İYİ Parti’nin kader seçimi

CHP’de Kemal Kılıçdaroğlu’nun yerine Özgür Özel’in gelmesinin ardından, yerel seçimlere yönelik adı “ittifak” konmasa da bir işbirliği teklifinin İYİ Parti’ye gitmesi beklenen bir gelişmeydi. Cevabın “hayır” olması da şaşırtıcı değil, aksi olsa şaşırtıcı olurdu. Zira Meral Akşener, seçim hezimetinin ardından CHP iç kavgalarına gömüldüğü esnada, defalarca ittifak siyasetinin partilerine kaybettirdiğini söylemiş, CHP’nin ileri gelenlerini ve medyasını ağır sözlerle eleştirerek ittifaka kapıyı kapatmış, yola “hür ve müstakil” devam edeceklerini yüksek perdeden dile getirmişti. Üstüne basa basa 81 ilde aday çıkaracaklarını söyledikten sonra, bazı belediyeleri, ki bunlar en önemli belediyeler, istisna kapsamına alması inandırıcılığını iyice erozyona uğratırdı.

2023 seçimlerine gidilirken CHP o kadar büyük hatalar yaptı ki, ittifak Türk muhalefeti için bir alternatif olmaktan çıktı. Bundan sonra tükenmiş modelleri revize, yürünmüş yolları restore etmeye kalkmanın bir anlamı yok. CHP o hataları yaparken düşünecekti! Akşener de keza, toplam oyları yüzde 1’i bulmayan 4 partinin lideri ile birlikte kendisine dayatılan Kılıçdaroğlu’nun adaylığına masaya yumruğunu vurarak karşı çıkmak yerine, önce masayı devirip ardından kuzu kuzu geri dönerken düşünecekti. Akşener’in basiretsiz liderliği hem seçimin kaybedilmesinde, hem de muhalefet için ittifak zemininin ortadan kalkmasında büyük rol oynamadı mı?

Olan oldu artık, şimdi yeni bir yol denemekten başka çare yok. İYİ Parti’ye başta CHP olmak üzere, sol cenahtan yapılan tazyiği doğru bulmuyorum. Onlara kalırsa seçime bağımsız girmek İYİ Parti’nin sonu olacak. Elbette içi doldurulamamış ya da seçim sonuçları yanlış okunarak oluşturulmuş siyasetle İYİ Parti 31 Mart’ta sandığa gömülebilir, ama bir kez daha CHP’nin kuyruğuna takılması durumunda sonu farklı olmayacaktır. O yüzden risk almaktan ve başarmaktan başka şansları yok.

İşbirliği teklifinin oylandığı GİK toplantısının ardından kararı duyuran parti sözcüsü Kürşad Zorlu’nun açıklamasına baktığımda, İYİ Parti’nin son seçimin sonuçlarını, seçmen eğilimlerini doğru okuyup okumadığı konusunda ciddi şüphe duydum. Mesela “İYİ Partimiz milli kimlikten yoksun bir politikayla Türk devletini Türksüzleştirme siyasetini güdenlere karşı tertemiz Türk evlatlarının sesi olmuştur” ifadesi ile kastedilen şey doğru mu? Türkiye gerçekten de “Türksüzleştirme siyaseti” güden bir iktidar tarafından mı yönetiliyor? Özellikle MHP ile girişilen ittifak sonrası kurucu ayarlarından iyice uzaklaşan AK Parti’nin milliyetçilik dozu sizi kesmiyorsa bize ne öneriyorsunuz? Avrupa’da yükselişe geçen, yabancı düşmanlığını da barındıran radikal sağ mı? Merkez sağdaki boşluğu doldurma iddiasıyla yola çıkan İYİ Parti, Türkiye’nin aşırı milliyetçi bir partiye ihtiyacı olduğuna karar verdiyse kendilerine başarılar dilerim ama söz ettikleri “alternatif siyaset”, “üçüncü yol” bu olamaz gibi geliyor bana.

Benim ilgiyle takip ettiğim İYİ Parti Ekonomi Politikaları Başkanı Bilge Yılmaz ise seçim kazanmak için ittifakaların yeterli olmadığının görüldüğüne dikkat çektikten sonra “Eğer İYİ Parti, AKP ile CHP arasına sıkışmayı reddeden toplum kesimlerinin oyuna talip olur ve bu alanın ruhuna uygun siyaset yapabilirse hem genel seçimler öncesi güçlü bir şekilde var olacak hem de kutuplaşmanın aşılmasına yardım edecektir. Kutuplaşma azaldıkça muhalefet adaylarının şansı artacaktır” tespitini yapıyor. Yılmaz, kendini ne AK Parti’ye ne de CHP’ye yakın gören seçmenlerin “ılımlı, mutedil ve dengeli bir aktör tarafından temsil edilmesi”nin en iyi strateji olduğunu söylüyor.

Ben de Bilge Yılmaz’a katılıyorum. İYİ Parti böyle bir çizgiye girerse, yok oluşun önüne geçebilir.