İstifa için illa kaseti mi çıkması lazım?
...
Seçimin kaybedilmesi muhalif seçmende büyük bir hayal kırıklığı yaratmış durumda. Bunun en önemli nedeni de seçime “Bu sefer kesin kazanacağız” duygusuyla girilmiş olması. Aslında bu inancın arkasında, kendi gücüne güvenmekten ziyade, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kaybedeceğine dair kanaat vardı. Erdoğan kaybedeceğine göre, kendileri de kazanmış olacaktı. Ama öyle olmadı işte, tersine kendileri kaybettiği için Erdoğan kazandı.
Hal böyle iken, muhalif medyada seçimin kaybedeni Kemal Kılıçdaroğlu’nu savunmaya yönelik büyük bir çaba görüyoruz. Erdoğan’ın kampanya boyunca yaptıklarını sayarak adaletsiz bir seçim olduğunu söylüyorlar. Doğru, hiç kimse bu seçimin adil ve eşit şartlarda yapıldığını iddia edemez. Ama Erdoğan’ın karşısına çıkarken bunu biliyordunuz. Erdoğan’ın insafına güvenerek girmediniz herhalde bu yarışa.
Kılıçdaroğlu, seçim gecesi Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş ile bir durum değerlendirmesi yapmış. Ardından da MYK üyeleri ile bir araya gelerek sonucu değerlendirmiş. Anlaşılan o ki, 2024 Mart’ında yapılacak yerel seçimlere kadar kurultayı erteleme kararı almışlar. Şimdi istifanın zamanı değilmiş, yerel seçimler çok önemliymiş. Türkiye seçimlerini izleyen Washington Post editörü Vanessa Larson, Kılıçdaroğlu’nun istifa etmemesine şaşıran Batılı gözlemcileri şöyle aydınlattı: "Türk siyasetinde seks kaseti çıkmadıkça kimse istifa etmez." Valla ne demeli hanımefendiye, bizi bizden iyi tanımış!
CHP medyası ve elitleri karar vermiş, “liderlerini yedirmeyecekler.” Erdoğan’ı tek adam olmakla suçlayanlar, Erdoğan’a oy verenlerin motivasyonunu biat kültürü ile açıklayanlar, ülkeye demokrasiyi geri getirme vaadinde bulunanlar demokrasi anlayışları ile göz yaşartıyorlar!
Bir yandan seçmende de benzer bir savunmayı görüyoruz. Seçimin adil olmadığını, Kılıçdaroğlu’nun eşit olamayan şartlarda yarıştığını, bu sonuçta bir sorumluluğu olmadığını söylüyorlar. Bu savunmanın ne kadar tehlikeli olduğunun farkında değiller. Eğer adil seçim yapılmıyorsa, kazanmak imkansızsa muhalif seçmen neden bir daha sandığa gitsin? İşte Türkiye’yi bekleyen en büyük tehlike budur. Otokrasiler böyle kurulur. Muhalefet seçimi bırakır ve demokrasi rayından çıkılmış olunur.
Neyse ki arada çatlak sesler de çıkıyor. Eski İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi "Kimse bu sonuçlardan bir başarı öyküsü yaratmaya kalkışmasın. Ortada Genel Başkanımız ve Partimiz açısından tam bir başarısızlık vardır" dedi ve "Bu seçim, kampanya da dahil olmak üzere seçim stratejisinin yanlışlığı nedeniyle kaybedilmiş, Erdoğan ve Cumhur İttifakı'na adeta hediye edilmiştir" tespitini yaptı.
Seçimden aylar önce, Anadolu’da yapılmış sokak röportajlarını izlemiştim. Bugün Erdoğan’ın ezici bir üstünlük sağladığı kentlerde vatandaş, pahalılık nedeniyle son derece mutsuzdu ve Erdoğan’a tepkiliydi. “Kime oy verirsiniz” diye sorduklarında Mansur Yavaş cevabını sık sık duyuyordunuz. “Kılıçdaroğlu’na oy verir misiniz?” sorusuna ise öfkeyle çatılmış kaşlarla “Asla” yanıtını alıyorlardı.
Aday belirleme sürecinde çok geç kalındığını söyleyenleri dinlemediler, Kılıçdaroğlu’nun adaylığına karşı çıkanları ekranlardan uzaklaştırdılar, sosyal medyada linç ettiler, bezdirip susturdular. Alevi düşmanlığıyla suçlayacak kadar ileri gidenler oldu. Oysa bu insanlar bir realiteye, bir olguya dikkat çekiyorlardı. Seçime değerlerinizi onaylatmak için girmiyorsunuz, kazanmak için giriyorsunuz.
Kılıçdaroğlu’ndan cumhurbaşkanı olmaz da demiyordu bu insanlar. Çok iyi cumhurbaşkanı olur ama seçilemez diyorlardı. Siyaset bilimciler, araştırma şirketi yöneticileri, Anadolu’yu çok iyi tanıyan gazeteciler söylüyordu bunları.
Neticede itirazlara kulaklarını tıkadılar. Kendi yankı odalarına gömülüp kesinlikle kazanacaklarına inandılar. Demokratik olmayan bir süreç yürüterek seçtikleri adayla Türkiye’ye demokrasi getireceklerini savundular. Şimdi de Erdoğan’a karşı seçim kazanmanın imkansız olduğunu ima ediyorlar.
Muhalefetin önünde iki yol var: Ya başarısız olduklarını kabul edip gereğini yapacaklar, ya da bir daha seçime girmeyecekler.