Ezan-I Muhammedi

Dr. Hikmet Erbıyık

Dr. Hikmet Erbıyık

Tüm Yazıları

Ezan-I Muhammedi-Sözlükte “bildirmek, duyurmak, çağrıda bulunmak, ilân etmek” mânasında bir masdar olan ezan kelimesi terim olarak farz namazların vaktinin geldiğini, nasla belirlenen sözlerle ve özel şekilde müminlere duyurmayı ifade eder. Aynı kökten gelen müezzin “ezan okuyan kimse”, mi’zene de “ezan okunan yer” (minare) demektir. Ezan kelimesi Kur’ân-ı Kerîm’de bir yerde “bildiri, ilâm” mânasında geçerken (et-Tevbe 9/3) terim anlamında ezana nidâ kökünün türevleriyle iki âyette (el-Mâide 5/58; el-Cum‘a 62/9) işaret edilmiştir. Ezan sözlük anlamında ve çeşitli fiil kalıplarıyla yedi âyette (meselâ bk. el-Bakara 2/279; el-A‘râf 7/167; el-Hac 22/27), müezzin de yine bu çerçevede “çağrıcı, tellâl” mânasında iki âyette (el-A‘râf 7/44; Yûsuf 12/70) yer almaktadır. Hadislerde ise ezan kelimesi terim anlamında hem isim olarak hem de çeşitli fiil kalıplarıyla sıkça geçmektedir (bk. Wensinck, el-Muʿcem, “eẕn” md.; a.mlf., Miftâḥu künûzi’s-sünne, “eẕân” md.).

Namaz Mekke döneminde farz kılındığı halde Hz. Peygamber’in Medine’ye gidişine kadar namaz vakitlerini bildirmek için bir yol düşünülmemişti. Medine döneminde ise müslümanlar başlangıçta zaman zaman bir araya toplanıp namaz vakitlerini gözetirlerdi.

Bir süre namaz vakitlerinde sokaklarda “es-salâh es-salâh” (namaza namaza!) diye çağrıda bulunulduysa da bu yeterli olmuyordu. Namaz vaktinin geldiğini haber vermek üzere bir işarete ihtiyaç duyulduğu âşikârdı. Bunun için nâkūs (hıristiyanlarca şimdiki çan yerine kullanılan, üzerine bir çomakla vurularak ses çıkarılan tahta parçası) çalınması, boru öttürülmesi, ateş yakılması veya bayrak dikilmesi şeklinde çeşitli tekliflerde bulunulduysa da nâkūs hıristiyanların, boru yahudilerin, ateş Mecûsîler’in âdeti olduğu için Resûlullah tarafından kabul edilmedi.

Ancak bu sırada ashaptan Abdullah b. Zeyd b. Sa‘lebe’ye rüyada ezan öğretilmiş, Abdullah da ertesi gün Hz. Peygamber’e gelerek durumu haber vermişti. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem Bilâl’e ezan cümlelerini ezanda ikişer, ikāmette ise birer defa okumasını emretti. Bu arada Hz. Ömer Resûlullah’a gelip aynı rüyayı kendisinin de gördüğünü, ancak Abdullah b. Zeyd’in daha erken davrandığını bildirmiştir (Buhârî, “Eẕân”, 1; Müslim, “Ṣalât”, 1; Ebû Dâvûd, “Ṣalât”, 27; Tirmizî, “Ṣalât”, 25; İbn Mâce, “Eẕân”, 1; Nesâî, “Eẕân”, 1). Bilâl, Neccâroğulları’ndan bir kadına ait yüksek bir evin üstüne çıkıp ilk olarak sabah ezanını okudu (Ebû Dâvûd, “Ṣalât”, 3). Böylece ezan hicrî 1. (622) veya bir rivayete göre 2. (623) yılda meşrû kılınmış oldu. Daha sonra Mescid-i Nebevî’nin arka tarafına ezan okumak için özel bir yer yapıldı. (1)

(1) Ezan-ı Muhammedi hakkında yukardaki yazının bu bölümü TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1995 yılında İstanbul’da basılan 12. cildinde, 36-38 numaralı sayfalarda yer almıştır.

İslamiyetin cihanşümul bir din olarak bütün dünyaya yayılması ile yedi iklim 5 kıt’ada Ezan-ı Muhammedi 15 asırdan beri gök kubbede çınlamaktadır. Bu konuda Yahya Kemal aşağıdaki dörtlüğü yazarak duygularını dile getirmiştir.
Emri bülendsin ey Ezan-ı Muhammedi
Kâfi değil sadana Cihan-ı Muhammedi
Sultan Selim-i Evvel’i ram etmeyüp ecel
Fethetmeliydi alemi Şan-ı Muhammedi. (Yahya Kemal Beyatlı)
İstanbul’un bin bir minaresinden yüzyıllardır ezan seslerini duyarak çok şükür bu günlere ulaştık. Bendeniz bir öğle ezanı dinlerken ruhumun ihtizazını aşağıdaki şiirle yansıtmıştım;

İSTANBUL’DA ÖĞLE EZANI

Ürperirken benliğim bu lâhuti sadâdan
Derin bir tefekküre daldım kudsî nidâdan
Yüzlerce minareden gelen ilâhi davet
Bahşeder mü’minlere sanki kalb-i sabâvet

Bir an ardında kalır dünyanın meşâgil’i
Yeni bir alem açar pür-nur! ezânın dili
Terket fani umûru koşalım bir mescide
Mest eder savt-ı ezan o muhteşem neşîde

Fâni zâil dünyadan kalan baki levhalar
Levh-i mahfuza gider bunca sâfi sayhâ’lar
Sükûta girer âlem çınlarsa ezan sesi
Nurâni bir esinti Ehl-i kalb’in nefesi…

Dinmesin gök kubbede, ezanların nidâsı
Çınlasın âsümâna o revnaktar sadâsı…..

Hikmet Erbıyık, Merkez Efendi Dergahı, 16.06.2022

Lügatçe:
Lâhûti: İlahi duyguları yansıtan , Tefekkür: Fikretme düşünme, Kalb-i Sabâvet: Masum Çocuk kalbi, bu masumiyetle duyma, hissetme,
Meşagil: meşgaleler, işler Savt-ı ezan: Ezan sesi Zail: geçiciinsanların
Levh-i Mahfuz: Sadece Cenab-ı Hakkın hıfzı ve himayesinde olan yaratılmış bütün insanların amellerinin kaydedildiği ilahi kayıt defteri.
Revnaktar: Çok güzel çok zarif göze kulağa hoş gelen…