Hadi gönderelim Suriyelileri..!
15 Mart 2011 de başlayan üzerinden tamı tamına 13 yıl geçmiş, parçalanmış işgal edilmiş, gerek Baas rejimi tarafından katledilmiş, gerek Amerikan ve Rus savaş uçakları tarafından bombalanmış, bölgedeki otorite boşluğundan faydalanan DEAŞ tarafından mal gibi alınıp satılmaya başlanmış, işkence ve esarete mahkûm bırakılmış, PYD/PKK tarafından istismar edilmiş onlarca Kadın ve çocuğu bu acımasız katillerin ve tecavüzcülerin eline bırakmak vicdanımıza uygunsa gönderelim?
Özellikle son yaşanan gelişmeler bize gösteriyor ki kirli bir tezgâh ve karanlık bir el Suriye den çıkmamızı istiyor. Onlarca şehit verdiğimiz topraklardan çıkabilmemiz içinde Türkiye’de başlayan ve Suriyeli muhalifleri de içine alan bir Türk ve Suriyeli çatışması planlanmış. Bunu az çok olaylara dışardan bakan aklıselim herkes görüyordur. Yüzlerce yıl birlikte yaşadığımız, Çanakkale’de bu ülkeyi kurarken omuz omuza cephede düşmana karşı savaştığımız insanların torunlarına ‘ verelim Esad gebertsin bize ne? ’ diyen bunu oğluna anlatan babalar ve bu baba gibi düşünenler vicdanlarını buzdolabında dondurmuşlar da bu kirli tezgâha gönüllü figüran oluyor. Tüm bunlar ortadayken gördüğümüz yanlışlarda var tabi ki. Bunları elbette eleştirelim.
Düzensiz göçü eleştirelim, daha düzenli bir hale gelmesi ve kontrol altında olması noktasında daha fazla önlem alınmasını yüksek sesle dile getirelim. En doğal hakkımız ama yakıp yıkarak, vurup dökerek olmaz. Elbette ki, ülkesini savunması gereken yaşa gelmiş sağlıklı Suriyeli gençlerin vatan savunması için Milli Suriye Ordusuna er olarak zorunlu gönderilmesi gerekliliğini yüksek perdede dile getirelim. (geride kalan ailelerini mağdur etmeyecek bir planla). Ama unutmayalım da; biz bugün Suriye’de en uzun sınırımızda bir terör devleti oluşmasın diye varız. Askerimiz oradaki düzeni tesis ederken aynı zamanda savaşın sınırlarımızın içerisine girmesini de engelliyor. Ümit Özdağ gibi provokatörlerin söylemleri ile zehirlenenlere bu gerçeklerde aktarılmalı. Zira Askerimizin Suriye sınırından çekilmesini isteyen iki gurup var. Biri PKK ve PYD terör örgütü, diğeri Ümit Özdağ ve destekçileri. Farklı şeyler satanlar akşam olunca aynı evde toplanıyorsa ne sattıkları değil, en son nereye vardıklarına bakarak taktıkları sahte maskelerin altındakileri görebilirsiniz. İnsanımıza en büyük sorunumuz Suriyeliler ve Suriye’de askerimizin olmasıdır gibi düşünceleri zerk edenler var. Kirli iddialarını trol orduları ile sosyal medyadan yayarak ateşi körüklemeye çalışanlar var.
Türkiye’nin en büyük sorunu Suriyeliler ’in ekonomiye olan olumsuz etkisi iddialarının fazlaca gerçekmiş gibi lanse edilmeye çalışılması sorunu bu kirli iddialardan yalnızca biri. Bu iddiaların yanlışlığı Türk halkına daha çok enforme edilmeli. İlgililer tarafından daha fazla yayınlanıp ana akım medya ve sosyal medyada daha fazla görünür olmalı mesela. Suriyelilerin toplumdaki suç oranına olan etkisi de daha fazla görünür olmalı. Daha fazla konuşulmalı göz önünde olmalı. Örnek verecek olursak, ben Müge Anlı ve ya benzeri programlarda yıllardır bir Suriyeli görmedim ama kendi eşini pazarlayanından, dostuyla kocasını öldüren kötü karakterli insan müsveddeleri gördüm. Daha birkaç gün önce öz kızına tecavüz ederken yakalanan baba bozuntusu ve onu savunup ‘ kızının rızası vardı’ diyen avukat da Suriyeli değil mesela… Yani insanın içinde pislik olunca ırkının çok önemi kalmıyor. Biz, suça etki oranların da, Suriyeliler’ in az hatta çok az olduğunu biliyoruz ama vatandaş kirli sosyal medya çöplüğünden öğrendiği kadarı ile bilgi sahibi oluyor. Yanlış bilgi de en ufak bir kıvılcımda ateş oluyor büyüyor her yeri yakıyor…
Suriye’de desteklediğimiz Araplar Türk bayrağı yaktı, karakol bastı haberleri hemen ardından görüntüler ile servis edildi medyaya. Oluşturulmak istenen ortam ortada. Baas ajanları ve özellikle Kayseri’de, akrabası olan kız çocuğuna tacizde bulunan pkk/pyd sempatizanı olduğu iddia edilen şahıs gibiler, ülkenin kılcal damarlarında kazı yapmaya çalışıyor. Yakılan Türk Bayrağı’nın ve basılan karakolun müsebbibi Baas ajanları çıktı. Diyeceksiniz ki Türkiye’nin destek verdiği muhaliflerin yaşadığı bölgede oldu olaylar. 13 yıldır otorite boşluğu olan ülkede yönetilen her yerin arındırılmış, terörden uzaklaştırılmış bölge olduğunu düşünmek ahmakça olur.
Tüm bu keşmekeş ve kargaşa ortamında, Amerika ve Rus jetleri ile bombalanarak yıkılmış sokaklarında, Esad’ın tankları ile viran olmuş evlerinde ölümün kol gezdiği, milyonlarca insanın ölüme, kadın ve çocuğun tacize uğradığı Suriye’ye mi gönderelim bu insanları? Vicdanınız el veriyorsa, kalplerinize mikser mikser beton dökmüşseniz, peki gönderelim... Hepsini gönderelim...