Hayır ve Şer

Hayır ve Şer
ŞER: Allah’ın emri ve insanın selim fıtratıyla bağdaşmayan kötü ve zararlı şey anlamında bir kelâm terimi.
HAYIR: Her durumda ve şartta herkesin katında iyi ve makbul olan hal ve iş: Hak şerleri hayr eyler / Zannetme ki gayr eyler (Erzurumlu İbrâhim Hakkı).
Sözlükte “kötü olmak, kötülüğe meyletmek, kötülük yapmak” ve “kötü, en kötü, çirkin, zararlı” gibi anlamlara gelen bir masdar-isim olan şerr (çoğulu eşrâr) (Lisânü’l-ʿArab, “şrr” md.; Kāmus Tercümesi, II, 427) hayrın karşıtıdır.
Kelimeye terim olarak “kimsenin hoşlanmayıp yüz çevirdiği zararlı ve kötü şey; zararlı şeylerin yayılması; bir şeyin kendi tabiatıyla örtüşmemesi” gibi mânalar verilmiştir (Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “şrr” md.; Kādî Abdülcebbâr, el-Muḫtaṣar, I, 211; Fahreddin er-Râzî, Mefâtîḥu’l-ġayb, VI, 28; et-Taʿrîfât, “şrr” md.). Dinî literatürde Allah tarafından yasaklanıp karşılığında ceza tertip edilen inanç ve davranışlar, günahlar şer diye nitelenir. Kur’ân-ı Kerîm’de şer kelimesi biri çoğul kalıbıyla olmak üzere otuz yerde geçer (M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, “şrr” md.). Aynı veya yakın anlamlarda durr, fahşâ, fesâd, musîbet, seyyie, sû’ gibi kelimeler de kullanılır.
Âyetlerde belirtildiğine göre hayır ve şer Allah’tandır (en-Nisâ 4/78-79). Allah insanları iyilik ve güzellikler vasıtasıyla denediği gibi korku, açlık, mal ve can kaybıyla da imtihana tâbi tutar (el-Bakara 2/155-156; Âl-i İmrân 3/180; el-Enbiyâ 21/35). Âyetlerde hayır ve şerrin insanlarca tamamıyla bilinemeyeceği, kişinin sevmediği bir şeyin hayır, sevdiği şeyin de şer olabileceği belirtilir (el-Bakara 2/216). Şer de olsa kişi sevdiği bir şeye kavuşmakta acele eder (el-İsrâ 17/11); Allah ise kullarına şerri vermekte acele etmez (Yûnus 10/11).
Allah neyin hayır, neyin şer olduğunu gönderdiği vahiylerle insanlara bildirip onlara hayır yapmalarını emretmiş, kötü fiilleri yasaklamıştır (el-Bakara 2/168-169; Âl-i İmrân 3/114-115; el-Hac 22/77). Kur’an’da, şer olan fiillerin insana düşmanlık besleyen şeytan tarafından daima güzel gösterildiğine dikkat çekilerek bu konuda uyarılarda bulunulmuş (el-Bakara 2/208, 268; Yâsîn 36/60) ve zerre kadar hayır işleyen kimsenin mükâfatını, zerre kadar kötülük işleyen kimsenin cezasını göreceği haber verilmiştir (ez-Zilzâl 99/7-8). İnsanların en kötüsü aklını kullanmayan, gerçeği dinlemek ve söylemek istemeyen, bu sebeple Allah’ın lânetine ve gazabına uğrayan inkârcılardır (el-Mâide 5/60; el-Enfâl 8/22, 55; el-Beyyine 98/6).
Şer kelimesi hadislerde sıkça geçmektedir (Wensinck, el-Muʿcem, “şrr” md.). Bu rivayetlerde şer kavramı Kur’an’dakine benzer şekilde “kötülük, zarar, musibet, fitne ve fesat, günah, kötü iş, kötü kişi, zararlı nesne” gibi mânalarda kullanılmıştır. Hadislerde İslâm dini insanlara verilmiş bir hayır olarak nitelendirilirken ondan yoksun bulunmak, toplumda fitne ve fesat çıkarma dahil olmak üzere bütün kötülükler mutlak mânada şer kabul edilmiş (Müsned, V, 391, 403; Buhârî, “Fiten”, 11), Allah’ın, kulları hakkında neyin hayır, neyin şer olduğunu bildiği ve kaderin hayrı da şerri de kapsadığı belirtilmiş (Müsned, V, 317; Buhârî, “Tevḥîd”, 10), kıyametin kötü insanların üzerine kopacağı haber verilmiştir (Müsned, I, 394, 435).
Yine hadislerde belirtildiğine göre Hz. Peygamber bütün hayırların Allah’a ait olduğunu ve O’nun şer işlemekten münezzeh bulunduğunu bildirmiş (Müslim, “Ṣalâtü’l-müsâfirîn”, 201), yaratılmışların şerrinden, gökten inen ve oraya yükselen şerlerden, gecenin şerrinden ve yerdeki bütün şerlerden Allah’a sığınmış, bu tür dualar yapmayı ashabına da tavsiye etmiştir (Müsned, II, 132; V, 430; el-Muvaṭṭaʾ, “Şeʿar”, 10).
Ayrıca hayır olan fiillerin yapılması ve şerlerden kaçınılması istenmiştir. İnsanların en hayırlısı kendisinden hayır umulan ve şerrinden emin olunan (Tirmizî, “Fiten”, 76), en kötüsü de kötülük etmesinden korkulan kişidir (Buhârî, “Edeb”, 38, 48; Müslim, “Birr”, 73). Bu sebeple hayır yapmaya gücü yetmeyen kimsenin kötülük işlemekten kaçınması durumunda kendisi için bunun da sadaka sayılacağı haber verilmiştir (Müsned, V, 171; Buhârî, “Edeb”, 33). (1)
HAYIR: Sözlükte “iyi olmak, iyilik etmek, üstün olmak, üstün kılmak” gibi anlamlara gelen hayr kökünden masdar-isim olup “iyi” yahut “iyilik” mânasında ve şerrin karşıtı olarak kullanılır (Lisânü’l-ʿArab, “ḫyr” md.). Sözlükte “iyi olmak, iyilik etmek, üstün olmak, üstün kılmak” gibi anlamlara gelen hayr kökünden masdar-isim olup “iyi” yahut “iyilik” mânasında ve şerrin karşıtı olarak kullanılır (Lisânü’l-ʿArab, “ḫyr” md.).
“Mal ve servet” mânasına da gelen hayr ayrıca “en iyisi, daha iyisi”, şer de “en kötüsü, daha kötüsü” anlamında ism-i tafdîldir. Râgıb el-İsfahânî hayrı “akıl, adalet, fazilet ve faydalı nesne gibi herkesin arzuladığı şey” diye tanımlar (el-Müfredât, “ḫyr” md.); Zebîdî de aynı tanımı tekrar eder (Tâcü’l-ʿarûs, “ḫyr” md.).
Hayır kelimesi Kur’ân-ı Kerîm’de 176 yerde geçmekte, bunlardan ism-i tafdîl olmayanlar, yer aldıkları âyetlerin konularına göre az çok farklı anlamlara gelmektedir; bu anlamları “iyi, güzel, değerli, faydalı ve mal, mülk gibi arzulanan şeyler” diye kapsamlı bir tanımda toplamak mümkündür. Bu kapsam genişliği, hayrın birçok âyette çeşitli menfi kavramların zıddı olarak kullanılmasından da anlaşılmaktadır. Bu zıtların en yaygını şerdir (meselâ bk. el-Bakara 2/216; Âl-i İmrân 3/180; Yûnus 10/11). Ayrıca ednâ (en aşağı, en değersiz; el-Bakara 2/61), sû’ (kötü, çirkin; Âl-i İmrân 3/30; el-A‘râf 7/188); seyyie (kötülük, günah; el-Kasas 28/84), ism (günah; Âl-i İmrân 3/178), durr (zarar; el-En‘âm 6/17; Yûnus 10/107), fitne (belâ, darlık; el-Hac 22/11) kelimeleri de hayırla birlikte ve onun karşıtı olarak geçer.
Hayrın bu kullanımlarını iki ana bölümde ele almak mümkündür. İlk bölüme giren âyetlerde hayır kavramı daha çok mal, servet, bolluk gibi maddî değer ve imkânlar veya daha genel olarak her türlü maddî ve mânevî nimet için kullanılmıştır. Bu âyetlerin bazısında hayır “mal” kelimesinin eş anlamlısı gibi geçer. Nitekim, “İnsan hayır sevgisine çok düşkündür” (el-Âdiyât 100/8) meâlindeki âyette hayır bütün tefsirlerde mal kelimesiyle karşılanmıştır. Hz. Süleyman’ın cins atlara olan düşkünlüğü de “hayır sevgisi” diye ifade edilmiştir (Sâd 38/32). Taberî bu âyeti açıklarken, “Araplar ata hayır derlerdi; aynı şekilde malı da hayır diye adlandırırlardı” der (Câmiʿu’l-beyân, XXIII, 154-155).
Bazı âyetlerde ölen kişinin geride mal bırakması “hayır bırakma” olarak (el-Bakara 2/180), insanlara malî yardımda bulunulması da “hayır infak etme” şeklinde ifade edilmiştir (el-Bakara 2/215, 272, 273). Bir kısım âyetlerde (meselâ bk. el-Bakara 2/262, 274; en-Nisâ 4/34) doğrudan doğruya “mal infak etme” ifadesinin yer alması, Kur’an’da hayır ve mal kelimelerinin anlam birliğini açıkça göstermektedir. Hayır yine maddî anlamlarda refah, bolluk, zenginlik gibi daha geniş kavramları belirtecek şekilde de geçmektedir (meselâ bk. el-En‘âm 6/17; Yûnus 10/107; el-Enbiyâ 21/35; el-Meâric 70/21; krş. Taberî, VII, 160-161; XI, 177; XVII, 24-25).
Taberî, Hûd sûresinin 84. âyetini açıklarken burada geçen hayır kelimesinin “fiyat düşüklüğü, ucuzluk; zenginlik, servet, dünya ziyneti” gibi mânalara geldiğine dair değişik görüşleri aktardıktan sonra buradaki hayrın bütün dünyevî faydaları kapsadığını söyler (a.g.e., XII, 94-95). Âl-i İmrân sûresinin Allah’a yakarış mahiyetindeki bir âyetinde (3/26) mülkün sahibinin Allah olduğu ve O’nun mülkü dilediğine vereceği, dilediğinden de geri alacağı, dilediğini yüceltip dilediğini alçaltacağı belirtilir. Daha sonra gelen, “Hayır sadece senin elindedir” cümlesinden hayrın her türlü maddî ve mânevî nimetleri kapsadığı anlaşılmaktadır.
Kur’an’da mânevî nimet kabilinden olan şeyler de hayır kelimesiyle ifade edilmiştir. Nitekim hayır, Allah’ın kullarına özel nimeti olan vahiy veya Kur’an yerine de kullanılmıştır (el-Bakara 2/105; krş. Taberî, I, 474). “Takvâ sahiplerine, ‘rabbiniz size ne indirdi?’ denildiğinde ‘hayır indirdi’ derler” meâlindeki âyette (en-Nahl 16/30) hayrın vahiy mânasına geldiği açıkça görülmektedir.
Bazı müfessirler, Âl-i İmrân sûresinin 104. âyetinde ve Kalem sûresinin 12. âyetinde geçen hayrı “İslâm” diye açıklamışlardır (Taberî, IV, 38; Şevkânî, V, 308). Diğer bir âyette (el-Bakara 2/269) hikmet Allah’ın bir lutfu ve nimeti olarak “büyük bir hayır” diye nitelendirilmiş olup Kur’an’ın hikmetle ilgili bu yaklaşımı zamanla, İslâm ümmetinin dinî bir kaygıya kapılmadan her türlü ilmî ve fikrî gelişmeye açılması ve çeşitli kültürlerden faydalanmasında cesaret verici bir rol oynamıştır.
İkinci bölüme giren âyetlerde hayır kelimesi “sâlih amel”, “hasene”, “mârûf” gibi kavramlara yakın anlamlarda olmak üzere her türlü iyi tutum ve davranışın ahlâkî değerini belirtmek için kullanılır. Bakara sûresinin 215. âyetinde iki defa tekrarlanan hayır kelimelerinden ilki “mal varlığı”, ikincisi “mutlak olarak Allah rızâsı için yapılan iyilik” anlamını taşır.
Bu anlamıyla hayır, büyük ölçüde yine bir Kur’an terimi olan “sâlih amel” ile aynı şeyi ifade eder. Kur’an genellikle, insanın âhirette kendisi için faydalı olacak her türlü iyiliğini hayır diye adlandırır. “Hayır olarak ne yaparsanız Allah onu bilir. -Âhiret için- azık edinin; bilin ki en hayırlı azık takvâdır” (el-Bakara 2/197) meâlindeki âyette geçen hayır kelimelerinden ilki fiilin niteliği, ikincisi amacın niteliği olarak kullanılmıştır.
Bakara sûresinin 109-110. âyetlerinde, Ehl-i kitabın sırf kıskançlıklarından dolayı müslümanları imanlarından döndürme çabalarına karşı müslümanlar uyarılmak suretiyle imanın değeri vurgulandıktan ve bağışlama, hoşgörü, namaz ve zekât hususundaki ilâhî buyruklar sıralandıktan sonra yer alan,“Önceden kendiniz için ne hayır yaparsanız Allah’ın katında onu bulacaksınız” ifadesinden, yukarıdaki ahlâkî ve dinî ödevlerin de hayır kapsamına girdiği anlaşılmaktadır.Taberî son âyeti oldukça geniş bir yorumla “Allah’ın râzı olduğu amel” diye açıklamıştır (Câmiʿu’l-beyân, I, 491). (2)
TDV İslâm Ansiklopedisi, 38. cild, sayfa 539-542 , İstanbul 2010.
(2) TDV İslâm Ansiklopedisi, 17. Cild, sayfa 43-46, 1998 İstanbul..
Hayır ve şer konularını izaha gayret ettikten sonra bu konudaki bir şiirimizi burada dikkatinize sunarız:
H A Y I R V E Ş E R
Tâ mebde-i âlem’den dehr’in yarınlarına
Hayır şer kâinat’ın serpilmiş aktârına..
Umûd et Rabb-i Rahim hep şerleri hayr eder
Dakik bir mîzan ile yazar kalem-i kader..
Vaktâ ki bin hikmet’le gelir bize birden şer
Âkibet hayr olduğun bilmez ki aciz beşer..
Garip bir mukarenet içinde hayır-şerr’in
Hayret-âmiz esrar var gizli derin mi derin..
İç içe hayır ve şer gül yaprağı misali
Sabretmeliyiz ey nefs! bu bir imtihan hâli..
Musâb isen bir şerr’e teslimkâr eyle sinen
Diner çok fırtınalar meltem olur esinen..
Hayr’a şerr’e îtikad rükn’ü dür bu îman’ın
İman’ın kavî ise şenlenir hânüman’ın..
LÜGATÇE: Mebde: başlangıç, Dehr: Dünya, cihan, âlem Aktar: Taraflar, bölgeler, kısımlar, köşe bucaklar.
Dakik: Çok hassas, çok ölçülü, İnce, anlaşılması, farkedilmesi büyük dikkat isteyen, Mîzan: Ölçü, tartı, Âkibet: Son, sonunda nihayetinde,
Mukarenet: Bir yere veya bir araya gelme, kavuşma, yakınlaşma, bitişme, bitişiklik.
Hayret-âmiz: Hayret veren, hayret taşıyan,… Musab: Belâ, felâket, musîbet vb.ne uğramış, dûçar olmuş
İ’tikad: İnanma, kalben tasdik ederek inanma, inanç, inan,
Rükn: Bir şeyin temel direği, en sağlam ve kuvvetli tarafı, istinatgâhı,
Hânüman: Ev bark, yuva, âile
Kaynak: HABER MERKEZİ