak ortadan kaybolan Kılıçdaroğlu, geçtiğimiz günlerde bir televizyon yayınında nihayet seçmenin karşısına çıktı. Bu uzun süreli sessizlikte, sonuçları analiz ettiğini, başarısızlıktaki sorumluluğunu gördüğünü, stratejisinin zayıf yanlarını, kampanyasında yapılan hataları tespit ettiğini umanlar boşuna heveslenmişti. Kılıçdaroğlu, hiçbir şey söylemeden saatlerce konuşma rekoru kırdı!
Oysa seçimin kaybedilmesine muhalefetin yaptığı onlarca hata neden oldu ki bu hataların ilki ve en büyüğü Erdoğan’ın kaybedeceğine yönelik inançtı. Rakibiniz halihazırda kaybediyorsa ve siz kazanıyorsanız stratejinizi seçim kazanmak üzerine değil, seçimden sonra yapacaklarınız üzerine kurarsınız. Aylarca Türkiye’yi nasıl yöneteceklerinin pazarlığını, planlamasını yaptılar. Bu stratejinin mimarı da Kılıçdaroğlu’dur. Şimdi bu hayati yanlışın sorumluluğunu üstlenmesi gerekiyor.
İkinci en büyük hata ise yanlış aday çıkarılmasıydı. En zayıf aday kendisi olmasına rağmen Kılıçdaroğlu, yine seçimin kazanıldığı varsayımıyla kendisini en doğru cumhurbaşkanı adayı olarak gördü. Altılı Masa’yı o kurmuştu, Millet İttifakı’nın temel kolonu kendi partisiydi, birbirine benzemez partilerin liderlerini kendisi bir araya getirebilmiş ve bir arada tutmayı başarmıştı. İktidar olmaları halinde bu girift yapıyı ancak kendisinin işlevsel tutabileceğine inandı. Erdoğan’ın iddia ettiği gibi “psikolojik bir vaka” olduğundan değil, aslında kişiliği çok güçlü olduğundan bunu başarabiliyordu. Yiğidi öldür hakkını yeme!
Kılıçdaroğlu’nun hatası, bir seçimde liderlik faktörünün ne kadar önemli olduğunu atlaması oldu. Bunca yıllık bir siyasetçinin liderin rolünün hayatiyetini kavrayamamış olması affedilebilir bir hata değildir. Böyle önemli bir seçime girerken “karizmatik lider”in iktidarın elini nasıl güçlendirdiğini görememesi ve Erdoğan gibi dünya tarihinin en karizmatik otorite figürlerinden birinin karşısında başarı sağlayacağını sanması, Türkiye sosyolojisini hiç tanımadığını gösterdi. Kırsal kesim dediğin bölgenin sosyolojisini okuyamıyorsan, sonuçları görünce mazeret üretmekle uğraşırsın. TRT de bir sebep olabilir seçim kaybetmende ama seni seçmeyeceklerini bile bile girdiysen bu yarışa, bunun hesabını bu halka vermek zorundasın.
Şimdi gelelim başlıktaki soruya: “CHP bu şekilde siyaset yaptığı sürece bu ülkede iktidar yüzü göremez" mi gerçekten? Görebileceğini İstanbul ve Ankara başta olmak üzere büyükşehirlerde göstermiştir. Kemal Kılıçdaroğlu, sağ seçmeni de kucaklayan bir ittifaklar siyaseti ile CHP’nin iktidar olabileceğini bizzat kendisi ispat etmiştir. Mesele onun siyasi açılımında değildi başından beri, mesele kendi adaylığını dayatmasındaydı. CHP, büyükşehirlerde doğru adaylarla kazandı. Eğer cumhurbaşkanlığı seçiminde de doğru adayla seçmenin karşısına çıksaydı, en zayıf aday olan kendi isminde inat etmeseydi, bugün hiçbir şey söylemeden saatlerce konuşma rekorları kırmasına gerek kalmayacaktı.
Kılıçdaroğlu, başarısızlığını laf kalabalığıyla unutturamayacak. Zaten İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun da, muhalif medyanın da bunu unutturmaya hiç niyeti yok gibi görünüyor. “Demokrat dede”miz artık kendisi için yolun sonunun geldiğini kabul etmeli. Demokratlık bunu gerektirmez mi?