Geçmeyen travmadır 17 Ağustos 1999
Selamlar sevgili okurlarım.
Tarih 17 ağustos 1999'u gösterdiğinde. Hastanedeki işimden gece 00.00 da çıkıp evime gittim.
Evim aşağı Yuvacık'ta üç katlı bir evin giriş katıydı.
Hava çok sıcaktı, gece 1 civarlarında duş aldım, odamda uzandım, sarı küçük 37 ekran bir televizyonum vardı onu seyrederken, sızmışım.
Saat 3 civarlarında yatağımda duran kumanda pıt diye yere düştü.
Sonra bir uğultu duydum.
İçimden "yahu bu pilot delimi de bu saatte bu kadar alçaktan uçuyor " dedim.
Sonra yerden sert bir kütleme sesi geldi ve ev hareket etmeye başladı.
Alttan sanki birileri eline bir balyoz almış o kadar şiddetli vuruyordu ki.
Hemen şehadet getirmeye başladım. O an kıyamet kopuyor sandım.
Ev arkadaşlarım levent ve Gökhan "kaçalım deprem oluyor" deyince kendime geldim ve üzerimde ki atlet ve boxser le can havliyle dışarı kaçtım. Ayakta durmak o kadar zordu ki.
Her yer toz duman. Bağıranlar, yıkılan evler.
O vaziyette bir şekilde hastaneye ulaştım.
Kıyamet günü gibiydi.
Hikayem aslında çok uzun dostlarım.
Ama kısa keseceğim.
O kadar çok ölüm,s akatlanma gördüm ki o depremde, ben hala o günden beri ne karanlık oda da yatabilirim, ne de sessiz bir oda da.
Bu travmayı tam 25 yıldır yaşıyorum. Üzerine kendi memleketim Pazarcık'ta 6 şubat depremini yaşadık.
Peki uslandık mı?
Hayır.
Ağır hasarlı binalarını orta hasarlıya çevirmeye çalışanları bu gözler yine gördü.
Deprem ve afet yönetmeliğine uyuluyor mu?
Hayır.
İnsanların can güvenliğini tehlikeye atmak her şey den önce bir ahlaki sorundur.
Bir afet ülkesinde yaşıyoruz, çocuklarımıza ilkokuldan itibaren uygulamalı bir şekilde afetlere karşı eğitimlerin yoğunlaştırılması taraftarıyım.
Her şey eğitimle mümkündür ama bunun yanında ahlak dersi konusunu da ihmal etmemek gerekir.
Bu günü değil, geleceğini düşünen herkese selamlar olsun.
Sağlıcakla kalın.
(17 ağustos depreminde hayatını kaybeden tüm insanlarımızın, arkadaşlarımın, dostlarımın, hatıralarına saygılarımla)