Kadınların seçimi

Türkiye’de kadın hakları mücadelesi 19’uncu yüzyılda başlar. 1886 yılında kadınlar "Şükûfezâr" isimli Türk ve Müslüman dünyasının ilk kadın dergisini kurdular. 2. Meşrutiyet’ten Cumhuriyet’e kadar geçen süreçte, kadınların toplumsal yaşamdaki konumlarına yönelik ciddi iyileştirmeler yapıldı. Çok sayıda kadın derneği, kadın gazetesi ve dergisi çıkarıldı.

Cumhuriyet döneminde kabul edilen Medeni Kanun ve kadınlara seçme ve seçilme hakkının verilmesi ise devrim niteliğindeki gelişmelerdir. Bu nedenle kadınlar Cumhuriyet’e ve Atatürk’e çok şey borçludur ama kadınların Osmanlı’da başlayan mücadelesi de unutulmamalıdır.

Türk milliyetçiliğinin kurucusu Ziya Gökalp “Türkçülüğün Esasları” eserinde Türk feminizmine bir bölüm ayırmış ve feminizmi övmüştü. Gökalp’in başını çektiği Türk milliyetçisi aydınlar, milletin özgürleşmesinin kadının özgürleşmesiyle mümkün olabileceğini savunuyordu. Atatürk de bu düşüncelerden etkilenmişti.

Zamanla kadın hakları hareketi milliyetçilerden solculara kaydı. 80 darbesinin ardından da yükselişe geçti. Siyaset yasaklanınca erkekler de bu alanda fikir ve eser üretmeye başladı. Atıf Yılmaz’ın filmleri bu dönemin en iyi örnekleridir.

Feminizm tarihimizin önemli kırılma noktalarından biri 28 Şubat sürecidir. Başörtüsü yasakları ile mücadele eden muhafazakar kadınlara bazı feminist örgütler de destek verdi. Böylece dindar kadınlar feminizmle tanıştı. Ancak burada yakalanan şans iyi kullanılamadı.

Başörtülü kadınların mağduriyetini siyasette yükselmek için araçsallaştıran İslamcı erkekler, onların desteğiyle iktidara geldi. Muhafazakar kadınlar özgürlüklerine kavuşabilmek için mecburen kendi camialarının erkekleriyle birlikte hareket etmek zorunda kaldı.

Türkiye’nin laik-seküler kadınları, büyük çoğunlukla başörtüsünü bir özgürlük alanı olarak görmeyi reddetti. Liberal, sol, demokrat cenahlardan entelektüel kadınların desteği oldu ama yeterli değildi. O dönem feminist kadınlar başta olmak üzere, laik kesimin kadınları başörtüsü ile okula gitme hakkını savunabilseydi, şu anda bambaşka bir ülkede yaşıyor olabilirdik.

90’larda muhafazakar ve seküler kadınlar bir arada durabilseydi, hem kadın hareketi büyürdü, hem de başörtülü kadınlar kendilerini AK Parti iktidarına muhtaç hissetmezler, bütün şikayetlerine rağmen her seçimde koşarak oy vermezlerdi.

Benim gibi kadınlar bunları zamanında çok dile getirdi, ama kendi mahallemizin hem erkekleri hem kadınları tarafından bir vatan haini ilan edilmediğimiz kaldı.

Peki, şimdi tarihi bir seçime doğru yol alırken kadınlar ne yapacak?

İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasına tahammül gösteren muhafazakar feministler, AK Parti ile Yeniden Refah Partisi ve HÜDA PAR arasında yapılan ittifaklar sırasında, kadını korumak için kendi çabalarıyla çıkarılmış 6284 sayılı kanunun pazarlık konusu yapılması üzerine tahammül eşiklerine, “kırmızı çizgileri”ne gelmiş bulundular.

Görebildiğim kadarıyla, entelektüel dindar kadınlar, AK Parti ile gönül bağlarını koparmış durumda. Bu eğilim tabanda ne derece karşılık bulur, bunu seçim günü göreceğiz ama muhafazakar kadınların artık bu iktidardan herhangi bir kazanım elde edebileceklerine inanmıyorum, hatta kazanımlarını kaybedeceklerini iddia ediyorum. Bu gidişle ellerinde sadece başörtüsü kalacak.

Seçime doğru giderken, muhafazakar kadınlara seslenen CHP Lideri ve Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun helalleşme söylemi bakalım karşılık bulabilecek mi?

28 Şubat sürecinde CHP’nin parti olarak bir rolü olmayabilir ama “CHP zihniyeti” denen realitenin rolünü kim inkar edebilir? O günleri üniversite öğrencisi ve gazeteci olarak bizzat yaşamış biriyim, neden bahsettiğimin son derece farkındayım.

Elbette gençler arasında başörtüsü normalleşmişti. Yeni kuşaklar için öyle bir sorun olmadığına eminim. Ama belli bir yaşın üzerindekiler için başörtüsü meselesi hala bir korku tüneli. Bir kesim dindarlığı kadın haklarının düşmanı olarak görmeye devam ediyor. Dindar kadınlar da eğitim ve çalışma haklarını kaybedeceklerinden korkuyorlar. Ben her iki endişenin de yersiz olduğuna inanıyorum.

Başörtüsü üzerinden adım adım kurulan bu kutuplaşmayı kırmak belki de kadınlara kısmet olur, kim bilir?