İsrail ne yaptı? Filistin ne yaptı?

Tarihler 9 Nisan 1948’i gösteriyordu. İsrail Terör Örgütünün silahlı çeteleri Filistinlilerin yaşadığı Deir Yassin Köyünü bastı. Katliam yaptı, 254 kişiyi şehit etti.

Sürgün edilen Filistinli bir çocuk, korkuyla annesinin bacağına yapıştı.

1953 yılıydı. Ateşi ve azabı bol olsun, baş köpek Ariel Şaron’un liderliğindeki köpekler, Kibya Köyünde kadın, çocuk demeden 67 kişiyi şehit etti.

Ailesi İsrailli teröristler tarafından katledilen Filistinli Muhammed, daha 4 yaşındaydı. Ağlıyordu, susturanı bile kalmamıştı.

1968 yılıydı. Terörist İsrail’in uçakları 15’ten fazla Filistin köyüne havadan napalm bombası yağdırdı. Resmi rakamlarla 56 kişi feci şekilde can verdi. İrbid şehrindeki bombardımanda ise şehit sayısı 30’du.

Terörist İsrail’in saldırısından sağ kurtulan Leyla Halid, zulme karşı diz çökmemeye ant içti.

1996 yılında katliamın adresi bu kez Kana’ydı. Mülteci kampına düzenlenen vahşi saldırıda 109 masum şehit edildi.

O vahşeti gören Lübnanlı gençler intikam yeminleri ediyordu.

İsrailli askerler dünyanın gözü önünde bir beton bloğun yanında silahsız bir baba ve daha 10-12 yaşlarındaki Muhammed, öldürüldü. Sanki bu şeref yoksunları bilgisayar oyunu oynuyordu.

Filistinliler, “Bizi koruyacak kimse yok mu?” diye haykırıyordu.

Atlaya atlaya gidiyorum. Çünkü İsrail’in katliam tarihçesini yazsam sayfalar sürer.

İsrail’in sivil görünümlü terörist yerleşimcileri, hırsızları Filistinlilerin evlerini basıyor, onları evlerinden kovuyordu.

Eşi ve 4 çocuğunu korumak isteyen Ahmed, başı önde ama kararlı, bir gün bu devranın döneceğini bilerek, evinin anahtarını da cebine koyup orayı terk ediyordu.

Günümüze gelelim.

Batı Şeria’da İsrailli teröristlerin gözetiminde, yerleşimci görünümlü haydutlar Filistinlilerin koyunlarını, yiyeceklerini çalıyordu.

Her akşam geldiğinde ahırlarına giderek koyunlarını seven 8 yaşındaki Yusuf, hırsından yumruğunu sıkıyordu.

İsrail yarım asrı aşan kanlı ve günah dolu tarihi boyunca katliamlar yapıyor, acımasızca ölüm saçıyordu.

İşte tüm bu imkansızlıklar içinde Hamas’ın Özgürlük Savaşçıları filizleniyordu.

İsrail Terör Örgütünün yetim bıraktığı Ebu Ubeydeler, hayatını bu işgalcilere karşı mücadele etmeye adıyordu.

7 Ekim hadisesi yaşandı sonrasında.

Bir avuç Özgürlük Savaşçısı, yenilmez diye şişirilen İsrail Terör Örgütünü şoka uğrattı.

Öyle ki, İsrail Terör Örgütüne ait helikopteri kullanan pilot, baskın günü festivalden kaçan sivilleri, kendi insanlarını öldürecek kadar korkmuştu. Çünkü onların kalplerinde acımasızlık ve korkudan başka hiçbir şey yoktu. Bir helikopterden rastgele insan taramak, cümle bedeni sarmış bir korkudan ve panik halinden başka bir şekilde açıklanamaz.

İsrail Terör Örgütü okul vurdu.

Filistin’in çocukları bomba kraterini kaydırak yaptı.

İsrail Terör Örgütü hastane vurdu, çocuk, yaşlı, kadın demeden katletti. Batı, “Vur arkandayız” dedi.

Soydaşları tarafından kendi coğrafyasında ölüme terk edilen Filistin direndi. Direniş devam ettikçe dünyayı yöneten çetenin dengesi bozuldu, zalimliği tavan yaptı.

İsrail Terör Örgütü su deposu vurdu. Rusya’yı şeytan ilan eden Batı ağzını açamadı.

Filistinliler direndi, dünya halkları onlar için sokağa indi.

İsrail Terör Örgütü acımasızca bombaladıkça, kalplerindeki korku daha da arttı. Artmaya devam edecek.

İsrail ambulans vurdu, sivil konvoyu vurdu, yardım taşıyan tırları vurdu. Vurdukça maskesi düştü. Vurdukça ne kadar lanetli bir kavim olduklarını gösterdi. Vurdukça, en büyük düşmanları İslam’ın sahibi Allah’ın varlığına delil oldu. İsrail vurdukça, dünyanın çeşitli coğrafyalarından gençler İslam’la tanıştı.

İsrail vurdukça, Filistin birleşti. İsrail bir sivili vurdu, yerine 10 Hamaslı koydu.

İsrail Terör Örgütünün attığı her bombada, bir çocuk annesine sarıldı. Hırslandı. İşgal altında yaşamaktansa, ölmeyi yeğlerim fikrini daha minicik bedeninin içindeyken idrak etmeye başladı.

İsrail vurdukça, Filistin davası büyüdü. Sanılmasın ki, bu bedeller ödenmeyecek. Dünyanın büyük dönüşümünü, o Filistinli masum şehitler gerçekleştirecek.

Ve biz. İçimizden birileri çıkıp, Hamas’ı terörist ilan etme yarışına girdi.

Hamas’ı terörist ilan edenler aynı zamanda Kuvayi Milliye’nin torunları olduklarını da söyleyenlerdi.

Şimdi fotoğrafa şöyle bir bakın; Hamas ile Kuvay-ı Milliye arasında nasıl bir fark var?

Hamas’a terörist diyen gafillerden biri çıkıp bir açıklama yapabilir mi? Yapamaz.

Biri çıkıp bir özür dileyebilir mi? Hayır, kibirleri ve bağlı oldukları yapılar bu özre izin vermez.

1. Dünya Savaşından sonra Almanya kendisine sunulan ağır şartları kabul etti. Fakat Gazi Mustafa Kemal Atatürk önderliğindeki Türk halkı, bugünün Hamas’ı gibiydi. Çünkü Kuvay-ı Milliye Hareketi ve Kurtuluş Savaşı süreci, binlerce özgürlük savaşçısının bir araya gelip bir vahşi batıya karşı baş kaldırışıydı.

İşte bugün aynısını Hamas yapıyor.

Ebu Ubeyde’nin arslanları, ayağınıza taş değmesin…!

Boykot ve Vandallık

Aklı, fikri, gönlü Gazze’de olan öncelikle insani bir duruş sergilemelidir. Müslümanca bir duruş sergilemelidir. Zaten Müslümanca bir duruş ile insanca bir duruş arasında da hiçbir fark yoktur.

Biz, zulmetmeyiz. Haydutluk yapmayız. Zorbalık yapmayız. Yağma yapmayız. Vandallık, bizim olduğumuz kapıdan içeri giremez.

Vandallık ve zorbalık ancak, yeterince akledemeyen insanların sergileyeceği bir tavırdır.

Bir derdi var kendince, ama aklı kıt. Gidip insanlara saldırıyor, mağazalara saldırıyor.

Çünkü bilmiyor. Merak etmiyor. Ne yapabilirim diye sorgulamıyor. Saldırıyor.

Vandalizmle tepki göstermeye çalışan herkes, insanca bir duruştan, Müslümanca bir duruştan çok ama çok uzaktır. Davasında haklı bile olsa, o haksızdır.

Sosyal medyamda da yaklaşık 10 gün önce yazmıştım. Vandalizm ile boykotu birbirine karıştırmamalıyız.

Bizler, boykotta ısrarcı olmalıyız. Süreklilik arz eden ihtiyaçlarımızda alışkanlıklarımızı artık değiştirmeliyiz.

Bunun yanı sıra farkındalık oluşturmak için kafa yormalıyız. Mesela Starbucks önünde İsrail Terör Örgütünün zulmüne ilişkin konuşmalar yapmak, videolar izletmek son derece barışçıl ve farkındalık oluşturacak cinsten bir protestodur.

İnanın sosyal medyada gençler o kadar muhteşem protestolar yapıyorlar ki.

Biraz takip edin.

Bakın bir örnek, İHH muhteşem bir eyleme imza atacaktı.

İncirlik üssüne gidip eylem yapılacaktı ve bu eylemler dalga dalga dünyada yayılma potansiyeli olan bir eytem türüydü.

Belki dünyanın çeşitli coğrafyalarında Amerikan Terör Üstleri, protesto edilecekti.

Ne oldu?

Vandallar ortaya çıktı, saldırdı, taşkınlık çıkardı.

İHH kitlesini geri çekmek zorunda kaldı.

Halbuki bir Müslümana yakışır şekilde, vakar bir duruşla sadece orada olunsaydı, belki de hedefe ulaşılacaktı.

Siyonist para babalarının işini görecek en güzel yöntem, vandalizmdir. Yapmayın, etmeyin.

Yahudi Sürgünleri

Bugünkü İsrail Terör Örgütünün yaptığı zulümleri tüm dünya görüyor.

Ve bu terör örgütü, mutlak bir mağlubiyete uğrayacak. Bundan şüphem yok.

Yeni dünya düzeninde, sürekli gözleri yaşlı olarak yaşadıkları sürgünlerin arkasına sığınan bu azgın topluluğun, geçmiş çağlarda da neden sürgün edildiklerini dünya kamuoyunda işlememiz gerek.

Siyonist İsrail Kasabı Netenyahu Elon Musk’a birkaç ay önce şöyle demişti:

“Kim daha çok editör çalıştırırsa, tarihi de o yazar.”

İpucu

Susmak, zulme ortak çıkmaktır.