İmamoğlu’nun işi zor
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu dün basının karşısına çıktı ve “yola çıktım” dedi. “İstanbul’a adayım” demedi, “risk alıyorum ve yola çıkıyorum” dedi. Siyasi geleneği bozmayarak nihai karar verici olan parti yönetimine “nezaketsizlik” yapmadı.
Aslında muhalif kamuoyunda İmamoğlu’ndan CHP’ye ve genel başkan Kemal Kılıçdaroğlu’na nezaket göstermesini değil, açık açık yüzleşmesini ve eğer partide bir değişim gerçekleşmeyecekse CHP ile yolunu ayırıp yeni bir hareket başlatmasını bekleyen azımsanmayacak bir kesim var. İmamoğlu bunu tercih etmedi. CHP’ye rağmen CHP ile hareket etmeye karar verdi.
2023 Cumhurbaşkanlığı seçimlerine giderken muhalefeti organize eden, stratejisini kuran CHP ve lideri Kılıçdaroğlu idi. Beş partiyle bir ittifak kurdu, bir mutabakat metni hazırlanmasına ön ayak oldu, seçmene güçlendirilmiş parlamenter sistem ve demokrasi vaat etti, kendi adayını kabul ettirdi. CHP’nin ve Kılıçdaroğlu’nun oyun kurucu olarak girdiği kazanılması muhtemel bir seçim kaybedildi. Doğal olarak da yenilginin bir numaralı sebebi olarak işaret edildi.
CHP’nin seçim kazanması zaten beklenen bir şey değildi ama bu kez, muhalefetin kazanabileceği bir seçim CHP yüzünden kaybedilmiş algısı oluştu. Kılıçdaroğlu liderliğindeki CHP, toplum nezdinde artık geri döndürülemez bir biçimde “kaybedenler kulübü” damgasını yemiş oldu.
Kılıçdaroğlu ve çevresi eğer yenilgiyi sahiplenseydi ve seçimin kaybedilmesinde oynadıkları rolü kabul edip partide değişimin önünü açsaydı bu algı değiştirilebilirdi. Oysa Türkiye’ye demokrasi vaat ederek oy isteyen Kılıçdaroğlu, söz konusu koltuğu olduğunda demokrasi ile başının hiç hoş olmadığını gösterdi. Seçmen sadece seçim kaybedildiği için değil, kandırıldığını hissettiği için de öfkeli.
İşte kamuoyunda böyle bir hissiyat hakimken İmamoğlu’nun CHP ile birlikte hareket etme kararı alması gerçekten büyük bir risk.
Karnından konuşmaya devam ettiğine bakılırsa belli ki İmamoğlu, ilçe kongrelerinde alınan sonuçları çok da iç açıcı bulmadı. Kılıçdaroğlu kendi seçtiği delege tarafından seçiliyor. Böyle antidemokratik bir yapıda değişimi hayata geçirmek kolay görünmüyor. Derin CHP, birkaç belediye başkanlığı ve 150 milletvekilliği ile yetinip rantını paylaşmaktan memnun. Ama seçmenin gözü açıldı. CHP elitlerinin göremediği işte bu. Belli ki İmamoğlu da bu kopuşun yeterince farkında değil.
Muhalefete liderlik edebilecek siyasi karizmaya sahip olan İmamoğlu yola CHP ile devam etme kararı aldı. Amacı 2024’te İstanbul’u kazanıp 2028’de cumhurbaşkanlığına aday olmak. Oysa ne İstanbul’u kazanmak kolay ne de CHP’nin onu cumhurbaşkanı adayı yapacağının garantisi var. İhtimallerle hareket ediyor.
İmamoğlu’nun işi gerçekten hiç kolay değil. AK Parti bu kez Binali Yıldırım gibi yıpranmış bir adayla çıkmayacaktır karşısına. Erdoğan bu kez böyle bir risk almayacak ve İmamoğlu’nun karşısına güçlü bir aday çıkaracaktır. İYİ Parti ve HDP (YSP) İmamoğlu lehine aday çıkarmasa bile derin bir hayal kırıklığı içindeki tabanın partilerinin kararına firesiz uymasını beklemek safdillik olacaktır.
Seçmen, cumhurbaşkanlığı seçiminin neden kaybedildiğini açıklamayan parti liderlerine neden bir kez daha güvenip onların belirlediği adaya oy versin? Seçmen neden daha demokratik olmadığını ispatlayan muhalefetin adayı için sandığa gitsin? İktidarın adayına oy vermek hizmet almak açısından da avantajlı değil mi?
Ve her şeyden önce, neden seçmen İmamoğlu’nu hedeflerine taşısın? Liderler toplumları taşır, toplumların liderleri taşımak gibi bir misyonu yoktur. Bugün İmamoğlu muhalefetin önüne çıkıp onlara yeni bir yol açamıyorsa, seçmen neden İmamoğlu’nun siyasi kariyerinde ona yol açsın?