Kendine Dayanmak, Kendinle "Kalmak"
O kadar farklı değiliz birbirimizden aslında, aynı hamurla doğuyoruz; limonun ekşi olduğunu tatmadan öğrenemiyoruz mesela, yürümenin ne olduğunu bilmiyoruz ayağa kalkmadan. Etrafımızdakileri taklit ediyoruz esasen, öğrenmiyoruz. Bu yüzden herhalde, rollere merakımız.
Yanımızda-kinden farklı olalım diye çırpınıyoruz bunları unutarak, bizi ayıracak bir şey bulalım da hepsinin bir anlamı olsun diye; yürümeyi öğrenmeden önce aynı adımları attığımızı, emeklediğimizi, aynı hikayeleri dinlediğimizi unutuyoruz belki isteyerek belki de istemeyerek. Çoğunlukla isteyerek yapıyoruz. Önemli olduğumuza inanmak var olduğumuzu hissetmemizin ilk basamağı gibi bir şey sanırım.
Varmak istediğim noktayı buldum böylece, herkes evine gidince kendinle kalmak.
Ya da her zaman evinde hissetmek.
Bundan böyle sıkılmamayı öğreneceğim, kendime öfkeli olduğum zamanlarda aralarına karışıp her şeyi unutmayı özlemeyi bırakacağım, keşfedilmedik köşe bırakmayacağım, güneşli günlere de açacağım kollarımı, yağmurda da şemsiye aramaya kalkmayacağım. İnsan denilen şeyin fıtratında var aslında acıdan uzak kalmayı istemek, hazza olabildiğince yakınlaşmak.
Bu konuda farkımız olduğunu itiraf etmeliyim, öğrenmekten mahrum kalacaksam mutluluk da benden uzak dursun. Bir şeyler kazanmak istiyorsanız, kaybetmeyi göze almak zorundasınız. Soluk Mavi Nokta sizin dileklerinizi yerine getirmek için zuhur etmedi. Sürekli o dünya dediğimiz küçücük noktadan bir şeyler bekleyip duruyoruz ya ondan hatırlatmak istedim.
Hayatımızı değiştirecek biri, bir olay, bir gün, küçücük bir hareket; sesli olarak söylemeseniz de yüzünüzden anlaşıyor çaresizce bir şeyler olmasını beklediğiniz.
Olmayacak.
Varlığınızı başka şeylerin var oluşuna dayandırmayın, yoksa onlar ortadan kaybolduğu anda siz de kaybolup gidersiniz. Hayatınız boyunca yaslanacak insanlar, nesneler, olaylar arayarak ve koltuk değnekleriyle yürümeye devam ederseniz en fazla nereye varabilirsiniz ki? Başka bir insana, bir olaya, bir nesneye.. Kendinizden başka ne varsa yolunuza çıkacaktır siz kendi başınıza yürümeyi öğrenmedikçe.
İnsandan bahsediyoruz, egosu ile ünlü bu canlı neden kendi özüne ihanet edip başkalarının sırtından yaşamaya devam ediyor? Farklı olmadığımız bir nokta daha! Çelişkiler içinde dönüp duruyoruz. Yürümeyi tam olarak anlayamadığımız için ilerlemekte bu kadar zorluk çekiyoruz belki de, ya da ilerleyemediğimizi düşündüğümüz zamanlarda bile yürümeye devam ettiğimiz için mi?
İkisinin farkını nasıl anlayabilir bir insan? Alarmı defalarca ertelemeyi bırakırsak cevaplara yaklaşmış hissedecek fakat gördüğü rüyalardan, onca mutluluktan, hazlardan vazgeçmek kolay mı?
Neyse ki burada ayrılıyor yolumuz, çoktan pillerini çıkardım alarmın; uyanıksan ne anlamı var?