İlk öğretmen anne ve oğlu Geylani

Mehmet Sönmezoğlu

Mehmet Sönmezoğlu

Tüm Yazıları

Dünyaya anne ve babanın emaneti olarak gelen çocuğun ilk eğitim aldığı yer de ilk öğretmeni annesinin ve babasının bulunduğu aile ortamıdır. Anne ve baba bir çocuğun Müslüman olarak yetişmesine ve şekillenmesine aile içinde vesile olur.

Bunun bir çok güzel örnekleri vardır. Bunlardan bir güzel örnek de Geylani hazretleridir.

Abdülkadir Geylani Hazretleri, küçüklüğünde ilim yolculuğuna çıkarken annesi ona sıkı sıkı şöyle tembih etti:

“Benim gözümün nuru, gönlümün tacı, evlâdım, Abdülkadir’im, eğer Allah’ın rızası olmasaydı seni kesinlikle bırakmazdım. Senden tek bir şey istiyorum; ne olursa olsun, başına ne gelirse gelsin sakın doğruluktan ayrılma. Hiçbir zaman yalan söyleme. Allah (cc) doğrularla beraberdir.”(Tevbe,119)

Küçük Abdülkadir annesini dikkatle dinledi ve hiçbir zaman yalan söylemeyeceğine dair annesine söz verdi. Ağlayarak annesinin elini öptü ve yola çıktı.

Yolda Bağdat’a giden bir kervana rastladı, onlara katıldı. Bir müddet yol aldılar.

Yorulan kervan bir yerde konaklamak üzereydi ki birdenbire karşılarına eşkiyalar çıktı, kervana saldırdı. Eşkıyalar kimseye acımıyor, ne var ne yok her şeyi yağmalıyor, alıyorlardı. Eşkıyalardan biri küçük Abdülkadir’i gördü ve dalga geçmek amacıyla sordu:

“Fakir çocuk söyle bakalım senin neyin var?”

Yalan söylemeyeceğine dair annesine söz veren Abdülkadir hemen cevap verdi:

“Bir kese altınım var.”

Eşkiya bu cevaba inanmadı, güldü ve dalgayla karışık tekrar sordu. Abdülkadir aynı cevabı verince eşkıya dayanamadı, durumu eşkiya reisine anlattı.

Eşkiya başı küçük Abdülkadir’i yanına çağırdı:

“Üzerinde bir kese altın olduğunu söylüyormuşsun, bu doğru mu?”

Küçük Abdülkadir hiç düşünmeden:

“Evet, hırkamda dikili kırk tane altınım var.” dedi.

Sözde reis adamlarına bağırdı:

“Arayın şu çocuğun üstünü!”

Abdülkadir’in elbisesini aradılar. Üstünden gerçekten bir kese altın çıkmıştı. Reis deliye döndü. Kızgın ve şaşkın bir sesle:

“Ahmak çocuk! Bunu bizden neden saklamadın? Sende altın olduğu aklımızın köşesinden geçmezdi!” diye inledi.

Abdülkadir hiç pişmanlık göstermedi. Dedi ki:

“Ben anneme yalan söylemeyeceğim diye söz verdim. Kırk altın için yalan söyler miyim? Alın; çok lâzımsa sizin olsun!”

Bu sözler ve bu feragat, reisi kalbinden ve kafasından vurmuştu. Koca reis, bir an sendeledi; ardından çocuk gibi ağlamaya başladı.

“Ben ne yaptım! Bre ahmak! Bre akılsız! Bre budala! Bu küçücük çocuk annesinin sözünden çıkmazken ben bunca sene Rabbimin sözünden çıktım.

Eyvah bana! Yazık bana!”

Reisin kendi kendine dövündüğünü gören adamları şaşırmıştı.

Reis bu şaşkınlığı kırarak, arkadaşları ile adeta vedalaştı:

“Bu iş burada bitti arkadaşlar! Ben bunca sene isyan ettim. Sizi de peşimde sürükledim. Beni bağışlayın! Ben artık yokum!” dedi.

Fakat o da ne; reisin adamları da tövbekâr olmuşlardı. Dediler ki:

“Efendimiz! Biz senden ayrılmayız. Sen bizim eşkıyalıkta reisimizdin, tövbede de reisimiz ol.”

Bunun üzerine kervandan alınan her şey sahiplerine geri iade edildi. Bütün eşkıyalar Abdulkadir Geylani Hazretlerinin önünde tövbe etti.

Kervan küçük Abdulkadir sayesinde bu musîbetten kurtulmuş, eşkıyalar da hidayet yoluna girmişti.

Bir çocuk nelere vesile oldu, bölge halkı eşkiyaların zulmünden kurtulmuştu.

Gelin anneler, babalar çocuklarımıza iyi bir eğitim verelim ve yaz kuran kurslarımızda Kur'an ve Kur'an ahlakıyla buluşturalım.

Çocuklarımız Abdülkadirler gibi doğruluğun temsilcisi olsunlar. Kendilerine, ailelerine,milletimize ve devletimize dinimize faydalı birer evlat olsunlar.

Ve evlatlarımıza şöyle dua edelim; “Ey Rabbimiz! Bizi namaza devam eden kimseler eyle. Soyumuzdan da böyle namaz kılan kimseler yarat. Ey Rabbimiz! Duamızı kabul eyle.”(ibrahim,40)Amin..